Tek adama dayalı saray rejimi; her alanda keyfilik, şahsilik ve denetimsizlik yaratıyor. Güdük ve sınırlı işlevini dahi yerine getiremeyen meclis, yolsuzluğu ve hırsızlığı meşrulaştırmanın aracına çevrilen Sayıştay, notere dönüştürülen yargı... Bu tabloda geriye kalanlar, mizansenden öte bir anlam taşımıyor. Gece yarısı kararnameleri, torba yasalar, bir blok halinde kalkan ve tüm soru/araştırma önergelerini reddeden AKP’li-MHP’li eller, yasaklanan gensorular artık “Türkiye demokrasisi”nin esasını oluşturuyor, yargı sosu ve kolluk gücü terörü ile birlikte.
Tüm dönem stratejileri, ekonomi programları, bütçe planlamaları da bu tiyatroda sahneleniyor.
AKP-MHP bloku, yağma ve talan düzenleri keyiflerince sürsün istiyor. Tüm icraatları bu yönde. Her türlü denetimden uzak, saray koridorlarında iş bitiriyorlar. AKP-MHP bloku, yağma ve talan düzenleri keyiflerince sürsün istiyor. Tüm icraatları bu yönde. Her türlü denetimden uzak, saray koridorlarında iş bitiriyorlar.
Yılsonunun yaklaşmasıyla beraber bütçe tartışmaları da başladı. Tek adam rejiminin inşası yolunda atılan adımlardan biri olarak artık bütçe tasarısını meclis değil, cumhurbaşkanı hazırlıyor. Mevcut durumda cumhurbaşkanı hazırladığı teklifi meclisin tartışmasına sunsa da yeni sistemle meclisin işlevini tümüyle yitirdiği göz önüne alındığında, bütçe planı tamamen tek adamın elinden çıkacak demek abartı olmayacaktır. Ancak dibine kadar yolsuzluk ve hırsızlık batağına batmış iktidara bu da yetmemiş olacak ki bütçe tartışmalarının meclise hiç taşınmadığı bir formülasyon arayışındalar. Son olarak TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul ettirilen bir değişikliğe göre, artık bütçe planlamasında “fonksiyonel sınıflandırma tablo”larına yer verilmeyecek. Bu da bakanlıkların bir sonraki yıl ödeneğini nerelere harcanacağının gizli kalması demek. Ayrıca iktidarın övünç kaynağı olan “mega projeler”e ne kadar bütçe ayrıldığı da tamamen denetim dışı kalacak. Yap-işlet-devret modeli ile yandaş şirket ve müteahhitlere aktarılan paralar görülemeyecek. Buradaki rantın boyutunu anlamak için rakamlara bakmak gerekirse, bu yatırımlar için 2017-2022 arası bütçeden yapılan ve yapılması öngörülen ödemelerin toplamı 98 milyar 492 milyon TL.
***
“Kamu gider ve gelirlerinin belirlenmesinde halkın söz sahibi olması” anlamına gelen “Bütçe hakkı”nın kökeni Magna Carta’ya (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi) dayanıyor. 1215 tarihli bu sözleşme ile ulusal meclislere bütçe yapma hakkı tanındı. Böylece kralların yetkileri kısıtlanacak ve denetime tabi olacaktı. Bütçe hakkı ve vergiye rıza kavramları 1215 Magna Carta’da, 1628 Haklar Dilekçesi’nde ve 1689 Haklar Beyannamesi’nde yasalaşan demokrasi mücadelesinin bir sonucuydu. Vergilerin denetimi ile başlayan adım, giderlerin açıklanması ile devam ederken verilen mücadeleler ile bugünkü anlamıyla modern bütçe oluştu. Literatüre “bütçe hakkı” olarak geçen bu kazanım, öyle ki yurttaş olmanın ilk şartı olarak anılıyordu.
