2024 1 Mayıs’ını geride bıraktık. Sermaye devletinin tutuklama saldırısının ardından 1 Mayıs gündemi hala sıcaklığını koruyor. Birçok açıdan değerlendirilmesi gereken ve sonuçlar çıkarılması gereken bir süreç yaşandı.
Bu bağlamda Taksim 1 Mayıs’ını, öncesi ve sonrasında yaşanan gelişmeleri BDSP temsilcisi ile konuştuk.
- İstanbul’da 1 Mayıs’a giden süreç nasıl örgütlendi?
Genel ve yerel seçimlerin ardı ardına gerçekleştiği bir süreçte 2024 1 Mayıs’ını karşıladık. Yerel seçim gündemi solun ve ilerici kurumların önemli bir kısmının temel gündemiydi. Hızla 1 Mayıs’ın ve sınıfın temel gündemlerinin ele alınması gerektiğini düşünüyorduk. Bizim gibi düşünen farklı kurumlar da vardı. Keza İşçi Emekçi Birliği (İEB) zemininde 1 Mayıs gündemleştirildi ve sınıfsal-tarihsel özüne uygun, birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs örgütlenmesi için 1 Mayıs’ın tarafı olan tüm kurumlara toplantı çağrısı yapma kararı alındı. Sendikal bürokrasinin yıllardır 1 Mayısların içini boşaltan, 1 Mayıs kürsüsünü CHP’nin kürsüsüne dönüştüren gerici yaklaşımına daha güçlü müdahale etmek de öne çıkan başlıklardan biriydi. Çağrının amaçlarından biri de seçim sonrası süreçte son birkaç haftaya sıkışan 1 Mayıs tablosu yaşanmaması için sendikaların ve devrimci-ilerici kurumların gündemine mümkün oldukça erken bir zamanda 1 Mayıs’ı sokmaktı.
İEB’in çağrısında birleşik, kitlesel 1 Mayıs vurgusuna yer verilirken aynı zamanda Taksim vurgusu özel olarak öne çıkarıldı. Çağrının kendisi Taksim kararı üzerinden yapılmadı. Çağrıya yanıt veren kurumlarla 1 Mayıs alanı olarak Taksim’i hedefleyerek, birleşik bir zemin oluşturabilir miyiz düşüncesiyle bir araya gelmek istedik. Zira, son yıllarda 1 Mayıslarda Taksim’in politik bir tutum olarak sahiplenilmesi konusunda ciddi ölçüde zayıflayan bir tablo vardı. İEB zemininde yapılan değerlendirmede bu tabloya müdahale etme ihtiyacı da açığa çıkmış oldu. İEB bileşenleri alan konusunda kesin karara sahip değillerdi. Tartışma ve taraflaşmanın durumuna göre birçok kurum kararını verecekti. 1 Mayıs’ın nerede, nasıl gerçekleştirileceği konusunda farklı eğilimler olduğu için, ortaklaşılan başlıklar üzerinden en geniş bileşenle tartışma yürüterek nihai karar alma yönünde eğilim oluştu. Çağrı yaparken ve İEB bileşenleri dışında katılım sağlayan kurumlarla toplantı yaparken, Taksim 1 Mayıs’ının örgütlenmesini hedefleyen bir eğilimdi. Bu eğilimi mümkün oldukça geniş bileşenle, birleşik bir zeminde örgütlemek için adımlar atıldı.
