Sendikal düzen ve sol hareketin turnusolu: 1 Mayıs

Gerek sınıf hareketi, gerekse toplumsal mücadele güçleri açısından İstanbul 1 Mayısları dünden bugüne hep ayrı bir önem taşımıştır. Zira İstanbul’da gerçekleştirilen 1 Mayıslar, sınıf hareketinin (dolayısıyla sendikal düzenin) verili durumuna ve ilerici-sol güçlerin tablosuna ayna tutması bakımından önemli bir turnusol işlevine sahiptir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 05 Mayıs 2024
  • 09:00

2024 1 Mayıs’ı geride kaldı. Çok yönlü kuşatma ve saldırı altında tutulan işçiler, emekçiler ve gençler ülkenin dört bir yanında acil istem ve taleplerini dile getirmek için 1 Mayıs’ta alanlara çıktılar. İşçi ve emekçiler, ülke genelinde yaygın bir şekilde gerçekleştirilen 1 Mayıs mitinglerinde ekonomik-sosyal yıkım saldırılarının yanı sıra; Filistin’de devam eden soykırıma, saray rejiminin gerici-baskıcı politikalarına, emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı tepkilerini ortaya koydular.

Tüm bunlarla birlikte sadece İstanbul’da değil, ülke çapında yapılan 1 Mayıs mitinglerinde öne çıkan bir diğer gündem ise Taksim 1 Mayıs’ı ve sermaye devletinin yasakçı politikası oldu. Deyim yerindeyse birçok kentte meydanlara inen kitlelerin gözü kulağı Taksim 1 Mayıs’ında idi. Adeta kuşatma altına alınan İstanbul’da Taksim iradesi ile alanlara çıkanlar, 1 Mayıs meydanlarında “Her yer Taksim, her yer direniş!” sloganı ile selamlandılar.

Öte yandan, sınıf hareketinin yapısal sorunlarının dolaysız bir sonucu olarak, 2024 1 Mayıs’ına işçi sınıfının ekonomik, sosyal ve politik talepleri etrafında birleşip, örgütlü bir güç olarak damgasını vurduğunu söylemek pek mümkün değil. Tersine, bilinç ve örgütlülük düzeyindeki gerilik, ülke genelinde işçi sınıfının 1 Mayıs alanlarına katılımının sınırlı kalmasına, olduğu kadarıyla da sendikal bürokrasinin denetiminde katılmasına yol açtı.

Türk-İş ve Hak-İş ise her yıl olduğu gibi bu yıl da 1 Mayıs’ı yasak savma minvalinde merkezi mitinglere konu etti. Türk-İş’in Bursa’da gerçekleştirdiği mitinge işçi katılımı yüksek olsa da, konfederasyon düzeyinde denetim altında tuttuğu sınıf kitleleri göz önüne alındığında ortaya çıkan tablonun bir seremoniden ibaret olduğu söylenebilir.

Sendikal düzen ve sol hareket için bir turnusol: Taksim 1 Mayıs’ı

Gerek sınıf hareketi, gerekse toplumsal mücadele güçleri açısından İstanbul 1 Mayısları dünden bugüne hep ayrı bir önem taşımıştır. Zira İstanbul’da gerçekleştirilen 1 Mayıslar, sınıf hareketinin (dolayısıyla sendikal düzenin) verili durumuna ve ilerici-sol güçlerin tablosuna ayna tutması bakımından önemli bir turnusol işlevine sahiptir.

Bu bağlamda, 2024 Taksim 1 Mayıs’ı aynasında işaret edilmesi gereken ilk olgu şudur: Taksim 1 Mayıs’ı DİSK yönetiminde yaşanan çürümeyi bir kez daha, ama hiç olmadığı kadar berrak bir şekilde gözler önüne sermiştir. DİSK bürokratlarının temsil ettiği icazetçi-uzlaşmacı çizginin bırakalım Taksim iradesini temsil etmeyi, sınıf hareketini bir milim ileriye taşıyamayacağı elbette bilinen bir gerçeklikti. Fakat 2024 1 Mayıs’ı, bu olguyu kör gözlerin içine sokarcasına pratikleştiren bir rol oynadı.

