2016 1 Mayıs'ı birçok cephede ayrışma yaşanmasına vesile olduğu gibi, devrimci iradenin sınandığı bir süreci de içerisinde taşıdı. Topluma yönelik saldırılarla 1 Mayıs çalışmasına yönelik saldırılar iç içe geçti. 1 Mayıs faaliyetine yönelik saldırıları kimi illerde devrimci-ilerici yapılara yönelik operasyonlar izledi. Tüm bu baskı politikalarına Taksim yasağını da ekleyen devlet, saldırganlığını 1 Mayıs günü de pervasızca devam ettirdi.
1 Mayıslar'da sol hareketin acizliği!
Reformist çevreler sendikaların Taksim'den vazgeçmesi ile birlikte çark ederek “Bakırköycü” oldular. 1 Mayıs'ta bir bir Bakırköy yollarını aşındırdılar. Bu tutum diğer illerde de farklı şekillerde kendi yansıması buldu. Kimi yerde pankartlarında bulunan saray vurgusunu çıkartmak zorunda kaldılar, kimi yerde güvenlik adı altında tamamen devletin kolluk güçlerine kendilerini bıraktılar, kimi illerde ise 1 Mayıs'ı iptal etme tutumuna gittiler.
Bunların yanı sıra bir taraftan Bakırköy deyip, diğer taraftan “Taksim'e çıkma” gösterileri yapanlar da oldu. ESP, Halkevleri, Sodap gibi hareketler bir tarafta politik olarak Bakırköy'ü güçlendirirken, diğer taraftan kitlelerine moral vermek adına ve üzerlerindeki politik basıncı azaltmak adına Taksim’e yürüme, pankart açma gibi eylemler gerçekleştirdiler. Tıpkı 2013 Kızılay 1 Mayıs'ında olduğu gibi, yasaklı alanlar emekçilere açılsın talepleri ile Kızılay'a yürünürken, Sıhhiye diyenlerin sonrasında Kızılay'a gelmeleri gibi. Oysa politik olarak tarafları netti, 1 Mayıs'ı düzenin belirlediği icazet sınırlarında, Sıhhiye meydanında kutlamaktı onların politik hattı. Bu omurgasızlık bu sene de kendini Taksim üzerinden gösterdi.
Devrimci kimliğe sahip çıkmak gerekiyor!
Bugün devrimcilik iddiası taşıdığını söyleyen siyasal hareketler, bağımsız çizgiden yoksun bir şekilde düzenin girdabında savruluyorlar. Bu durum, kendi tabanlarında da olumsuz sonuçlar üretebiliyor. Ne yazık ki bugün gelinen aşamada devrimci harekette ve onun tabaınında sağa doğru kayış her geçen gün daha da normalleşmeye başlıyor. “Benim siyasetim yapıyorsa doğru yapıyordur” mantığı ile, düne kadar eleştirdikleri tutumları bugün rahatlıkla kabulleniyorlar. İşin daha da kötüsü, devrimci hareketin tabanında politika ve politik taraflaşmaya dair herhangi bir hassasiyet kalmamış görünüyor. Ayrışmalar neden yaşanıyor, hangi tutum neden alınıyor, bunlar tartışılmıyor.
Bugün bizlere düşen en önemli görevlerden birisi de yaşamda politikleşmektir. Politikalarımızı tartışmak ve hareketimizin tutumlarını anlamaya çalışmaktır. Bu tutumu kendi saflarımızda yeşertmemiz politikalarımızı geniş kitlelere taşımakta da etkili olacaktır.
Kendi tablomuz ve eksiklerimiz!
Bizler sınıf devrimcileri olarak aylar öncesinden 1 Mayıs'a yönelik çalışmalarımızı başlattık. 1 Mayıs'ın sınıfsal özüne yönelik politik etkinlikler yaptık, politikalarımızı kitlelere nasıl taşıyacağımızı planladık, birçok araçlara seslenmelerimizi sürdürdük. Bulunduğumuz her alan açısından durum böyledir. Ama en önemlisi kitleleri politikalarımız tarafında buluşturmak konusunda ciddi eksiklikler yaşadık. İşçi ve emekçileri taraflaştıracak, harekete geçirecek bir çalışma yapma konusunda ciddi zayıflıklarımızın olduğunu bu süreçte bir kez daha görmüş olduk. İşçi sınıfının mevcut bilinç ve örgütlenme düzeyi ile, bizim sınıf zeminine henüz oturamamız gösterilebilir gerekçe olarak sunulabilir. Ancak iyi bir politik hat ve bunu uygulayacak nitelikli kadrolar bu zorlukların üstesinden gelebilir.
Bu yönüyle 2016 1 Mayıs'ı bizim açımızdan da derslerle dolu 1 Mayıs olmak zorunda. Artık mitinglerin son günleri öncesi sendikaların yapacağı açıklamaları bekleyen bir tutumdan çıkmamız, buraları basınç altına alacak bir faaliyetle birlikte, kitlelere yön verecek bir çalışma tarzını hayata geçirmemiz gerekmektedir.
Bugün sınıf içerisinde üzerinde durabileceğimiz ciddi zeminler olduğu açıktır. Bu nedenle rotamızı şaşırmadan, sınıfın devrimci hareketini yaratmayı kendi önümüze bir parola olarak koymalıyız. Bulunduğumuz her alanda da bu cephen taraflaştırıcı bir politika yapmalıyız.
A. Akın