İEB ilk çağrıyı yaparken geniş bir liste oluşturdu. Sendikalar, siyasi partiler, ulaşılan dernekler vb. hepsine toplantı çağrısı doğrudan iletildi. Gözümüzden kaçan kurumlar olabileceği düşüncesiyle İstanbul’da tüm devrimci-ilerici kurumların, sendikaların vb. olduğu EBDG Whatsapp gurubuna da çağrı metni gönderildi, herkes davet edildi. İlk toplantıya gelen kurumlar oldu, katılım sağlamayacaklarını belirten kurumlar da oldu. Hiçbir yanıt vermeyen kurumlar ise çoğunluğu oluşturuyordu (TKP, TKH, Sol Parti, Halkevleri gibi). İlk toplantıya katılan kurumların imzasının olduğu ve İEB’in toplantı çağrısı yaparken öne çıkardığı başlıkların yer aldığı bir metin hazırlama kararı aldık. 25 Mart’ta 1 Mayıs’ın tarafı olan tüm kurumlara süreci birlikte örgütleme çağrısını bu vesileyle yineledik ve ilerici kamuoyunun gündemine 1 Mayıs’ın girmesi için yeni bir adım atmış olduk.
Ortak imzalı ilk metne imza atan fakat sonrasında ortak sürecin parçası olmayan EHP, SODAP gibi kurumlar da oldu. Nisan başında eğilimler olgunlaşmaya başladı. Birlikte süreci örgütleme kararı alan kurumlar olarak 2024 1 Mayıs Taksim Platformu’nu oluşturduk. Platformun oluşmasından kısa bir süre sonra KESK ve DİSK de Taksim açıklaması yaptı. Farklı bir alan üzerinden 1 Mayıs’ın örgütlenmesini isteyen kurumlar da vardı. Nisanın ilk haftasında farklı bir eğilimin örgütlenmesi fiilen ortadan kalkmış oldu. Buna rağmen bu eğilimi örgütlemeye çalışan EMEP gibi partilerin çabası devam etti. Bir dizi kurum da Taksim dışında 1 Mayıs başvurusu yapılmasını beklemeye geçti. Platformun imzacısı olan kurumlar içinde de benzer eğilimi taşıyan kurumlar vardı. Nisan başı itibariyle bazı kurumlar Taksim 1 Mayıs’ını örgütlemek için, bazıları da farklı bir zemin açığa çıkmadığı için platformla birlikte yol yürüdü. Bir diğer eğilimi ise platform toplantılarına katılan gözlemci kurumlar oluşturuyordu. Partizan (Yeni Demokrasi) ilk toplantıdan 20 Nisan’a kadar platforma gözlemci olarak katılan kurumlardan biriydi. Partizan (Yeni Demokrasi) izinli 1 Mayıs eğilimini açıktan ifade ediyordu. Böyle bir seçenek oluşmadığı için platformun bileşeni oldular. Partizan (Özgür Gelecek) da aynı eğilimi taşıyordu. Toplantılara son 10 gün kala katıldılar. 1 Mayıs’a bir hafta kala platformun bileşeni oldular.
Platform zemininde bir dizi konuyu tartıştık, karara bağladık. 1 Mayıs’ı işçi-emekçiler başta olmak üzere toplumun geniş kesimlerinin gündemine sokmak için adımlar attık. Nisan’ın ilk haftasından itibaren yaygın Taksim çağrısı yaptık.
Aynı zamanda daha geniş birliktelik sağlamak için çaba sarf ettik. DİSK, KESK gibi konfederasyonlarla, siyasi partilerle platform adına belirlenen heyet görüşmeler yaptı. 1 Mayıs’ın ön sürecini ve gününü birleşik biçimde örgütlemek için çaba ortaya koyduk. Bu çabalara DİSK bütün kapıları kapadı. Hatta yıllardır birlikte hareket ettikleri KESK, TTB, TMMOB, TDB gibi meslek örgütleriyle bile ortaklaşmaya yanaşmadı. Bir nevi “herkes kendi başının çaresine baksın, biz devletle masaya oturarak işimizi çözeceğiz” demiş oldular. KESK, DİSK’le ortaklaşmak için son günlere kadar uğraştı. DİSK’ten beklediği yanıtı alamayınca diğer kurumlara toplantı çağrısı yaptı. Toplantılara 1 Mayıs Platformu ve diğer kurumlar katıldılar. Bu toplantılarda ortak irade oluşturulamadı. Yer yer ortak irade şekilleniyor gibi bir tablo oluştuğunda ise KESK, DİSK’le görüşmemiz var diyerek süreci sürüncemede bıraktı. Toplantıya katılan siyasi kurumlar da ortak bir irade oluşturamadıkları için, edilgen biçimde KESK’in tutumu beklenilmeye başlandı. Sürecin gidişatı KESK’in çağrısının samimi bir çağrı olmadığını gösterdi. KESK’in diğer kurumlarla yaptığı toplantılar bir nevi DİSK’le ortaklaşma arayışında elini güçlendirmek için atılmış adımlar gibi duruyor.
