Rejimin zorbalığı “AB şalı” ile örtülebilir mi?

Saray rejiminin derdi bir kez daha AB şalı ile sefaleti, zorbalığı, şeriatçı-ırkçı gericiliği örtmektir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 17 Temmuz 2023
  • 19:00

Emperyalist savaş ve saldırı aygıtı NATO’nun Vilnius Zirvesi’nden hemen önce bir açıklama yapan AKP şefi Tayyip Erdoğan şu ifadeleri kullanmıştı: “Önce gelin AB’de Türkiye’nin önünü açın, ondan sonra biz de Finlandiya’nın önünü nasıl açtıysak İsveç’in önünü açalım.”

Bu sözlere dair medyada birtakım içi boş yorumlar yapıldıysa da AB şefleri doğal olarak ciddiye bile almadı. Zira İsveç’in NATO’ya katılma konusundaki “at pazarlığı” önceden sonuca bağlanmıştı. U dönüşleriyle bilinen AKP şefi, bu laflarla kamuoyu önünde yapacağı yeni dönüş için güya zemin hazırlıyordu.

AB emperyalistlerinin Türkiye’yi üyeliğe almak gibi bir dertlerinin ya da isteklerinin olmadığı kimse için bir sır değil. 52 yıldır kapıda bekleyen Türkiye’yi içeri almayanlar, şimdi mi alacaklar? Kokuşmuş ve çürümüş rejimin lise öğrencilerini bile ilticacı olmaya zorladığı koşullarda AB Türkiye’ye kapılarını açacak. Böyle bir zırvayı kim ciddiye alabilir?

Hal böyleyken talimatla soru soran Saray beslemesi tetikçi medyanın mensupları, AB konusunu namaz çıkışında cami önünde açıklama yapan Tayyip Erdoğan’a sordular. O da buna bozuk cümlelerden oluşan şu yanıtı verdi: “Şu anda beklentimiz Avrupa Birliği kanadından beklentilerin cevabını almak. Zira bunun Vilnius'ta görüşme yaptığım tüm Avrupa Birliği üyesi ülkelerin liderleriyle bunları etraflıca konuştuk. Başta Charles Michel (Avrupa Birliği Konseyi Başkanı) olmak üzere Ursula von der Leyen (Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı) olmak üzere hepsiyle bu görüşmeleri yaptık. Kendilerinden bu konuda 'Artık 52 yıldır kapıda bekletilen Türkiye'ye yönelik olumlu adımların atılmasını istiyoruz' dedik.”

Yanıt içinde bu kadar bozuk cümlenin peş peşe sıralanması bile konun maskaralığını, laf olsun diye gündeme getirildiğini gösteriyor. Buna karşın halkı sefalete mahkum eden, zorbalığı günden güne arttıran rejimin hem sahte bir gündem yaratmak hem yerel seçimlere hazırlık bağlamında “AB balonu” şişirmeye devam etmesi muhtemeldir.

***

Bu noktada Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un konuyu gündeme getirmesi dikkat çekicidir. Berlin’de gazetecilerin sorularını yanıtlayan Scholz, önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında bir yakınlaşma olmasından ümitli olduğunu söyledi. Scholz “AB ile Türkiye ve Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin iyi yönde gelişmesi için” çaba göstereceğini belirtti.

“Haziran ayındaki AB zirvesi öncesinde AB Komisyonu'nun Türkiye ile ilişkilerin durumuyla ilgili kapsamlı bir rapor sunmasını istediğini” ifade eden Scholz, şu iddiayı da ortaya attı: “Bu, AB ile Türkiye arasında yeni, daha iyi ve daha da iyileştirilmiş ilişkiler için yeni bir başlangıç yapma umuduyla bağlantılıdır.”

Bu sözler, Scholz’un dinci-faşist rejimin AB balonu şişirme hamlesine nefesini kattığına işaret ediyor. Görünen o ki, seçimlerden önce kokuşmuş Saray rejimiyle yola devam etme kararı veren emperyalistler, gayri meşru olmasına rağmen yola devam edebilmesi için de yardım etmeye devam edecekler. Zira her yönüyle şaibeli seçimleri ancak iki puan farkla kazanabilen rejim emekçileri yoksulluk ve sefalete mahkum ederken, devlet terörünü arttırıyor, şeriatçı-gerici yaşam biçimini kaba kuvvetle topluma dayatmaya çalışıyor.

Böyle bir rejimin AB’nin kapısından bile geçmesinin söz konusu olmadığını kimse Scholz’dan daha iyi bilemez. Bu durumda, Scholz’un “AB ile Türkiye arasında daha da iyileştirilmiş ilişkilerden söz etme ihtiyacı nereden doğuyor?” sorusu ister istemez öne çıkıyor.

Bu arada dinci-faşist rejimle onu destekleyen ırkçı-şeriatçı parti, cemaat ya da tarikatların AB’ye girmek istedikleri iddiası da kaba bir aldatmacandan ibarettir. Bunların derdi AB’ye girmek değil, kurdukları mafyatik-ırkçı-zorba rejimi ABD ile AB emperyalistlerinin desteği ile ayakta tutmaktır. “Sosyal demokrat” Scholz, Türkiye’deki dinci-ırkçılara destek sunmak gibi alçaltıcı bir göreve talip olmuş görünüyor.

***

AKP, Gülen cemaati ile koalisyon kurup başa geçtiğinde, toplumu yıllarca “AB’ye giriyoruz” yalanlarıyla oyalamıştı. Gericiliğin önünde “hendek doldurma” görevi üstlenen liberallerin bu büyük yalanı yayma sahtekarlığına ortak olmaları, toplumun önemli bir kesiminin “AB’ye giriyoruz” yalanına inanmasına katkı sunmuştu. Toplum o yalanlarla oyalanırken, onlar dinci-faşist rejimlerini inşa etmeye başlamışlardı.

Kuşkusuz ki, Türkiye’de artık dinci-ırkçılığın maskeleri önemli ölçüde parçalanmıştır. Böyle bir rejimin şişireceği AB balonlarının kandırabileceği kişilerin sayısı da hiç olmadığı kadar azalmıştır. Yine de fırsat bulanın ülkeyi terk ettiği bir atmosferde AB’ye giriş safsatasının toplumun belli bir kesiminde etkili olması mümkündür.

Bir kez daha vurgulayalım ki ne bu kokuşmuş rejimden ne ona destek veren emperyalistlerden işçilere, emekçilere, gençlere, kadınlara hayır gelir. Saray rejiminin derdi bir kez daha AB şalı ile sefaleti, zorbalığı, şeriatçı-ırkçı gericiliği örtmektir. O halde bu kirli oyunlara karşı uyanık olunması ve demokratik-siyasal hakların da ekonomik-sosyal taleplerin de ancak mücadele ile kazanılabileceğinin hiçbir koşulda göz ardı edilmemesi gerekiyor.