DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun Gazete Duvar’da bir röportajı yayınlandı. Kısa aralıklarla farklı mecralarda röportaj vermeyi adet haline getiren Çerkezoğlu, sorulan soruların ne kadar isabetli olduğundan bağımsız olarak verdiği cevaplarla “kaş yapayım derken göz çıkartmaya” devam ediyor. Büyük bir özgüven ve rahatlıkla sorulara verilen “keskin” cevaplar, çoğu durumda “özrü kabahatinden büyük” bir içerik taşıyor. Röportajı veren DİSK Başkanı olunca ve tüm sorulara “biz DİSK olarak” diye başlayan cevaplar verince, DİSK’in bugün hangi anlayışla, neyi temsil ettiğini daha rahat anlayabiliyoruz. Özgüven ise henüz bu “rahatlığı” bozacak bir taban hareketliliğinin olmamasının yanı sıra, bu “rahatlığa” eklemlenmeyi siyaset çizgisi haline getirmiş reformist-liberal solun kalabalıklığından kaynaklanıyor olsa gerek.
Son röportaj üç başlık üzerinden gerçekleştirilmiş. İlki işkolu istatistikleri, ortaya çıkan tartışmalı (DİSK Başkanı’na göre hileli) sonuçlar ve DİSK’in mahkeme koridorlarında sürdüreceği mücadele. İkincisi ekonomik kriz karşısında alınacak tutum ve üçüncü başlık 1 Mayıs Taksim tartışmaları. İlk iki başlıkta söylenenler bir yenilik taşımıyor. Önceki röportajlarından birisinde “gerekirse üretimden gelen gücü” kullanacaklarını ifade etmesiyle, şimdi “mücadele ediyoruz, edeceğiz” söyleminin ötesine geçmeyen sözler arasında bir fark bulunmuyor. Bu kez “DİSK tarihsel sorumluluğunun farkında” ibaresi eklenmiş. Diğer sendika konfederasyonlarıyla gerçekleştirilen mizansene ortak olma yükünden kurtulmak istercesine, diğer sendikalar ne yaparsa yapsın DİSK Eylül ayında açıklayacağı “yeni” bir mücadele programıyla “tarihsel sorumluluğunu” yerine getirmeye çalışacakmış. Kuşkusuz “bugüne kadar olduğu gibi”. O halde biz de unutulduğunu düşündüğümüz şu ibareyi ekleyelim: Hele yaz ayları bi geçsin…
Röportajın en önemli sorusu, sorulan soruya verilen cevapların ibretlik oluşu nedeniyle Taksim 1 Mayıs’ına ilişkin olanı. Gazeteci, Çerkezoğlu’na 1 Mayıs’ta Saraçhane çağrısı ve DİSK’in 1 Mayıs tutumuna yönelik eleştirilerin sürdüğünü belirtiyor ve Çerkezoğlu’ndan bu konudaki düşüncelerini soruyor. Cevap klasik olarak DİSK’in tarihinin özetlenmesi ile başlıyor. 1976-77-78 1 Mayısları, yasaklar, buna karşı gösterilen mücadele üzerinden geniş bir girizgahla tarihsel anlatım yapılıyor. Ara başlığa çıkartılan “Taksim’in özgürleşmesi demokrasi mücadelesidir” tanımının altında belli ki 1990 ve 2000’li yılların kimi gelişmeleri karıştırılarak, 2000’li yıllarda verilen Taksim mücadelesi özetleniyor. Tarihi DİSK ile başlatıp bitirmeyi seven DİSK bürokratlarının tamamında olduğu gibi Çerkezoğlu da Taksim Meydanı’nın yeniden açılmasını “kendi hanelerine” yazarak, kendinden menkul bir mücadele tarihi yazıyor. O dönem yaşanılan yalpalamaları, tutarsız yaklaşımları, ilerici-devrimci güçlerin ve kimi mücadeleci sendika şubelerinin basıncı ile atılan adımları, özellikle “Devrimci 1 Mayıs Platformu” ekseninde yan yana gelen devrimci güçlerin irade, kararlılık ve çabasını iki cümlede silebileceğini düşünüyor. Taksim tekrar yasaklandığında “Taksim’den başka bir yerde 1 Mayıs kutlamayacağız” açıklaması yaptıklarını ifade eden Çerkezoğlu, iki yıl daha Taksim’i deneyip sonra Bakırköy ve Maltepe’de 1 Mayıs örgütlediklerini belirtiyor. Öyle ya denedik olmadı. Israrın ne anlamı var!