- Platformda farklı eğilimler vardı dediniz, bu eğilimler nelerdir? Platform bu süreçte neler yaptı?
Geçmiş sene deneyimlerinden çıkardığımız sonuçlardan dolayı biz ilk toplantılarda bileşenlerin ortak alınan kararlara uygun davranmasının gerektiğinin altını çizdik. Ortak iradeyi boşa düşürecek adımlardan sakınmak önemliydi. 2017 1 Mayıs’ı bu açıdan bizim için fazlasıyla öğretici oldu. “Taksim’deyiz” deyip hem Taksim’e hem Bakırköy mitingine giden kurumlar olmuştu. Bu da ortaya koyulan inisiyatifi ve iradeyi boşa düşüren bir tablo oluşturuyordu. Yine aynı sene bir dizi kurum ortak inisiyatif göstermektense kendi başlarına davranarak güçlü bir duruşun açığa çıkmasını zedeleyen adımlar atmışlardı. Bunların hepsini göz önünde bulundurarak platformda yer alacak, ortak süreci birlikte örgütleyeceğimiz kurumların ikili eğilim vb. göstermesini doğru görmediğimizi toplantılarda belirttik.
Tüm bu tartışmalara rağmen platform içindeki farklı eğilim ve yaklaşımların ortadan kalktığını söyleyemeyiz. Özellikle “sendikalar ne diyecek, bekleyelim” eğilimi sürece daha güçlü müdahale edilmesinin önünü kesti. Biz de mümkün olan her kurumla toplanma alanı vb. konusunda ortaklaşılması gerektiğini düşünüyorduk. Geçmiş deneyimler bunun bekleyerek olmadığını bize defalarca gösterdi. Platformun ortaya koyduğu anlamlı inisiyatif ve iradeyi bu gibi gelişmeler karşısında aldığı beklemeci tutum zayıflattı. Örneğin, biz ilk toplantılardan itibaren toplanma yeri konusunda da bir karar alınması gerektiğini önerdik. Bizimle birlikte birkaç kurum da benzer düşünüyordu. Fakat platformdaki genel eğilim “bekleyelim” yönünde çıktı. Birleşiklik adına bekleme tercih edildi. Böyle olunca son günlere kadar toplanma alanı gibi konularda karar alamadık, aldığımız kararları hayata geçiremedik. Her karar aldığımızda “KESK’in DİSK’le görüşmesi var ondan sonra onlarla birlikte toplanma alanını açıklarız” eğilimi bizi son günlere kadar süren belirsizliklere sürükledi.
Bizim önerimiz platformun bir toplanma yeri açıklayarak en azından 1 Mayıs’ın tarafı olan tüm kurumlara hâkim belirsizliğe-beklemeciliğe ve farklı hesaplara bir yanıt üretmekti. Bu adım atılmış olsaydı, herkes “ne yapacağız” diye düşünmez, “platform alan açıkladı, biz de bu konuda bir karara varmalıyız” eğilimi gösterebilirdi. Önerimizi yaparken biz toplanma alanı açıklayalım, belirsizliğe kendi cephemizden inisiyatif koyarak müdahale edelim, platform dışındaki bileşenin ana gövdesi farklı bir toplanma alanı konusunda eğilim gösterirse birleşik ve kitlesel bir duruş sergilemek adına açıkladığımız alanı revize ederiz de dedik. Şimdi geriye dönüp bakınca bu konuda daha ısrarcı olmamızın fazlasıyla önemli olduğunu görüyoruz. Bu örnekte belirttiğimiz gibi durumlar farklı eğilim, beklenti ve arayışlara sahip kurumların edilgenliğini, inisiyatifsizliğini derinleştirdi diyebiliriz. Nihayetinde son gün geldiğinde de bu belirsizlikler platform bileşenlerinin bir bütün olarak ortak hareket etme zeminini ortadan kaldırdı.