Çünkü, DİSK yönetiminin “2024 1 Mayıs’ında Taksim’deyiz” deyip, sadece ilerici-sol güçlerle değil, daha düne kadar birlikte yol yürüdüğü sendika ve meslek odaları ile arasına belirgin bir mesafe koyarak Saray rejimine şirin görünmeye çalışması, bu pespayeliğe ve masa başında yaptığı pazarlıklara rağmen icazet koparamayınca CHP’nin gölgesine sığınıp görüntüyü kurtarmaya çalışması benzerine az rastlanır bir basiretsizlik örneğidir. Sonucun ne olduğunu ise biliyoruz; 1 Mayıs gününde eser miktarda irade ortaya koymadan Saraçhane’deki “faaliyeti” (eylem bile demeye cesaret edemeden) apar topar bitirip sırra kadem basmak! Tıpkı gölgesine sığındığı CHP yönetimi gibi… Normal koşullarda bunun kendisi kolayından altından kalkılabilir, izah edilebilir bir durum değildir. Zira ortada olan koca bir politik iflastır. Hal böyleyken DİSK bürokratları bu rezaletin ağırlığını ve sorumluluğunu üslenmek yerine, yaptıkları sözde “açıklama” ile görüntüyü kurtarmaya, içinde bulundukları politik iflası “teknik sorunlara” indirgeyerek geçiştirmeye çalıştı. Bu yönüyle DİSK yönetiminin Taksim 1 Mayıs’ına dair yaptığı akıllara zarar açıklama, pişkinlikte vardıkları boyutu ortaya koyan bir belge olarak kayıtlara da geçmiş oldu. Bu aynı gerçeklik, DİSK yönetimi ile omuz omuza veren, son 1 Mayıs sürecinde ise arkasından sürüklenen KESK ve meslek örgütlerinin yönetimi için de geçerlidir.

***

Taksim 1 Mayıs’ı, daha ilk anda Taksim iradesini kırmak için çaba sarf eden EMEP’ten, DİSK ve KESK’in kuyruğunda oradan oraya sürüklenen bir dizi parti ve örgütün de tablosuna yeterli derecede açıklıklar getirmiş bulunuyor. Sol hareketi oluşturan parti ve örgütlerin DİSK yönetimi ve ortaklarının yarattığı belirsizliğe ve koca boşluğa karşı ortak bir tutum geliştirememesi, dahası, bir kısmının başından itibaren edilgen ve sürüklenen bir konumda olması; bu nedenle birleşik bir tutumla Taksim iradesini güçlendirip bürokrat takımının üzerinde basınç kuramaması, sol adına altı çizilmesi gereken ilk zafiyet alanıdır. Bu durum DİSK yönetimi ve ortaklarının işini kolaylaştırmakla kalmamış, sol hareketi Taksim konusunda ikircikli ve edilgen bir konuma itmiştir. Oysa ki, devrimci-ilerici güçler ve sol hareket bu topraklarda 1 Mayısların en temel bileşeni ve çoğu zaman sürükleyici dinamiği olmuştur. Sol hareketin ve toplumsal mücadele güçlerinin parçalı ve dağınık tablosu, DİSK bürokratlarının 2024 Taksim 1 Mayıs’ında bu “beladan” kurtulma çabasını kolaylaştıran bir etken olmuştur.

Bu çerçevenin dışında kalmaya çalışan ve 1 Mayıs Platformu’nu oluşturan güçler ise, her ne kadar verili duruma müdahale etmek iddiası ile hareket etse de kendi içerisindeki farklı eğilim ve tutarsızlıklar nedeniyle elle tutulur bir sonuç yaratamadı. Dahası, bileşenin önemli bir kesimi son günde Saraçhane’de olma kararı alarak platformun ortak iradeyle Taksim’e yürümesinin koşullarını da fiilen ortadan kaldırdı. Başta sınıf devrimcileri ve geriye kalan platform bileşenleri ise kendi belirledikleri koşullarda ve güzergahlarda Taksim iradesine sahip çıkarak 1 Mayıs eylemlerini gerçekleştirdiler.

Bütünlüğü üzerinden 2024 Taksim 1 Mayıs’ı, sol hareketi oluşturan güçlerin önemli bir bölümünün sendikal bürokrasi karşısında ya edilgen ve sürüklenen bir konumda kaldığını ya da ona doğrudan eklemlendiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Dahası, “biz demiştik” söylemleri ile Taksim kaçkınlığını gerekçelendirmeye çalışan EMEP’ten “bir kez” daha sendikal bürokrasinin sınıf hareketini temsil etmediğini “keşfeden” SİP-TKP’ye, TİP’inden DEM Parti ve SOL Parti’ye kadar; birçok parlamentarist-reformist parti mevcut sendikal düzenle politik ve organik bir bağa sahiptir. Dolayısıyla solun bu kesimlerinin kurulu sendikal düzene karşı tutarlı bir mücadele içerisine girmesini beklemek eşyanın doğasına aykırıdır. DİSK ve KESK bürokratlarının bu partileri Saraçhane’deki su kemerine kurulan faşist bariyerin önünde orta yerde bırakması, mevcut sendikal düzenle kurdukları çok yönlü bağlarda esaslı bir değişiklik yaratmayacaktır. Solun geriye kalan kesimleri ise sendikal düzen karşısındaki tutarsız çizgilerini sürdürdükleri oranda benzer akıbetleri yaşamaktan ve ortaya çıkan tablonun bir figüranı olmaktan kurtulamayacaktır.