Sınıf mücadelesinde ortaya çıkan sorunlara ilişkin hiçbir şekilde sorumluluk almamak, sendikal bürokrasinin karakteristik bir özelliğidir. Öyle ki, bizzat merkezinde durdukları sorun ya da gelişmeler konusunda bile “bi haber” açıklamalar yapmayı, durumu çeşitli bahanelerle geçiştirmeyi adeta gelenek haline getirmiş bulunuyorlar. Son Taksim 1 Mayıs’ının ardından DİSK adına yapılan açıklama bunun ibretlik bir örneği olarak kayıtlara geçti.
“Tertip Komitesi”nin çağrısına yanıt vererek Saraçhane’de toplanan kitlenin polis barikatına yüklendiği sırada “Taksim yürüyüşünden vazgeçtik” deyip ortadan kaybolan DİSK bürokratları, anlaşılan o ki süreci “pardon” deyip geçiştireceklerini düşünüyorlar. Zira, kaleme aldıkları açıklamanın bir bölümünde yer alan şu ifadeler bundan öte bir anlam taşımıyor:
“İktidarın 1 Mayıs’ı yasaklama ısrarı sadece 1 Mayıs’a katılmak isteyen işçileri, emekçileri, emeklileri değil adı konulmamış bir OHAL ile tüm İstanbulluların kişisel hak ve özgürlüklerini hedef almıştır.
Bu koşullar altında birden fazla koldan kurgulanan yürüyüşümüzün son gün tek kola inmesi bir dizi örgütsel ve teknik sorunlara da yol açmış, Tertip Komitesi’nin inisiyatif kurmasında, kararları duyurmasında ve uygulanmasını sağlamakta yer yer aksaklıklara neden olmuştur. Bu aksaklıkların giderilmesi de boynumuzun borcudur.”
Bürokrat takımının kendi adına bir “tertip komitesi”, “inisiyatifi” ya da “organizasyonu” olduğunu iddia etmesi bile başlı başına bir pişkinlik örneği sayılabilir. Zira, yüzünü Taksim 1 Mayıs’ına dönenler, haftalardır Taksim 1 Mayıs’ına hazırlananlar bu açıdan koca bir boşluk olduğunu hem 1 Mayıs ön sürecinde hem de 1 Mayıs gününde tüm çıplaklığı ile gördüler. 1 Mayıs’a saatler kala kitlelere karşı zerre sorumluluk duymadan Beşiktaş kolunu iptal etmeleri dahi ne menem bir “organizasyona” ve “inisiyatife” sahip olduklarını açıkça ortaya koymuştur.
Dolayısıyla, son güne kadar belirsizlik atmosferi yaratan, sürecin başından beri ilerici-sol güçleri, emek ve meslek örgütlerini yok sayarak 1 Mayısları tekelinde gören, Taksim iradesini sermaye devleti ile pazarlığa indirgeyen, devletten icazet koparamayınca CHP gölgesine sığınan ve 1 Mayıs’a dönük herhangi bir hazırlık yapmayan DİSK bürokratları ortaya çıkan tablonun bütün bir sorumluluğunu taşımaktadır. “Bu aksaklıkların giderilmesi de boynumuzun borcudur” minvalinde demagojik söylemlerle ve adeta dalga geçercesine “pardon” diyerek 2024 1 Mayıs’ında merkezinde durdukları sorunların sorumluluğundan sıyıramazlar. Zira yaşananlar basit, kendi içerisinde giderilecek bir “aksaklık” değil, koca bir politik iflastır.
Yaşananlar bir kez daha göstermiştir ki, geçelim Taksim iradesi ve inisiyatifini temsil etmeyi, Saraçhane’de dahi varlık gösteremeyip kitleleri orta yerde bırakan sendikal bürokrasi sınıf hareketinin üzerinde koca bir yüktür. Ne Taksim’de ne de Saraçhane’de herhangi bir irade kırıntısı ortaya koyamayan icazetçi-pazarlıkçı sendikal bürokrasi, gelinen yerde aşılması gereken bir büyük engeldir.