“Taksim’deyiz”, “en geniş birliktelik sağlamalıyız” vb. demek bir politikaya sahip olunduğunu göstermez. Süreci bir bütün olarak nasıl örgütleyeceğimiz vb. politikanın esasını oluşturur. Bazı konularda yaklaşım farkımız olmakla beraber böyle politikaya sahip kurumlar kuşkusuz vardı. Zaten bu gibi geniş platformlarda sürükleyici bazı kurumlar olur. Bu kurumlar ortak bir yaklaşım ortaya koyarlarsa süreç daha güçlü ilerler. Sürükleyici olabilecek kurumlar olarak bir dizi konuda ortak yaklaşım ortaya koyamadık. İç zayıflıkların ve farklı eğilimlerin beslendiği alanlardan biri de bu konudaki zayıflığımız oldu. Bunu sağlayabilmiş olsaydık platform 1 Mayıs sürecinde daha etkin olurdu ve platform bileşeni olmayan bir dizi kurumla daha geniş ortaklaşma noktaları oluşturabilirdik. Her açıdan olmasa da bir dizi konuda platformun da edilgen bir konuma düştüğünü söyleyebiliriz.
Bu konuda söyleyeceğimiz bir dizi şey var. Tablonun daha anlaşılır olması adına belki tekrara düşeceğim fakat bir noktanın altını bir kere daha çizmek istiyorum. Platformun ortaklaştığı temel eksen Taksim oldu. Taksim’e nasıl çıkılacağı konusunda ortak bir eğilim olsa da farklı eğilimler de vardı. Örneğin, bileşenin bir kısmı bir toplanma yeri açıklamaktan ziyade, dar kadrolarla korsan çıkışlar öneriyorlardı.
Bu durum bile bir sürecin nasıl örgütlenmesi gerektiğine işaret eden veriler sunuyor. Dar kadro eylemine çıkan bir organizasyon yapmak demek kitlelere çağrı yapılsa dahi, onları katmaktan-katılımını sağlamaktan kısmen imtina etmek demektir. Politika buradan konulduğunda ön sürecinde yapılan kitle çalışması nasıl yürürse yürüsün, bu çalışmalar kitle bilgilendirme çalışmaları olmanın ötesine geçmez-geçemez. Hele de içinde bulunduğumuz siyasal atmosferde…
- Platform, KESK ve bir dizi kurum toplanma yeri olarak Beşiktaş’ı açıklamıştı. Son gün bu karar değişti. Nasıl oldu, anlatır mısınız?
KESK’le yapılan toplantılarda ortak toplanma noktası üzerine de konuşuluyordu. Platformun eğilimi, Şişli’ydi. KESK de kendi toplanma yerlerini Şişli olarak düşünüyordu. Sonrasında KESK’in toplanma yeri konusundaki eğilimi Beşiktaş olarak şekillenmeye başladı. Yine de açıklamak için bekliyorlardı. Çünkü DİSK’le ortaklaşma konusunda hala umut besliyorlardı. Son üç gün kala DİSK’le farklı toplanma kolları üzerinden ortaklaşmışlar. DİSK o zamana kadar toplanma yeri belirtmeyeceğini söylüyordu. CHP ve devletle yürüttükleri görüşmelerle Taksim’in belli sayıda katılımla kendilerine açılacağını düşünüyorlardı. Sonradan yansıyan bilgilere göre CHP’nin girişimleriyle 1977’yi simgeleyen bir sayıyla Taksim’e çıkma düşünceleri olduğunu öğrendik.
