Guatemala, Ekvador seçimleri ve “sol dalga”

Latin Amerika ülkelerinde ABD karşıtı, neo liberalizmi mahkum eden, emekçilerden, yerli halklardan yana söylemlerle seçimlere giren adayların kazanması, militan kitle hareketlerinin yarattığı politik iklim sayesinde mümkün olmaktadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 04 Eylül 2023
  • 19:00

Latin Amerika’da son yıllarda birbiri ardına sol yönetimler iş başına geliyor. Geçtiğimiz hafta Guatemala ve Ekvador'da yapılan seçimlerden de sol eğilimli liderler zaferle çıktı.

Guatemala'da Bernardo Arevalo 9,3 milyonluk ülkenin ilk sol eğilimli devlet başkanı olmak için hak kazanırken, Ekvador'da ise eski devlet başkanı Correa'nın desteklediği Luisa Gonzalez ilk turun galibi oldu.

Guatemala: Seçimlerde kirli siyasete ve yolsuzluğa karşı mücadele kazandı

Guatemala'da Devlet Başkanlığı seçiminin ikinci turunda, sol eğilimli Bernardo Arevalo oyların yüzde 59'unu aldı ve ilk seçimleri önde bitiren Ulusal Umut Partisi (UNE) lideri sağcı eski "first lady" Sandra Torres'e karşı açık farkla kazandı.

Bernardo Arevalo “kirli siyasete” ve “yolsuzluğa son” şiarlarıyla yürüttüğü seçim kampanyasında sağlık ve eğitime daha fazla yatırım sözü verdi. Gençliğin, işçilerin, küçük burjuvazinin desteğini kazanan Arevalo, başkentte oyların yüzde 75’ini aldı. Bir diplomat ve akademisyen olan 64 yaşındaki Arevalo, 83 yıl önce, Guatemala’nın demokratik olarak seçilen ilk başkanı Juan José Arévalo'nun oğlu.

“Bana göre asıl hedef açlıkla mücadele, sağlık ve eğitimdir!” diyerek ülkede yeni bir siyasal düzen, yolsuzlukla mücadele ve demokratikleşme vaadinde bulunan “Movimiento Semilla” (Tohum Hareketi) Partisi ve Arevalo kitlelerinin umudu oldu.

Anketlerde yüzde 3 oy alacağı iddia edilen Arévalo'nun ilk turda şaşırtıcı başarısının ardından devlet güçleri ve faşist gruplar, Arévalo'nun Semilla Partisi’ni diskalifiye etmeye çalıştı. İktidardaki Giammattei hükümeti tarafından da desteklendiler. Anayasa Mahkemesi kararı bozmasına rağmen, Arevalo'nun 14 Ocak'ta yapılacak yemin töreniyle görevi devralmasına değin risklerin devam edeceği belirtiliyor. Semilla Partisi’ni Parlamento'da milletvekillerinin dağılımı nedeniyle de zor bir süreç bekliyor.

Seçimin ardından ABD başkanı Joe Biden ve yardımcısı, "Yolsuzlukla mücadele etmek, göçün temel nedenlerini ele almak ve Guatemala halkı için ekonomik fırsatları iyileştirmek için" Arevalo hükümetiyle birlikte çalışmayı beklediklerini söylediler. Orta Amerika'da giderek müttefikleri tükenen ABD, Guatemala'yı da kaybetmek istemiyor. Çünkü Guatemala ile siyasi ve askeri ilişkilerin yanı sıra ekonomik ilişkilere de önem veriyor. Seçimde yenilen Devlet Başkanı Giammattei ile ABD arasında bir de göçmen anlaşması imzalanmıştı. Biden yönetimi tarafından desteklenip korunmasına rağmen Giammattei seçimlerde hezimete uğradı.

Guatemala toplumunu yaygın yoksulluk, eşitsizlik, otoriter rejimler ve yozlaşma karakterize ediyor. Bunların temelinde ise yabancı sermayeye ve ABD emperyalizminin egemenliğine yaslanan yozlaşmış elit yönetici sınıflar yer alıyor.

Movimiento Semilla ve Arévalo kısa vadede kendini iktidara taşıyan halkın bazı istemlerine, ihtiyaçlarına reformlar vb. ile cevap verebilir. Ancak tüm bu sorunları çözmek onları yaratan kapitalist sistemi ve onun mülkiyet ilişkilerini hedef almakla mümkündür. Bu ise düzen içi “ılımlı sol” çizgisiyle Arevalo'nun ufkunu aşıyor.