Sosyal eşitsizliğe dayanan bir toplumda yasal kazanımların ne denli hayata geçirilebildiği, sermaye sözcüleri ile dolu olan mecliste ne kadar adil bir bütçe oluşturulabildiği ayrı bir tartışma konusu olsa da günümüz Türkiye’sinde bütçe artık bırakalım meclisi tek bir kişi tarafından hazırlanıyor. Hazırlanma ve meclise kabul ettirme süreci ise kör göze parmak sokar cinsten. Meclis, bütçe teklifini hangi verilere dayandırılarak oluşturulduğunu bilmeden tartışıyor, onaylıyor. Harcama-kaynak dengelerinin gösterildiği Milli Bütçe Tahmin Raporu artık meclise sunulmuyor. Böylece bütçe görüşmeleri herhangi bir resmi veriye dayanmayan, cumhurbaşkanının sunduğu gelir-gider rakamlarıyla başlıyor. Bir önceki yılın raporu, Sayıştay raporları meclise hiç getirilmeden bütçe görüşmeleri gerçekleştiriliyor. Bu da aslında bütçenin çoktan sarayın odalarında hazırlanıp onaylandığını, meclis tartışmalarının orta oyunundan ibaret olduğunu gösteriyor. Yine merkezi yönetimde bulunmayan ancak merkezi yönetim bütçesinden destek alan kurum ve kuruluşların listesi de meclise sunulmayan belgelerden. Bu şu anlama geliyor; bütçeden dolaylı yoldan pay alan yandaş vakıf, dernek vb. örgütlenmeler kamuoyundan gizleniyor.
İşçinin alınteriyle dolan kasa, saraya ve sermayeye akıyor
Bütçe görüşmelerinde hasır altı edilen bir diğer önemli konu ise vergi harcamaları. Vergi harcaması, devletin bir kişi veya kurumdan vergi almaktan vazgeçmesi demek. Verilere göre 2020 yılında 195,6 milyar TL, 2021 yılında 222,7 milyar TL, 2022 yılında ise 251,4 milyar TL vergiden vazgeçilmiş. En fazla vergiyi asgari ücretlinin ödediği, emekçinin maaşı cebine girmeden aslan payının devletin kasasına aktığı, attığı adımdan içtiği suya kadar vergilendirildiği düşünülürse kimlerin vergisinden vazgeçildiği de görülecektir. Sermayedarlara getirilen vergi afları ile milyarlarca TL’lik bir kalemden vazgeçilmiş durumda. Emeklilikte yaşa takılanları 26 milyar TL’lik bir masraf olarak gören, asgari ücret vergiden muaf olsun talebini kaynak yok diye yanıtlayan iktidar, hayata geçirilen vergi harcamalarıyla sermayeye büyük bir kaynak transfer ediyor.
Sermaye bu yolla ihya edilirken saray da kendi payını unutmuyor. Son Sayıştay raporlarında milyarlarca TL’lik ödenek üstü harcama tespit edilmişti. YEP’e göre 45 milyar TL paranın nereye harcandığı belli değil. Fakat burjuva muhalefetin iktidarın koltuk değneği olduğu, meclisin tüm işlevini yitirdiği, toplumun susturulduğu/sindirildiği “Yeni Türkiye”de bunlar kolaylıkla örtbas ediliyor.
***
AKP-MHP bloku, yağma ve talan düzenleri keyiflerince sürsün istiyor. Tüm icraatları bu yönde. Her türlü denetimden uzak, saray koridorlarında iş bitiriyorlar. Milyonlarca işçi ve emekçi, kan emici asalakları ve saray eşrafını doyurmak için tezgâh başında ömür tüketiyor. Ancak pandemi sürecinin de özellikle açığa çıkardığı gibi, bu toplumsal servetten paylarına kırıntı dahi düşmüyor. Özellikle eğitim ve sağlık alanlarında son yaşananlar, bu iki temel insan hakkının aleni gaspını gösteriyor.
Bu açık yağmaya geçit vermemek, eğitim, sağlık, güvenceli yaşam gibi temel haklarımızı savunmanın yolu mücadele ile elde edilen kazanımlara sahip çıkmaktan geçiyor.
Y. Zehra