Başını CHP’nin çektiği “Adalet Yürüyüşü”nün ardından esen “rüzgarı” devam ettirmek hedefiyle 26-29 Ağustos tarihlerinde de “Adalet Kurultayı” gerçekleştirildi. CHP bir yol haritası olarak ortaya koyduğu bu politikayı, adalet ve hukuk arayan her kesimi birleştiren bir platform olarak sunuyor. Özellikle bu çalışmaların “partiler üstü” olduğu vurgulanıyor. Ama kamuoyu önünde her şey CHP adına tartışılıyor, onun tarafından planlanıp yönlendiriliyor. “80 milyon için yürüdüm. Hiçbir ayrım yapmadım, 80 milyonu kucakladım” diyen Kılıçdaroğlu ve CHP’liler 2019 seçimlerine de bu politikayla hazırlanıyor, şimdiden “herkesin ortaklaşacağı” isimler tartışılıyor.
Böylelikle hileli referandum sonrası özellikle ‘Hayır’ cephesinde belirgin hale gelen tepkiler, CHP’nin bu “bütünleştirici” manevralarıyla 2019 seçimlerine yönlendiriliyor. OHAL’le birlikte artan baskı ve zorbalıkla sindirilmek istenen toplumsal muhalefet boşluğunda, CHP tüm ‘Hayır’ cephesi adına hareket etme kolaylığı buluyor. Muhalif kitlelerin öfkeleri belli bir “rota”ya sokuluyor. Bu da kulağa hoş gelen adalet, hak, demokrasi talepleriyle ve “herkesi birleştirme” genel söylemiyle yapılıyor. Bu öyle bir genelleme ki bir yandan Gezi kitlesine göz kırpılıp, öte yandan dinci gericilere el uzatılabiliyor. Örneğin “Adalet Kurultayı”nda AKP kurucularından eski bakan Abdüllatif Şener ve Fatma Bostan Ünsal, Milli Görüş çizgisinden çok sayıda isim ve Nur cemaatinden konuşmacılar düzenlenen panellere katılıyor. Nasıl bir birleştiricilikse HDP ve HDP’ye yakın isimler bu adalet kurultayında yer bulamıyor.
Erdoğan AKP’si, her ne kadar sermaye sınıfının çıkarlarını gözetse de topluma dayattığı gerici uygulamaları, kutuplaştırıcı söylemleri, ayyuka çıkmış hukuksuzlukları, kişiselleştirdiği iktidar görüntüsü ile düzen kurumlarının itibarını zedelemesi, bu kurumlara artan güvensizlik ve dozu giderek artan baskı ve zorbalıkları ile düzenin istikrarını riske sokmaktadır.
Sermaye düzeninin ise istikrara ve bunun için de dengeleyici araçlara ihtiyacı vardır. “Çok geniş kesimleri” buluşturmayı amaçlayan politikasıyla düzen solunu güçlendirme çabaları da bu ihtiyaç gereğidir. Sermayenin CHP’ye yüklediği bu misyon gereği, bir denge kurma politikası güdülmektedir. İşte bu nedenle hem ilerici değerler sahiplenilip hem de AKP mağduru dinsel gericiliğe de alan açılmaktadır.
Düzen sahiplerinin, onlar adına düşünen akıl hocalarının kurulu düzeni korumak adına pek çok yol haritası, pek çok taktiği, manevrası vardır. CHP’ye yön veren çizgi de buralardan beslenmektedir. 16 Nisan referandumunda YSK’nın göz göre göre yaptığı usulsüzlük karşısında halkı sokaktan çekmekte büyük bir maharet gösteren CHP’nin, kurultay sonrası yaptığı açıklamalarda artık sokakta olacağını ifade etmesindeki “değişim” gibi...
Düzen siyaseti, burjuva politikanın tüm ikiyüzlülüğüyle kitlelerin adalet özlemlerini istismar etmektedir. Bugün gerek “Adalet Yürüyüşü”ne gerekse kurultaya katılan ve destek sunan on binlerce işçi ve emekçi vardır. İlerici değerlerin savunucusu olan bu kitle gericiliğe karşıdır, adalet istemektedir. Erdoğan AKP’sinin icraatlarına çok tepkilidir. Haziran Direnişi’nde olduğu gibi beklenmedik bir çıkış gösterip, düzen karşıtı muhalefete geçme potansiyelleri olan bir kitledir.
CHP, öfkesi biriken kitlelerin kazasız belasız 2019’a taşınması, bir kez daha düzen kurumlarına umutlarının bağlanması gayesiyle hareket etmektedir. 2019 adaylarını şimdiden tartıştırarak, 50+1 hesapları yaptırarak işçi ve emekçiler oyalanmakta, hâlâ seçimlere ilişkin sahte umutlar yaratılmaktadır. Seçim sisteminin ve yargının itibarsızlaştığı, meclisin bile gelinen yerde işlevsizleştiği bu konjonktürde sermeye düzenine verilecek en iyi hizmettir bu.
Devrimci bir sınıf hareketinin yokluğunda, yaşananlara sınıfsal bir perspektiften bakılamadığında toplumsal muhalefet güçleri de kolayından düzen siyasetine yedeklenebilmekte, onun açtığı alanda politika yapmaktadır. Tüm bunlar bağımsız devrimci sınıf siyasetinin güçlendirilmesinin hayati önemini bir kez daha göstermektedir.