Ekvador: Kriz, yoksulluk, şiddet, suikastlar, göç sarmalında seçimler

ABD emperyalizmi tarafından korunan ve desteklenen Devlet Başkanı Guillermo Lasso’nun, mayıs ayında yolsuzluk ve Ekvador Petrol Şirketi’nden (FLOPEC) kaynak çalma suçlamalarıyla azli istenmişti. Bunun üzerine meclisi fesheden Lasso seçimleri öne aldı.

Ekvador’da seçimlere, büyüyen ekonomik ve siyasal kriz, derinleşen yoksulluk, seçimlere etki etmeye çalışan uyuşturucu kartellerinin yükselen şiddet dalgası, artan göç, uyuşturucu çeteleri ile bağlantılı cinayetler, cezaevi isyanları ve siyasi suikastların gölgesinde gidildi.

Seçim öncesinde sadece 4 haftada 3 siyasi cinayet işlendi. Bunlardan biri 9 Ağustos'ta miting sırasında silahla vurularak öldürülen, yolsuzluğa karşı mücadelesiyle bilinen Cumhurbaşkanı adayı Villavicencio idi. Villavicencio aynı zamanda bağımsız bir gazeteci, petrol işçisi ve sendikacıydı. Suikastı "Los Lobos" (Kurtlar) isimli bir uyuşturucu çetesi üstlendi.

Seçimlerde eski Devlet Başkanı Correa'nın desteklediği Luisa Gonzalez oyların yüzde 33’ünü aldı. Eski milletvekili olan milyarder Daniel Noboa'nın oyları ise yüzde 24'te kaldı. Adayların yeterli çoğunluğa ulaşamaması nedeniyle ilk turda en çok oyu alan Gonzalez ile Noboa, 15 Ekim'de ikinci turda karşı karşıya gelecek.

Gonzalez seçim kampanyasında organize suçla mücadele edeceğini, Correa’nın eğitim ve sağlığa yönelik “halkçı” politikalarını sürdüreceğini ve ekonomiyi kalkındıracağını vaat etti. 45 yaşında ve avukat olan Gonzalez 2021’de Anayasa Mahkemesi tarafından suç olmaktan çıkarılan ve yoğun tartışmalara yol açan “tecavüz nedeniyle kürtajın yasallaştırılmasına” karşı çıkmıştı.

35 yaşındaki Noboa, Ekvador'un 100’den fazla şirkete sahip olan en zengin ve burjuva siyasetinde etkin olan bir aileden geliyor. Bir kapitalist olan babası Álvaro Noboa, 2006’da seçimlerin ikinci turunda Correa’ya karşı kaybetmişti. Noboa’nun ikinci turda Correa karşıtı Zurita-Villavicencio ile diğer adayların oylarını alıp Luisa Gonzalez'e karşı bir tür “gerici cephe” kurmayı hedeflediği ifade ediliyor.

***

“Solun adayı” olarak 2007’de seçilen Correa 2017 yılına kadar Ekvador'da devlet başkanı olarak görev yaptı. Başlangıçta sosyalistlerin ve yerli örgütlerin de desteği ve basıncı ile halkçı bir çizgi izlemiş, daha sonra bu çizgiyi terk edip siyasi partileri kapatmış, sosyalistleri ve yerlilerin temsilcilerini hapse attırmıştı. Sağa kayan Correa kendine bağlı sendikalar kurdu, Amazon ormanlarını petrol tekellerinin yağmasına açtı. Rüşvet aldığı için hakkında verilen 8 yıllık hapis cezası nedeniyle Belçika’ya kaçtı. Desteklediği adaylara uzaktan destek veren Correa’nın emekçilere ihanet etmesi, sağcıların tekrar başa geçmesine zemin hazırlamıştı.

İstatistiklere göre 18 milyon nüfuslu Ekvador'da yoksulluk son üç yılda yüzde 3,5 arttı. Ülkede 4,5 milyon kişi günde 2.60 doların altında gelirle yaşıyor, 2,5 milyon kişi günde sadece bir kez yemek yiyebiliyor ya da hiç yiyemiyor. 800 bin yaşlının hiçbir sosyal güvencesi bulunmuyor. 195 binden fazla öğrenci pandeminin ardından okula bir daha dönemedi ve çoğu çocuk işçi oldu. Ülkede 74 bin öğretmen açığı var. Mayıs 2023 resmi rakamlarına göre ülkede nüfusun sadece yüzde 35'i istihdam ediliyor. Nüfusun yüzde 49,5'i güvencesiz işlerde ve yüzde 10,7'si ücretsiz çalışırken, yüzde 3,68'i ise işsiz.