En başından itibaren bizler DİSK’in “makul” sayı hesabını yaptığını biliyorduk. KESK; DİSK, CHP ve devlet arasında oluşacak denklemin dışında kalmamak için, içindeki farklı anlayışların etkisiyle sürekli olarak bazı süreci öteliyor, bekleyen, denkleme girmeye çalışan çabalar ortaya koyuyordu. Bu konuda bizim ve bir dizi kurumun eleştirileri oldu. Buna rağmen solun önemli bir kısmı edilgenliğini sürdürdü ve süreç böyle devam etti. Nihayetinde DİSK’le KESK arasında anlaşma sağlanmasıyla alan açıklandı. DİSK içindeki basıncın bu konuda bir payı var mıdır bilmiyoruz. Bağlı sendikaların başkanlarına dahi bilgi vermeyen, fikrini almayanların mevcut tabloda farklı sesleri dikkate alması mümkün gözükmüyor. Keza olsaydı daha erken bazı adımlar atarlardı. Ama bildiğimiz bir gerçek var, toplanma yeri açıkladıkları saatten sonra devletin “makul” sayıyla Taksim’i açma umutlarının boş bir hayal olduğunu gördüler ve bu adımı atmak zorunda kaldılar. Hatta toplanma yeri oluşturulmasını devletle yaptıkları pazarlıkta ellerini güçlendirmek için açıkladılar gibi.
1 Mayıs’a bir gün kala İstanbul Valisi Taksim 1 Mayıs’ına dair süreç boyunca en kapsamlı açıklamasını yaptı. Beşiktaş’a giden bütün yolların, güzergahların kapalı olduğunu, sadece Saraçhane güzergahına giden Yenikapı-Marmaray istikametinin açık bırakıldığını yazılı açıklamalarında görmüş olduk. İlerleyen saatlerde de Erdoğan açıklama yaptı. Bu tablo bir dizi kurumda panik havası yarattı diyebiliriz. İlk defa “yasaklı” Taksim 1 Mayıs’ına gidiliyormuş gibi hızla “gerçekleşebilir” olanak aranmaya başlandı. Aynı gün içinde KESK Beşiktaş kolunda olan kurumlara toplantı çağrısı yaptı. Kurumların görüşlerini alarak kararlarını açıklayacaklarını söylediler.
Vali’nin açıklamasının ardından, daha önce Beşiktaş’ta olacağını söyleyen DEM Parti, Devrimci Hareket, EHP, Halevleri vb. bir dizi kurum Saraçhane’ye gideceklerini söyledi. Bazı kurumlar da “KESK ne derse biz ona uygun davranacağız” dedi. Toplantıda platform olarak Beşiktaş’ta toplanma kararının birleşik biçimde sürdürülmesi gerektiğini vurguladık. Kesin kararımızı platform bileşenleri olarak değerlendirerek en kısa sürede vereceğimizi belirttik. Bu toplantıda en ilginç görüntü ise bir dizi siyasi kurumun iradesizliğinin tavan yapması oldu. Herkes DİSK’i suçluyor, yer yer KESK’i övüyor, 1 Mayıs’ın tarafı olan kurumları sürecin dışında bırakan yaklaşımları “eleştiriyor” fakat ortak irade oluşturmak konusunda tek adım atmıyor, kelime bile etmiyorlardı.
