Çok yönlü kriz dinamikleri içinde çıkmazda olan düzen siyaseti, içine girilen savaş konsepti sayesinde geçici olmaya mahkûm bir “rahatlama” sağladı. Son dönemlerde Erdoğan AKP’sinin dayattığı gerici politikaların ve OHAL hukuksuzluğunun toplumun belli kesimlerinde yarattığı hoşnutsuzluklar, ekonomik “büyümenin” işçi-emekçiyi teğet geçmesi, artan hayat pahalılığı, zamlar, vergi adaletsizliği gibi pek çok nedenden dolayı biriken sosyal ve siyasal kriz dinamikleri, savaş çığırtkanlıkları arasında -şimdilik- gündemdeki öncelik sıralamasından düştüler. Düzen siyasetinin tüm aktörleri bu gerici havaya gaz vermekte ve tüm manipüle edici aygıtlar savaş gündemi ile devreye sokulmaktadır.
Estirilen şovenist hava işsizliğin, yoksulluğun, sefaletin etkileriyle baş etmeye çalışan kitleleri “savaş heyecanı” ile oyalamakta, biriken öfke Kürt düşmanlığı ile boşaltılmaya çalışılmaktadır. Egemenler OHAL’e rağmen sindirilemeyen toplumsal muhalefeti susturmanın koşullarını da “savaş hali” ile elde etmeyi umuyorlar. Öyle ki sadece savaşa karşı olduğunu ifade etmek bir yana, yeni gelen zamlar ve vergiler bile tartışılamamakta, tartışmak isteyenlerin karşısında, “soğukta, vatan için ölen Mehmetçikler varken” minvalinde sözlü barikatlar, sokakta “savaşa hayır” diyenlerin önüne kurulan polis barikatlarıyla birlikte AKP iktidarına kalkan olmaktadır. Bilinçler bulandırılmış, algılar köreltilmiş haldedir.
Düzenin esas sahibi sermayedarlar da oldukça memnun görünmektedir. Zira yakındıkları “toplumun kutuplaştırılması sorunu” çözülmüş, toplum gerici bir savaş histerisinde “uzlaştırılmıştır.” Öte yandan OHAL ile duydukları kaygılara gerek kalmamıştır. Çünkü toplumun belli bir çoğunluğu nezdinde meşruluğu olmayan OHAL koşulları için, “savaş hali” iyi bir gerekçe sağlamış, ortaklaştıkları savaş atmosferi ile istedikleri sütliman ortam yeniden sağlanmıştır.
Ayrıca AKP bu “savaş halinde” patronları unutmamış, sermayenin hassasiyetlerini dikkate almaya devam etmiştir. Örneğin, geçtiğimiz günlerde patronların tepkilerine neden olan, OHAL nedeniyle iflas gösterememe gibi pürüzleri bir yasa ile gidermekte, hatta yeni şirket kurmanın önündeki bürokratik aşamaları kaldırarak, sermayedarlara rahatlama sağlamaktadır. Bunların yanında patronlara verilecek teşvikler, vergi indirimleri ve aflarının 2018’de de devam edeceği önceden açıklanmıştı. Bir dizi yerde hak arama eyleminin, örgütlenme girişiminin olması ve metal işçilerinde olduğu gibi yasağa rağmen grev kararlılıklarının gösterildiği bir tabloda savaş konsepti, sermaye sahiplerini her açıdan rahatlatmıştır.
Bir yandan da seçim çalışmaları hız kesmemekte, ittifak çalışmaları hummalı bir şekilde devam etmektedir. AKP-MHP ikilisinden oluşan dinci-faşist cephe, yaratılan gerici-şoven atmosferden sonuna kadar yararlanmaya bakmaktadır.
İçeride ve dışarıda Kürt düşmanlığı ekseninde politikaya devam etmenin seçimlerde oy oranını arttıracağının hesabında olan Erdoğan, görüldüğü gibi kendine Efrîn işgali ile yeni bir “lütuf” bulmuştur. Savaş ve seçim arasında kurduğu bağ aşikâr olan Erdoğan, kendini şimdiden “başkomutan” ilan etmiştir.
Düzen siyasetine yapılan bu “savaş ayarı” ile sermayenin istediği istikrar ve bunun için dengeleyici “uzlaşı” ortamı şimdilik elde edilmiştir. Bunun devamı için kirli savaş politikalarını tırmandırmaktan geri durmayacaklardır. Ancak tam da aynı savaş politikalarının ortaya çıkardığı bir fatura ve bunun tetikleyeceği öngörülemez sonuçları olacaktır. Bunun da düzen siyasetinin açmazlarını derinleştireceğinden kuşku yoktur.