Hakkari Belediyesi Eş Başkanı Sıddık Akış tutuklandı ve Hakkari Belediyesi’ne kayyım atandı. 10 yıldır devam eden davası 5 Haziran’da karara bağlanarak Sıddık Akış’a 19.5 yıl hapis cezası verildi. 10 yıllık davanın birkaç günde karar bağlanması, yargının kayyım saldırısında tetikçilik yaptığının ispatı oldu.
31 Mart seçimlerinde hezimete uğrayarak gayrı meşru duruma düşenlerin sergilediği pervasızlık, dinci-faşist zihniyetin hem zorbalığını hem aczini gözler önüne serdi. Görünen o ki, kaba şiddetten başka kullanabilecekleri bir araç kalmamış. Bu ise 22 yıldır iktidarda olan rejim için siyasi bir iflas anlamına gelmektedir.
“Bundan sonra da yapmaya devam edecektir”
Kayyım saldırısından beş gün sonra sahneye çıkan AKP şefi Erdoğan, yine tehditler savurdu. Meclis’te kayyım saldırısını protesto etmek için döviz açan DEM Parti milletvekillerini hedef alan Erdoğan şunları söyledi:
“Bazıları çıkmış, Meclis'te adeta terör estirerek 'Belediyeler bizimdir' naraları atıyor. Halkın olan belediyeleri kendilerinin tapulu mülkü gibi görüyor. Belediyeler ne onların ne de terör örgütünündür. Bağırıp çağırarak, Meclis'te nümayiş yaparak milletin temsilcilerini susturacaklarını zannedenlere şunu hatırlatmak durumundayım; belediyeler kimsenin arka bahçesi değildir.
Hakkari bunun ilk adımı olmuştur. Hukuk da görevini yapmıştır, bundan sonra da yapmaya devam edecektir.”
AKP şefi saldırıyı savunmakla kalmadı, arkasının geleceğini söyleyerek de tehditler savurdu. Bu sözleriyle saldırının emrini bizzat verdiğini de itiraf etmiş oldu.
Yerel seçimlerin ardından estirilen “yumuşama” tartışmaları devam ederken kayyım saldırısı Hakkari’den başlatıldı. İlk saldırıyı Van üzerinden hayata geçirmeye çalışan rejim, gösterilen direniş karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştı. Buna karşın Van saldırısı, rejimin Kürt halkının iradesini tanımamak için yaptığı kirli hesaplar hakkında fikir vermişti.
Hakkari Belediyesi üzerinden girişilen “ikinci” kayyım saldırısı ise rejimin giderek sıkıştığını göstermektedir. Erdoğan’ın “yargıya” atıf yaparak “Bundan sonra da yapmaya devam edecektir” tehdidini savurması saldırı dalgasının devam edeceğine işaret ediyor.
Haklar ve özgürlükler rejimin hedefinde
Kayyım saldırısı sadece “irade gaspı” değil, saray rejiminin haklara ve özgürlüklere dönük saldırganlığının temel bir halkasıdır aynı zamanda. Parti kapatma, belediyelere kayyım atama, dokunulmazlıkların kaldırılması, avukatların, gazetecilerin, toplumsal muhalefetin bir parçası olan herkesin tutuklanmasını içeren kapsamlı bir saldırı dalgasının parçasıdır. İşçi sınıfıyla emekçileri sefalete mahkum eden rejim, bu histerik saldırganlıkla toplumsal muhalefetin gelişimini önleyebileceğini hesaplamaktadır.
Yerel seçimlerin ardından 1 Mayıs yasak ve tutuklamaları, Kobane davasında verilen ağır hapis cezaları, sınır ötesi operasyonların arttırılması içerde ve dışarda estirilen terörün görüntüsüdür.
