Sendikal bürokrasinin göstermelik eylemleri

Türk-İş’in mitingi başta olmak üzere sendikal bürokrasinin taban basıncıyla attığı birtakım adımlar, sıkışmışlığın yarattığı bir tür çırpınışı andırıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 06 Eylül 2024
  • 09:30

Sermaye iktidarı, işçi sınıfına dönük saldırılarını özellikle pandemi sürecinden itibaren hız kesmeden sürdürüyor. Bu yıl gündeme getirilen saldırıların bazıları ise Orta Vadeli Program (OVP) kapsamında sosyal yıkım uygulamaları, vergi soygunu, ücretlerin açlık sınırının altında tutulması vb. oldu. Ekonomik krizin bugünü ve yarını için AKP temsilcilerinin nasıl bir çözüm arayışında olduğuna dair fikir veren bu icraatlar, elbette işçi ve emekçilerin tepkisini de toplayacaktır.

Nitekim ağustos ayında işçiler birçok fabrikada zam talebiyle eylemler gerçekleştirdi. Carrefoursa, Polonez, Dinçer Lojistik, Fernas gibi birçok işyerinde ücret zammı talebi ve sendikal haklar için yapılan eylemlere karşı patronların cevabı işten atma saldırısı oldu. Diğer yandan sermaye iktidarı ve kapitalistlerin bu oyunlarına karşılık, işçi sınıfının tepkilerinin süreceği de aşikâr.

***

Tabanda biriken öfkeyi fark eden üç konfederasyon (DİSK, Türk-İş ve Hak-İş) temmuz ayının başında birlikte bir basın toplantısı düzenleyerek, yaşanan ekonomik krizin sonuçlarına karşı bir eylem programı hazırladıklarını ilan etmiş ve iktidara göstermelik tepkiler göstermişlerdi. İlan ettikleri “eylem” programının tabanın basıncıyla oluştuğu belliydi. Program, her yıl kendini tekrar eden pasif eylem programlarının bir tekrarı olduğu için ne kapitalistler ne iktidar tarafından ciddiye alındı. Sendikal bürokrasinin attığı “icazetli” adımlar kapitalistleri ve AKP-MHP rejimini rahatsız etmeyecek cinstendi. Yine de bununla işçilerin biriken tepkisini boşaltmayı hedeflediler.

Konfederasyonlar içinde DİSK belli zaman diliminde basın açıklamaları ve “işçi” buluşmaları düzenlemekle yetinirken, Türk-İş bir açıklama ile iki ayrı miting düzenleyeceğini duyurdu. Bu mitinglerin ilki 26 Ağustos’ta Çerkezköy’de, diğeri ise 3 Eylül’de Zonguldak’ta gerçekleştirildi. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, yine bilindik, ezber cümlelerle işçileri oyalama derdine düşerken, işçilerin istifa sloganlarıyla karşılandı. Sahneden Türk-Metal görevlisi “vur de vuralım, öl de ölelim” türünden dalkavukça laflar etse de işçiler için durum öyle değildi. Yapılan göstermelik “eylemler” aslında yozlaşmış sendikal bürokrasi çarkının nasıl işlediğinin yeni bir teyidi olmanın ötesine geçmedi.

***

Türk-İş’in gerçekleştirdiği Zonguldak mitingi ise çaresizliğin bir tür dışavurumu oldu. Sendikalardan temsili sınırlarda katılımlar olurken, istifa sloganını atan kamu ve savunma işçilerinin mitinge katılımının önü sendika şubelerine servis verilmeyerek kesildi. Alana yürüyen işçiler ise sessiz ve slogansız kalmayı tercih ettiler. Ergün Atalay her iki mitingde de aynı cümleleri tekrar ederken, vurguladığı ek zam talebinin kazanılması için herhangi bir eylem hattından söz etmedi. “Zam yapılmasına ihtiyaç var” diyerek, saraydan medet uman utanç verici tutumunu bir kez daha sergiledi.

Temmuz ayından beri biriken öfkeyi yalnızca yapılan toplantılarla geçiştiren, işçilerin tepkilerine sessiz kalan sendikal bürokrasinin geç harekete geçmesi ve bunu icazetçi bir tutumla gerçekleştirmesi tesadüf değil. “Biz bir şeyler yapıyoruz” derken bile, aslında kendilerini ele veriyorlar. Türk-İş’in mitingi başta olmak üzere sendikal bürokrasinin taban basıncıyla attığı birtakım adımlar, sıkışmışlığın yarattığı bir tür çırpınışı andırıyor. Bu durum gösteriyor ki, ekonomik krizin etkisiyle tepkili olan tabanı teskin etme çabaları artık kendini ele vermiş durumda. Zira işçi sınıfının belli bir kesimi, yaşananlara sessiz kalan, yer yer iktidarın yanında duran bürokratların fikir ve pratikleriyle sermayenin safında olduklarının farkında. Tüm bunlara rağmen işçi sınıfının saflarından yansıyan tepkiler halen tek tek fabrikalarla sınırlı kalsa da yarın ne olacağı, biriken öfkenin örgütlenme ve eyleme geçme düzeyine bağlı olacaktır.

S. Sancar