Bu toplantıda buradaki tablonun bütün Taksim 1 Mayıslarında karşılaştığımız tablo olduğunu, sendikal bürokrasinin, CHP’nin ve devletin oyununu bozmak istiyorsak ortak irade koymamız, politik, psikolojik boyutu olan bu saldırının karşısında durmamız gerektiğinin altını çizdik. Özellikle iradesini öyle ya da böyle “eleştirdikleri” sendikal bürokrasiye teslim edenlerin önce kendilerini eleştirel bir süzgeçten geçirmeleri gerektiğini ve topu başkasının kucağına atma kolaycılığından vazgeçmeleri gerektiğini belirttik. Tablo gerçekten böyleydi. Koca iddialı hareketler sorumluluk almak yerine birilerini suçlayarak işin içinden çıkmaya çalışıyorlardı. Saraçhane kararı veren kurumlar toplantıda çoğunluğu oluşturuyorlardı. Toplanma noktasının sürdürülmesi gerektiğini belirttik. BDSP olarak, mevcut tabloda Saraçhane’ye ortak bir planla, devlet-CHP-sendikal bürokrasi bloğunun karşısında bütünlüklü bir duruşla, Taksim kararlılığını her şeyi göze alarak sürdüren ortak irade ve eylem planıyla gidildiğinde bu oyunun bozulabileceğini belirttik, böyle bir karar alınması halinde Saraçhane’ye gelebileceğimizi söyledik. Buranın KESK’in kararına tabi olan bir topluluktan çıkması, bilgilendirme toplantısının ötesine geçmesi ancak böyle olur dedik. Aksi her gidiş bürokrasi ve devletin çizdiği sınırlara hapsolmaktır dedik. Bu konuda birleşik bir tutum ortaya koymaya ve buna uygun bir plan yapmaya herkesi çağırdık. Saraçhane’ye gidenler ve genel eğilimi bu yönlü olanlardan bu önerimize karşılık alamadık. Herkes kendi başına gitmeyi, oradaki duruma göre davranmayı bir biçimde kabullenerek Saraçhane’ye gitti.
Toplantının bitiminde KESK temsilcisi kendilerinin toplantı yaparak buradaki öneriler çerçevesinde iki saat içinde kararlarını açıklayacağını belirtti. Toplantı biter bitmez (16.00’da) KESK hesaplarında Saraçhane’de olacaklarına dair görsel yayınlandı. KESK’in kararını önden aldığını, bu toplantıyı görüntüyü kurtarmak için yaptığını bu vesileyle bir kere daha gördük. Her yıl aynı durumun ortağı 5’li oluyordu, bu yıl KESK tek başına bu misyonu sürdürdü…
KESK’le yapılan toplantının ardından platform bileşenleri olarak toplantı yaptık. Bu toplantıda açığa çıkan farklı eğilimlerden bahsedebiliriz. Toplantıda Saraçhane’ye gitmek ve Beşiktaş (Mecidiyeköy vb. uygun olan bir yerde birlikte toplanarak) kararlılığını sürdürmek biçiminde iki eğilim vardı. Kaldıraç ise değerlendirmelerini tamamlayamadıklarını belirterek kesin bir şey söylemedi. Her kurumun değerlendirme ihtiyacı olduğu açıktı. Bu nedenle herkesin iç değerlendirmelerini yapacağı bir ara verdik. Zamanı buna göre belirledik. Yaklaşık olarak 2,5 saat sonra (20.30’da) tekrar bir araya geldik. Saraçhane’ye giden kurumlar ve gitmeyecek kurumlar kararlarını belirtti. Kaldıraç hala değerlendirmelerini tamamlamadıklarını söyldei. Mevcut tabloda KESK’le yapılan toplantıdaki önerimizi burada da yaptık. Ortak bir plan, irade ve yaklaşımla hep beraber Saraçhane’ye gidelim, burada birleşik güçlü bir irade koyalım. Böyle bir karar alırsak, buna uygun plan yaparsak Saraçhane’ye gitmeyiz diye bir şey yok. Platformun şimdiye kadar ortaya koyduğu inisiyatifin gereği de budur dedik. Aksi halde her kurum kendi başına gitsin, gelişmelere göre refleks koyabilen koysun eğilimiyle gitme seçeneğini doğru görmüyoruz dedik. Saraçhane’ye giden kurumların hiçbiri ve kararını açıklamayan Kaldıraç bu önerimize yanıt vermediler. Bu saatten sonra platform artık fiilen ortadan kalkmış oldu. Saraçhane’ye gidenler toplantıdan ayrıldı. Saat 22.00’ye geliyordu. Artık hızla bazı kararlar alarak kendi hazırlıklarımızı tamamlamamız gerekiyordu. BDSP, Partizan (ÖG), ESP, Alınteri, PDD, Devrimci Parti, Çözüm ve Mücadele Birliği ile toplantıyı sürdürdük. Mücadele Birliği’nin kendi planları vardı. Birlikte buluşmak ve kitlesel bir yürüyüş yapmak için Okmeydanı Hastane’sini toplanma yeri olarak belirledik. Toplantıyı sonlandırdık. Biz sayfamızda yeni bir paylaşım yaptığımızda Saat gece 00.00’ye geliyordu.
