İçişleri Bakanlığı, 3 Haziran’da Hakkari Belediyesi Eş başkanı Mehmet Sıddık Akış’ı görevden uzaklaştırdı ve yerine kayyım atandı. Akış, görevden uzaklaştırıldığı gün gözaltına alındı, 10 yıldır devam eden davada karar verildi ve 19 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
31 Mart yerel seçimleri sonrasında Van’da hayata geçirilmeye çalışılan saldırının devamı olarak Hakkari Belediyesi’nde kayyım saldırısı devreye sokuldu.
AKP iktidarının kayyım saldırısı yeni bir yöntem değil. Parti kapatma, belediyelere kayyım atama, dokunulmazlıkların kaldırılması, avukatların, gazetecilerin, öğrencilerin tutuklanması, insanların kaçırılması, köylülerin helikopterden atılması, köy yakmak, linç kampanyaları düzenlemek, “söndürül(e)meyen” orman yangınları ve daha birçok kirli yöntemle sermaye düzeni Kürt halkına boyun eğdirmek istiyor.
Yerel seçimlerin ardından Van’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanan DEM Parti’li Abdullah Zeydan’ın yerine yargı eliyle AKP’li Abdulahat Arvas atanmaya çalışılmıştı. Ancak bu saldırı direnişle geri püskürtülmüştü. Hakkari Belediyesi’ne kayyım atanması sonrasında da Kürt Hareketi ve ilerici-devrimci güçler tarafından direniş iradesi ortaya kondu. Kayyım saldırısına karşı nöbet eylemleri yapılıyor ve 29 Haziran’da İstanbul’da Kayyım saldırısını protesto etmek için miting gerçekleştirilecek. 30 Haziran’da ise İstanbul’dan Hakkari’ye “İradeye saygı yürüyüşü” başlatılacak. Kayyum saldırısına karşı geliştirilen eylem ve direnişlerin devam etmesi, kitlesel, fiili-meşru mücadele ile Kürt halkının iradesinin savunulması, gerici-faşist rejime geri adım attırmanın tek yoludur.
Kayyım saldırısı bir irade gaspı olmanın yanı sıra, saray rejiminin haklara ve özgürlüklere dönük saldırganlığının temel bir halkasıdır aynı zamanda. Gezi davasında verilen karar, 1 Mayıs tutuklamaları, Kobane davasının sonuçları, sınır ötesi operasyonların artması ve kayyım saldırısı “yumuşama” aldatmacasının yansımalarıdır. Bir diğer yansıması ise OVP ile emekçilere dayatılan “kemer sıkma” uygulamalarıdır.
Kürt halkına saldırganlıkta sınır tanımayan rejim, bu saldırılarla aynı zamanda düzen muhalefetini ve toplumu dizayn etmeye çalışmaktadır. Dinci-faşist iktidar Kürt sorununu toplumu manipüle etmek için kullanmak istiyor. Rejim bir yandan Kürt halkının kazanımlarına saldırırken diğer yandan da işçi ve emekçileri ırkçı-şoven politikalarla zehirlemeye çalışıyor.
Bu politika, ekonomik krizin ağır faturasına, zorbalığa, dinsel gericiliğe, hırsızlık, yolsuzluk ve yağmaya karşı emekçilerin büyüme potansiyeli olan öfkesini denetim altına almanın yollarından biridir. “Milli güvenlik”, “Vatan”, “teröre karşı mücadele” söylemleriyle demokratik hak ve özgürlüklerin gasp edilmesine ve devlet terörünün tırmandırılmasına da meşruluk kazandırılmak istenmektedir. Önümüzdeki süreçte “yeni Anayasa” tartışmaları, “normalleşme” söylemleri ve gerici-faşist rejimin tahkim edilmesi kapsamındaki saldırılar devam edecektir. Bu planları boşa çıkarmak, siyasal hak ve özgürlükleri kararlılıkla savunmaktan geçiyor. Yoğunlaşan sefalet koşullarına, artan faşist baskı ve zorbalığa karşı demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltmek günün önemli sorumluluklarından biridir.
İşçi sınıfının iktisadi-sosyal taleplerini kazanabilmesi de Kürt halkının zorbalığı püskürtebilmesi de sermaye düzenine karşı bağımsız, devrimci bir sınıf hareketi yaratmak ve fiili direniş hattını güçlendirmekle mümkündür. Devrimci sınıf hareketi, Kürt halkının mücadelesine güç kazandıracak ve Kürt halkının mücadelesinin kaderini belirleyecektir.
Kürt halkının haklı ve onurlu direnişini sahiplenmek ve halkların birleşik devrimci direnişini büyütmek sınıf devrimcilerinin önündeki güncel sorumluluklardan biridir.
G. Umut