Aylar önce açlık sınırının altına düşen asgari ücretin arttırılmasıyla ilgili toplantılar devam ediyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu 19 Haziran günü ikinci toplantısını yaptı. Toplantılar bir tür mizansen şeklinde tasarlanıyor. Oraya katılan kişiler Saray rejimi tarafından kendilerine biçilen rolleri oynayıp dağılıyorlar.
Toplantılar Sarayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı binasında yapılıyor. Son toplantıya Çalışma Genel Müdürü Sadettin Akyıl, TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) Genel Sekreteri Akansel Koç, Türk-İş Genel Mali Sekreteri Ramazan Ağar katıldı.
Ramazan Ağar güya işçileri temsilen katılıyor. Oysa bu kaba bir aldatmacan başka bir anlam taşımıyor. Zira o masada Türk-İş’in hiçbir zaman görüntü dışında hiçbir işlevi olmadı. Aslında bu komisyonun da gerçekte bir işlevi yok. Zira asgari ücret Saray’da belirleniyor. Sermayenin demir yumruğu olan rejimin başındaki Tayyip Erdoğan’la müritleri asgari ücreti belirliyor. Toplantılar serisinin son bölümünde belirlenen miktar komisyon tarafından ilan ediliyor.
Sermayenin demir yumruğu olan bir rejimin işçilere nasıl bir sefalet ücretini dayatacağı ise bir sır değil. Asgari ücretin yılın yaklaşık 8 ayına açlık sınırının altında tutulması AKP şefinin işçileri nasıl bir kefeye koyduğunu gösteren çarpıcı icraatlardan biridir. Saraylarda sefahat süren bu zevat, ekonomideki şahlanmadan söz ettikçe işçilerin sefaletinin daha da derinleştirilmesi tesadüf değil. Onlar sefalete şükreden, sadaka için avuç açan bir sınıf yaratmak istiyorlar. Çünkü böylesi hem “yerli/milli” hem yabancı sermayenin aradığı işçi tipolojisidir.
İşçilerin yarıya yakını asgari ücretle, bir kısmı daha düşük bir ücretle diğer kısmı ise bir nebze daha yüksek bir ücretle çalışıyor. Yani asgari ücret giderek “ortalama ücret” konumuna yerleştiriliyor. Bu, Saray rejiminin temel politikalarından biridir. Hal böyleyken toplantılar bir oyuncan başka bir şey değildir. Ücreti güya belirlemek için oluşturulan komisyonda Sarayın dalkavukluğunu yapan Türk-İş şefi Ergün Atalay ya da onun gibileri, güya orada işçileri temsil ediyorlar. Oysa bu bürokrat takımı da işçi sınıfından çok sermayeye ve rejime yakındır. Bu durumda kapitalistler ve onların demir yumruğu olan Saray rejimi milyonlarca işçinin alacağı ücreti belirliyor. Türk-İş şefleri konu mankeni olarak toplantılarda yer alıyorlar.
Her dönem üç ya da dört toplantı yapılıyor. Son toplantıda onlara bildirilen artış oranını açıklıyorlar. Bu defa de öyle olacak. Nitekim ikinci toplantıda sonuç çıkmadı. Yansıyan haberlere göre taraflar toplantıda asgari ücrete dair bir rakam bile telaffuz etmemişler. Güya asgari ücreti belirlemek için toplanmışlar ama rakam telaffuz etmemişler. Herhalde yiyip/içip dağılmışlar. Ücret belirleme yetkileri olmadığı için bu şaşırtıcı da değil. Toplantı sonrasında açıklama yapan Ramazan Ağar, bu hafta üçüncü toplantının yapılacağını ve rakamın bayram öncesinde açıklanmasını beklediklerini söyledi. Büyük ihtimalle belirlenen asgari ücreti Tayyip Erdoğan açıklayacak ve işçilere “bayram müjdesi” diye pazarlamaya çalışacak. Oysa verecekleri ücret de kısa süre sonra açlık sınırının altında kalacak.
Bu arada işçi sınıfına derin sefaleti ve iş cinayetlerine kurban gitmeyi reva gören Saray rejimi, görüntü olarak sendika ağalarının açık desteğini almayı da önemsiyor. Zira milyonlarca işçiye sefaleti dayatırken, sendika ağalarının rejimin yanında poz vermeleri, her şeye rağmen işçilerin bir kısmında etkili olabiliyor.
Saray rejimi ücreti belirleyeceği için, işçiler kendilerine reva görüleni kabullenmek dışında bir şey yapamayacaklar. Zira bu süreci etkilemek ancak işçi sınıfının örgütlü mücadelesi geliştiğinde mümkün olabilir. İşçiler süreci sessiz bir tevekkülle izledikleri sürece bunun değişmesi söz konusu bile olamaz. Sarayın oy satın almak seçim rüşveti dağıtması da gerekmiyor artık.
Elbette bu bir kader değildir. Kapitalistlerin ve saraylarda sefahat sürenlerin servetleri katlanırken, zenginlikleri üreten işçi sınıfının sefalete katlanması için hiçbir neden yok. Yapılması gereken rejimin yarattığı yapay ayrımları tiksintiyle çöpe atmak, sınıf kardeşliği temelinde örgütlenmek, asalak kapitalistlerin ve onların rejimlerinin karşına dikilip hakları istemektir.