Ve nihayet bugüne, somut soruya, somut tartışmalara geliyor. Anayasa Mahkemesi’nin Taksim 1 Mayıs’ı için verdiği hak ihlali kararının ardından, “Taksim dışında 1 Mayıs’ı” reddettiklerini belirterek “yüzlerini Taksim’e döndüklerini” söylüyor ve esasında “Taksim’in özgürleşmesi demokrasi mücadelesidir” tanımının da dayandığı yerin Anayasa Mahkemesi kararı olduğunun altını çiziyor.
Kendinden menkul sınıf mücadelesi tarihi tanımlamalarını bütünleyen “demokrasi mücadelesi”nin bu versiyonu, DİSK’in ruhuna sirayet etmiş mücadele algısının özeti niteliğinde. AKP-MHP gericiliğinin burjuva düzenin temel işleyişini dahi yerle bir ettiğinden yakınan, adalet, hukuk vb. yerine “orman kanunları”nın gündelik çerçeve olarak ortaya konulmasından sızlananlar arasında bulunan DİSK bürokratlarının Anayasa Mahkemesi kararını gerekçe haline getirerek Taksim tartışmasına “yasal sınırlar içinde” gerekçe üretme çabası başlı başına tutarsız ve ibretlik bir durum. Ülkede var olan “hukuk düzeni” bu kadar ağır yıkım içinde olmasa dahi, işçi sınıfı mücadelesi açısından bir sendikanın “demokrasi mücadelesini”, yasaların izin verdiği ölçüde anlamlandırma çabası, sınıf mücadelesinden, sermaye iktidarı ve burjuva devlet aygıtından; dolayısıyla sendikal sınırlarda dahi sınıf mücadelesinden hiçbir şey anlamadığını gösterir. Burjuva cumhuriyetin tarihi boyunca bugünün DİSK’ine hâkim anlayış belirleyici olsa idi ortada sınıf mücadelesi namına hiçbir şey olmazdı. Buna DİSK’in kendisi de dahil. O yasalar ki, yıllarca sendikal örgütlenmeyi yasakladı, grev hakkını tanımadı, sınıf örgütlenmelerini engellemeye ve baskılamaya çalıştı vb… Bunun aşılması ancak işçi sınıfı ve emekçilerin kendi mücadele yasalarını esas alarak attığı fiili adımların sonucunda gerçekleşebildi. Tekrar vurgulamak gerekirse DİSK’in varoluşunun kendisi de öyle.
“Demokrasi mücadelesini” mahkemeden gelecek kararları el ovuşturup beklemeye indirgeyenlerin sözleri, demokrasi üzerine laf kalabalığı etmenin ötesinde bir anlam taşımıyor. Taksim 1 Mayıs’ı vesilesiyle, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen ortaya çıkan ve DİSK adına utanç verici bir akıbet ile geride kalan son 1 Mayıs deneyimi budur. Grev yasakları, temel demokratik hak ve özgürlüklerin gaspedilmesi, sendikalaştıkları için işten atılan işçiler, derinleşen açlık, sefalet ve kölece çalışma koşulları ortada iken, yaşamın her alanında AKP-MHP iktidarı büyük bir pervasızlıkla, yasa-kural tanımaz saldırganlıklarını peş peşe hayata geçirirken, DİSK yöneticilerinin o pek fazla medet umdukları Anayasa Mahkemesi kararına dahi sahip çıkacak basireti bulunmuyor. “Gerekirse üretimden gelen gücü kullanmak” için sanırız DİSK bürokratları bu zihniyetle biraz daha sürecin olgunlaşmasını bekleyecekler. “Demokrasi mücadelesi” için ise mahkemeler DİSK’in nasıl yürüyeceğine dair bir yol çizerler elbet.