- Eylem günü neler yaşandı?
Biz esas planlarımızı toplanmaya izin verilmesi ya da verilmemesi halinde Beşiktaş üzerinden yapmıştık. Yine ne olur ne olmaz diye farklı alternatifleri de planlamıştık. İkinci seçenek gerçekleşmiş oldu. İlki kadar hazırlıklı olmasak da ikinci seçeneğe dair hazırlığımız da vardı. Her seçeneğimiz birkaç farklı senaryoya sahipti.
1 Mayıs günü birlikte hareket ettiğimiz kurumlarla 09.30’da Okmeydanı Hastane’si önünde buluşarak yürüyüşü başlatacaktık. Partizan (ÖG) belirlediğimiz yerde yaklaşık olarak yarım saat önce eylem yaptı. Peşi sıra diğer kurumlar da burada eylem yaptı. Biz organizasyonumuzu ortak olarak belirlediğimiz 09.30’da orada olacak şekilde yapmıştık. Saat geldiğinde erken yapılan eylemlerden dolayı toplanma yeri olarak belirlediğimiz yerdeki polis yığınağı ve önlemler artmıştı. Toplanma yerine önden soktuğumuz çok sayıda materyalimizi de bu nedenle kullanamamış olduk. Önden alternatif planlarımız vardı ve ikinci seçeneğimiz olan eylemi Şişli Nazım Kültür Merkezi önünde başlatma seçeneğini devreye soktuk. Yer değişikliğinden ve polis ablukası altında toplanmanın yarattığı zorluktan kaynaklı ikinci noktaya gelmek için yolda olan bir dizi yoldaşımızı beklemeden yürüyüşü başlatmış olduk.
Şişli’nin çeşitli yerlerinde bir dizi kurumun barikatı zorladığı bir tablo ortaya çıktı. Polis barikatını iki kere yardık ve 40 yoldaşımız gerçekleştirdiğimiz 1 Mayıs yürüyüşünde gözaltına alındı. Bizim yürüyüşümüz ve direnişimiz yarım saatten fazla sürdü. İki kere barikatı aştık, dağıldık tekrar toplandık.
Buluşma noktamızda bütün kurumlar belirlenen saat ve plana uygun davransaydı burada daha kitlesel bir yürüyüş kolu oluşturabilirdik. Her açıdan anlamlı ve güçlü bir eylem olurdu. Devletin müdahale etme kapasitesi daha azalır ve direnme gücümüz artardı.
-Saraçhane kolu için neler diyeceksiniz?
Saraçhane’de sendikal bürokrasi ve CHP büyük bir oyunu, ihaneti devreye soktu. Sendika bürokratları bir kere daha sermaye devletine uysal aparatlar olduklarını gösterdiler. Burada bir araya gelen ilerici-sol güçler ihanete karşı bir duruş sergiledi. Taksim iradesi ve kararlılığı için bu duruşun fazlasıyla önemli olduğunu düşünüyoruz. Buradaki en büyük eksiklik yaşanacak tablonun bu olacağının bilinmesine rağmen ortak hareket etmek, inisiyatif geliştirmek için son gün hiçbir kurumun çaba içine girmemesi oldu. Bir gün önce biz hem KESK’le yapılan toplantıda hem de platformla yapılan toplantıda ortak bir plan ve inisiyatifle müdahale etmenin öneminin altını çizmiştik. Bunu Şişli üzerinden de Saraçhane üzerinden de yapabilirdik. Bu da bir yaklaşımı gösteriyor. Sergilenen ihanet şimdiye kadar yaşananları aşan bir boyut kazandığı için kurumlar bireysel inisiyatif geliştirdiler. Bunun sınırlarını açığa çıkan tablodan görmüş olduk. Eğer önden ortak hareket zeminleri olsaydı belki yine barikatlar aşılmazdı fakat daha güçlü bir direniş açığa çıkardı. Devletin sonrasındaki azgın saldırıları karşısında da daha güçlü durulurdu. Keza Saraçhane’de devletin ilk anda saldırmadığı toplanma kolu vardı ve burada bir araya gelmek, kitlelerin gelmesini sağlamak diğer yerlere göre daha kolaydı.