Rojava’da 11 Haziran tarihinde yapılması düşünülen seçimler ağustos ayına ertelendi. Ancak Hakkari Belediyesi’ne kayyım atanması bu erteleme öncesine denk geliyor. AKP iktidarı Rojava’daki seçimleri “Teröristan kurulmasına izin vermeyeceğiz” diyerek karşılamıştı. Kürt sorununda imha ve inkara dayalı politikayla şoven histeriyi kaşımaya çalışan AKP-MHP iktidarı kayyım saldırısını yeniden devreye sokmaya çalışıyor.
“Tasarruf” paketleriyle kemer sıkma politikalarının ağırlaştırıldığı bir dönemde rejim, Kürt sorunu üzerinden şoven-ırkçılık histerisini yayarak işçi ve emekçilerin sefalete karşı sessiz kalmalarını sağlayabileceğini var sayıyor. Ancak yıllardır bu taktiği uygulayan rejimin beklentileri bu sefer boşa düşebilir.
TKİP MYO EKİM’de yayınlanan “Yerel seçimler ve sonrası” başlıklı başyazıda şovenist histeriye dair yapılan şu vurgular durumu özetlemektedir:
“İktidarın yeni dönemde nasıl bir Kürt politikası izleyeceğine bu gerçeklerin de ışığında bakmak gerekir. Çözüm süreci çöktüğünden beri Kürt sorunu toplumu yönetmenin, muhalefeti dizayn etmenin ve elbette ki seçimleri kazanabilmenin önemli bir olanağı olageldi dinci-faşist iktidarın elinde. 31 Mart yerel seçimlerinin ortaya çıkardığı yeni tablo karşısında iktidar bundan böyle bu kirli silahı kullanmaya daha çok muhtaç, adeta mecbur durumdadır. Halen şovenist histeriyi yeni bir düzeyde depreştirmek, böylece düzen muhalefetini bir kez daha açmaza alarak yedeklemek ve toplumsal desteğini de olanaklıysa bu yolla yeniden güçlendirmek dışında bir seçeneği yoktur.”
(Yerel seçimler ve sonrası, EKİM 333, Nisan 2024)
Topyekûn saldırılara karşı topyekûn direniş
Sermaye sınıfı ve mafya düzeni için “Dikensiz gül bahçesi” yaratmak isteyen rejim bir yandan yeni anayasa tartışmalarını yürütürken bir yandan da işçilerin, emekçilerin ve Kürt halkının haklarını ve özgürlüğünü gasp etmeye çalışıyor. Bu bağlamda kayyım saldırısı sadece irade gaspı değil, işçi ve emekçilere dönük saldırganlığın da parçasıdır. Kürt hareketinin temsilcilerinin yaptıkları açıklamalar saldırının kapsamı konusunda benzer noktalara işaret etmektedir.
Kobane davasında verilen kararın ve bugünkü saldırganlığın arkasında Kürt halkının örgütlü olmasından duyulan korku vardır. Yerel seçimler ve sonrası başlıklı değerlendirmede yer alan şu vurgular, güncel planda daha da önem kazanmaktadır:
“2019’da olduğu gibi 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin de Kürdistan illeri açısından önemi, kayyumlarla gasp edilen belediyelerden gelmekteydi. Tıpkı 2019’da olduğu gibi hile ve gaspla elde tutulabilen birkaçı hariç, Kürt siyasal hareketi tüm ötekilerini bir kez daha geri almayı başarmıştır. 2015’ten beri kesintisiz bir biçimde süren çok yönlü ezip teslim alma saldırılarına rağmen bunu başarabilmiş olmak, Kürt halkı ve hareketinin ortaya koyduğu güçlü ve onurlu direnişin bir göstergesidir. Dinci-faşist gericiliğin toplumun üstüne adeta bunaltıcı bir karabasan olarak bindiği bugünün Türkiye’sinde bunun büyük bir önemi vardır.” (a.g.e)
Saray rejimi saldırılarını her alanda arttırırken, öncelikle yapılması gereken şey bu saldırıya karşı direnmek, siyasal hak ve özgürlükler mücadelesini büyütmektir.