Sermaye temsilcileri, devlet ve sendika bürokratlarından oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun, 2024 yılında geçerli olacak olan asgari ücreti belirlemek için 1 Aralık’ta toplanacağı duyuruldu. Asgari ücret konusunda yeni bir ortaoyunu sürecinin başlayacağını söylemek için masada oturanların sınıfsal konumlarına bakmak bile yeterli olacaktır.
Fakat, ağırlaşan kriz koşullarında toplanacak olan komisyonun sadece mizansen yaratmakla yetinmeyeceği açıktır.
Kriz ve asgari ücret
Türkiye kapitalizmini pençesine alan ekonomik-mali kriz, hafiflemek bir yana tüm ağırlığı ile toplumun üzerine çökmüş bulunuyor. Gerici-faşist rejimin uyguladığı ekonomi politikaları ise özellikle son yıllarda krizin faturasını her geçen gün kabartıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimini bir şekilde “kazasız” atlatıp, iktidar dümenini elinde tutmayı sürdüren Erdoğan yönetimi, mali politika alanında belli “U dönüşleri” yapsa da verili tabloda esasa ilişkin bir değişiklik olmadı. Tersine, enflasyondaki ve kurlardaki yükseliş devam etti, buna bağlı olarak hayat pahalılığı yeni rekorlara imza attı. Emekçilerin alım gücü ise sistematik olarak eridi.
İktidarın gündemine aldığı “yeni ekonomi politikaları” ise önümüzdeki dönemde emekçileri hedef alacak olan kapsamlı saldırıların kapıda olduğunu gösteriyor. Zira, uygulanacak olan bir tür IMF’siz IMF programı ile emekçilerin alım gücünün sistematik olarak düşürülmesi, aynı anlama gelmek üzere ücretlerin açlık sınırında tutulması, sermayeye yeni kaynaklar aktarılması, vergi yükünün artırılması ve emekçilerin omuzuna yüklenmesi vb. hedefleniyor. Gerici-faşist rejim, özünde krizin faturasının yeni bir boyutta topluma fatura edilmesi anlamına gelen bu politikayla enflasyonu dizginleyeceğini iddia ediyor. Daha doğru bir ifadeyle, kapsamlı sosyal-iktisadi yıkım saldırısını “enflasyonu düşüreceğiz” yalanı ile paketleyerek toplumu maniple etmeye çalışıyor.
Bu koşullarda toplanacak olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun masasından emekçiler payına ne çıkacağı ise açıktır: Bir kez daha açlık ve sefalet! Zira söz konusu masanın etrafında toplanacak olanlar tümüyle sermayenin temsilcileridir. Esas aldıkları şey ise Türkiye kapitalizmini pençesine alan ve kontrolden çıkmış bulunan ekonomik-mali krizin her yol ve yöntemle emekçilere fatura edilmesi, sermaye birikiminin ve büyümesinin ise güvenceye alınmasıdır. Dolayısıyla, iktidarın gündeminde olan kapsamlı sosyal yıkım saldırılarının önemli bir halkasını oluşturan asgari ücret başlığının sermaye lehine nasıl bağlanacağı masada olacaktır. Örneğin, önden kamuoyuna servis edilen kimi tartışmalar, bu kez TÜİK’in çarpıtılmış enflasyon oranlarının da altında kalan bir ücret artışının emekçilere dayatılacağını göstermektedir.
Asgari ücret, işçi sınıfı ve politik mücadele
Önümüzdeki haftalarda belirlenecek olan asgari ücret, dar anlamda “üçün beşe” yükseltilmesi bağlamında ele alınabilecek bir sorun değildir. Zira toplumun büyük bir kesiminin iktisadi, sosyal ve kültürel açıdan hangi koşullarda bir yaşam süreceğini doğrudan etkileyecektir. Sermayenin asgari ücret üzerinden dayatmaya hazırlandığı açlık ve sefalet koşulları, işçi sınıfının ekmeği kadar onurunu da hedef almaktadır. Özellikle de ağır kriz koşullarında.
Öte yandan, günümüz Türkiye’sinde çalışanların önemli bir kesiminin asgari ücret bandında ücretlere çalıştırılıyor olması, dahası asgari ücret “artışının” sonrasında kurulacak olan TİS masalarında emsal teşkil etmesi konunun önemini ayrıca arttırmaktadır. Dolayısıyla asgari ücret sorunu bu geniş kapsamı üzerinden ele alınmalıdır.
İşçi sınıfı içinden geçmekte olduğumuz dönemde sınıf bilincinden yoksun, örgütsüz ve dağınık olduğu için; birçok gündemde olduğu gibi asgari ücret gündeminde de sürecin belirleyeni sermaye düzeni, seyircisi ise işçi ve emekçi kitleler olmaktadır. Uzun yıllardır süregelen bu tablonun kırılıp aşılması ise işçi sınıfının politik mücadelesini geliştirmekle mümkün olabilir. Zira, kendisine dayatılan ağır çalışma ve yaşam koşullarına karşı öfkesi her geçen gün artan, fakat bu koşulları kendisine dayatan sömürü düzeni gerçeğini bilince çıkaramayan, örgütsüz ve dağınık sınıf kitlelerinin sermayenin kurduğu masalara yumruğunu güçlü bir şekilde indirmesi mümkün değildir.
Bu aynı gerçeklik asgari ücret süreci için de geçerlidir. Dolayısıyla, 1 Aralık itibariyle başlayacak olan ve emekçilerin dikkatle izleyeceği asgari ücret sürecini işçi sınıfının politik bilincini geliştirmek bakışıyla ele almak büyük bir önem taşımaktadır. Bu bağlamda, sürecin her adımında işçi sınıfı ve emekçilere Asgari Ücret Tespit Komisyonu şahsında karşılarında bütünlüklü bir düzen olduğu farklı araç ve yöntemle anlatılabilmelidir.
Toplumun geniş kesimlerine açlık ve sefalet dayatan sermaye düzenine karşı verilecek mücadelenin dar anlamda ay sonunda cebe girecek olan “üç kuruşu beşe” çıkarmak sınırında ele alınamayacağı ve insanca yaşam koşullarının sağlanabilmesi için sermayeyi, onu siyasi olarak temsil eden gerici-faşist iktidarı ve kapitalistler adına işçi sınıfını kontrol altında tutan sendika bürokratlarını bütünüyle karşıya alarak mücadele etmek gerektiği fikri asgari ücret çalışması boyunca döne döne sınıf ve emekçilerin bilincine taşınmalıdır.