Bu kolla ilgili söyleyeceğim özetle şudur. Birlikte hareket ettiğimiz kurumlar dahi edilgenliğe, kendiliğindenciliğe kapıldılar. Anlık refleks ve inisiyatifler, direngen tutumlar gösterilmesi bu gerçeği değiştirmez. Bundan sonrası için yapılması gereken şey 1 Mayıs tablosunun açığa çıkardığı gerçeklerin üzerine gitmek ve birleşik, militan, direngen, her şeyden önemlisi güçlü bir inisiyatif-odak olacak bir mücadele hattı oluşturmaktır. Bundan sonraki ortak hareket etme zeminlerine biz de bu gözle bakacağız. Yol yürüdüğümüz kurumlarla ayrışma noktalarımızdan ziyade, ortaklaştığımız konularda pratikte tutarlı bir yol alıp alamadığımıza göre biraya gelişlerimize bakacağız.
- Sermaye devleti 1 Mayıs günü ve sonrasında saldırılarını sürdürdü, bu konuda ne diyeceksiniz?
Sermaye devleti uzun yıllardır Taksim 1 Mayıslarından büyük bir korku duyuyor. Öyle ki, 1977 yılından beri adeta Taksim sendromu yaşıyor. Bu nedenle Taksim Meydanı’na karşı tutumu “mekânsal” değil sınıfsaldır. İşçi-emekçilere, devrimci, ilerici güçlere saldırının bir parçasıdır Taksim yasağı. AKP için görkemli Taksim 1 Mayıslarının dışında, Gezi Direnişi de büyük bir korku yarattı. Benzer korkuları yeniden yaşamak istemiyorlar ve onun için azgın saldırıları devreye sokuyorlar. İçinden geçtiğimiz sürecin derinleştirdiği sorunlara bakıldığında korkularının yersiz olmadığı açık. Taksim iradesi gösteren devrimci-ilericilere de tüm toplumsal mücadele dinamiklerine de bu yüzden saldırıyorlar. Bu saldırılar OVP adı altında hayata geçirmek istedikleri yıkım programını ve kirli savaş politikasını hayata geçirmenin önünü düzlemek için yapılıyor. Fakat şimdilik istediklerini elde edemediler. Taksim iradesi ve direnişi içerde-dışarda sürüyor. 1 Mayıs’a farklı alanlarda katılan, saldırıların anlamını ve ortak karşı duruşun gerekliliğini gören kurumlar, 1 Mayıs günü yakalayamadığı birlikteliği belli ölçüde saldırılara karşı ortak duruşta yakaladılar. Bunun sınırları olduğunu bilmek gerek. Bugün bu kadar geniş birlikteliğin oluşması saldırıların sıcaklığıyla da ilgili. Bundan sonrası için bu zemini güçlendirmek için atılacak adımlar önemli. Sermayenin saldırılarına, baskı ve devlet terörüne karşı birleşik mücadele zeminleri 1 Mayıs’ın ardından kısmen oluşmuşa benziyor. Şimdi bunu büyütme ve güçlendirme zamanı. Hayata geçen saldırlar devrimci-ilerici güçlere, toplumun geniş kesimlerine dönüktür. Bu bilinçle sürece yaklaşıyoruz. Bu bilinçle süreci göğüslemek için de elimizden geleni yapacağız.
Kızıl Bayrak / İstanbul