Biz konumuza dönelim. Arzu Çerkezoğlu 1 Mayıs sürecini çok şeffaf bir şekilde örgütlemeye ve ne dedilerse onu yapmaya çalıştıkları iddiasında bulunuyor. KESK, TTB, TMMOB’un yanı sıra DİSK’in dostları olarak Sol Parti, TKP, EMEP ve TİP’in sürece dair bilgilendirildiğini ifade ediyor. DİSK bürokrasisi ve “DİSK’in dostları” birbirlerine süreç muhasebelerini yapabilirler. Kim kiminle süreci şeffaf bir şekilde ilerletmiştir bununla da ilgilenmiyoruz. Bizim için tablo şudur; Taksim’e çağrı yapan fakat son günlere kadar bir program ve toplanma yeri dahi açıklamayan, ilerici-devrimci güçlerin tüm girişim ve çağrılarına yanıt vermeyen, CHP ile el ele kol kola Taksim 1 Mayıs’ını örgütlemeye çalışan, 1 Mayıs’ı kitlelerden kaçırmak için elinden geleni yapan, muhtemelen sadece DİSK bürokratları ve CHP tayfasına daraltılmış yürüyüş kolunun “makul” kabul edileceği ve olur verileceğini hesaplayan, protokol görüşmeleriyle barikatın açılacağını ve Taksim’e çıkacakları planını yapan, nihayet Saraçhane çağrısı yapıp evdeki hesap çarşıya uymayınca daha ilk saatlerde bayrakları dürüp kaçan, Taksim iradesi gösterenlere dönük gerçekleştirilen tutuklama ve gözaltı terörüne dair kılını kıpırdatmayan, 1 Mayıs’ın ardından birkaç ay geçmişken durumu izah edeyim derken icazetçi, mücadele kaçkını anlayışını ifşa eden bir DİSK tablosu var ortada. Başından itibaren “ne dediyse onu yaptığını” söylemeyi ve ortaya çıkan sonuçlar itibariyle 1 Mayıs’ı, Taksim iradesini ve kitleleri ortada bırakıp gitmeyi şeffaf bir örgütlenme süreci olarak ifade etmenin pervasızlığını da okurun yorumuna bırakıyoruz.
Arzu Çerkezoğlu’nun bir cümlede söylediğinin öteki cümlede yalanlanması olarak gerçekleşen, bunlar aynı röportaj içinde nasıl söylenir diye insanı şaşkınlığa sürükleyen açıklamalarından parçalarla bitirelim.
“Tüm kurumlara önemli öneriler de getirdik. Tek noktada toplandığımız zaman fiziken barikatı aşmamız mümkün olmuyor. Geçtiğimiz 1 Mayıs’ta da her kurumun kendi kitlesiyle yüzünü Taksim’e dönmesi gerektiğini söyledik. DİSK’in özetle önerisi buydu. Bu maalesef gerçekleşmedi. Biz o yüzden açıklamamızı hemen yapmadık. Biz Beşiktaş’tan Taksim’e yürüyecektik. Dörtlü içerisinde sadece KESK, ayrı bir kol açabileceğini söyledi. Diğer kurumlar da DİSK ve KESK’in açacağı iki ayrı koldan Taksim’e yürüme kararı aldıklarını söyledi. KESK, Beşiktaş’ı işaret edince, biz de Saraçhane’yi belirledik.” (…) “Son gün KESK de kararını değiştirip Saraçhane’ye geldi. Çeşitli siyasi partilerin barikatı aşmak konusunda zorlama girişimleri oldu. Belli bir saatte kitlemizi toplayıp, emniyetle görüştük. Barikatın açılmasını istedik. Gördük ki barikat açılmayacak tertip komitesiyle bir araya geldik. Ortak kararla, burada bir açıklama yapıp 1 Mayıs’ı bitirme kararı aldık. Saraçhane’ye gelecek kurumlara önceden bunu bildirmiştik. Anayasa Mahkemesi kararı tanınmazsa orada basın açıklaması yapılacağı biliniyordu. KESK, TMMOB, TTB de bunu biliyordu.” (…) “Barikat aşılamazsa, barikata fiilen yüklenme tarzının DİSK olarak olmayacağını söyledik. Müzakere ederek barikatın açılmasını zorlayacağımızı söyledik. KESK, TMMOB, TTB’nin de aynı kararı vardı. 1 Mayıs öncesi Saraçhane’ye geleceğini söyleyen örneğin, SOL Parti, TKP, EMEP ve TİP’e bunlar söylendi. Her aşamadan dostlarımızın haberi vardı.” (Vurgular yazara ait)
Not: Yazı, Gazete Duvar’da Osman Çaklı imzası ve “Çerkezoğlu 1 Mayıs’ı anlattı: Dostlarımızın her aşamadan haberi vardı” başlığıyla yayınlanan röportajın ilk halini referans alarak yazılmıştır. (12 Ağustos 2024) Yazı tamamlandığında röportajda güncelleme yapılmıştı. (13 Ağustos 2024) “DİSK olarak” yerine “DİSK bir sendika olarak” tanımlaması kullanılmış. “Barikatın önüne kadar gideceğimizi konuştuk, olmadığı durumda -bir sendika olarak söylüyorum bunu- bir çatışma ortamı düşünmediğimizi…” ibaresi eklenmiş vb. Çerkezoğlu’nun anlatımını ve yazının tartışma içeriğinin esasını etkilemediği için alıntılarda bir değişiklik yapma ihtiyacı duymadık…