Birkaç yıl öncesine kadar “en güvenli ülkelerden biri” diye kayıtlara geçen Ekvador, sağcıların yönetime gelmesinin de etkisiyle Latin Amerika’da yükselen çete tehdidinin en ağır hissedildiği ülkelerden biri oldu. Cinayet oranı 100 binde 25.5’e yükseldi. 2023 yılı sonuna kadar her 100 bin kişi başına 40 cinayet işleneceği hesaplanıyor. Son dönemlerde uyuşturucu kartelleri arasındaki anlaşmaların bozulması nedeniyle karteller arası savaş da kızışmış durumda. Ekvador'da Meksika kartellerinin etkinliğinin artması ise liman kentlerinde ve hapishanelerde çatışmaların ve ölümlerin artmasının en büyük sebebi sayılıyor. 2021 yılından beri hapishane isyanlarında en az 430 mahkum hayatını kaybetti.

Giderek kötüleşen ekonomik durum, işsizlik, artan şiddet, güvensizlik Ekvador'da göç dalgasını da büyütüyor. 2022’de 86 bin Ekvadorlu ülkeyi terk etti.

Ekvador'da seçimlerde iki halk oylamasında tarihi zafer

Ekvador'da yapılan genel seçimlerle birlikte halk iki referandum için de oy kullandı.

Ekvadorlular ezici bir çoğunlukla, tehdit altındaki Amazon yağmur ormanlarının biyolojik çeşitlilik açısından en zengin bölgesi olan ve hızla yağmalanmakta olan Yasuní Ulusal Parkı'nın bir bölümünde petrol sondajı yapılmasına hayır dedi.

Referandumda seçmenlerin yaklaşık yüzde 60'ı, dünyadan kendilerini izole etmiş Tagaeri ve Taromenane yerli kabilelerinin yanı sıra yüzlerce kuş ve binden fazla ağaç türüne ev sahipliği yapan milli parkın enerji tekelleri tarafından daha çok yağmalanmasına karşı çıktı. Bu, yalnızca Latin Amerika'da değil, tartışmasız dünyada fosil yakıtı kullanımına karşı yapılan demokratik bir oylamada kazanılan en büyük zafer oldu. Bu zafer, Yasunídos kolektifi ile sol/sosyalist partilerin, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların yıllarca süren ısrarlı mücadele ve kampanyalarının sonucu kazanıldı. Bu zaferin dünyanın diğer yerlerindeki iklim aktivistlerine ilham vereceği kesindir.

Oylamayla birlikte Yasuní Milli Parkı'nda yaklaşık 726 milyon varil petrol (yaklaşık 116 milyar litre) yeraltında kaldı. Ekvador hükümeti bir yıl içinde çalışmaları durdurmak ve altyapıyı sökmek, ayrıca rehabilitasyon ve yeniden ağaçlandırma önlemleri almak zorunda.

Diğer oylama ise Quito ve Metropolitan Bölgesi’nde yer alan Choco Andino bölgelerinde petrol ve madencilik kullanımına izin verilmemesi konusundaki halk oylamasıydı. Bu oylamadan da halk petrol ve madencilik şirketlerine hayır dedi. Ülkede demokratik ve sol güçler, halk hareketleri, sendikalar, yerli halk, Unidad Popular, UNE, UGTE gibi partiler her iki oylamada da bölgelerin korunması için “Evet” oyu verilmesi çağrısı yapmıştı.

Junge Welt dergisinde yer alan habere göre, referandumun arkasındaki kitle örgütü Yasunidos oylamayı "Ekvador ve gezegen için tarihi bir zafer" olarak selamladı. Yerli bir Waorani lideri ve Goldman Çevre Ödülü sahibi Nemonte Nenquimo da şunları söyledi: “Sonunda petrol şirketlerini bölgemizden çıkaracağız! Bu, tüm yerli halklar, hayvanlar, bitkiler, ormanın ruhları ve iklimimiz için büyük bir zaferdir.” Ekvador’un yerli halklarıyla dayanışma içinde olan Conaie örgütünün başkanı Leonidas Iza ise, "Bu zafer, biz insanların iklim krizinin yaşandığı bu zamanlarda gezegenimizi kurtarmak için harekete geçtiğimizi gösteriyor" dedi.

Latin Amerika'da sol halen geniş bir halk desteği buluyor

Latin Amerika'da işçi sınıfı ve emekçi halkların tarihinde devrimler, isyanlar, direnişler, ayaklanmalar ve mücadeleler yer aldığı gibi; bölgenin tarihi emperyalist saldırganlık, faşizm, askeri darbeler, ekonomik kriz, yağma, talan, çeteler, mafya, neo liberalizmin acımasızca uygulamaları vb. sayısız olaylarla da doludur.

Latin Amerika'nın emekçi halkları pandemi sürecini en ağır yaşayanlardandı. İktidardaki gerici-faşist hükümetler pandemi sürecini kötü yönetmelerinin yanında, neoliberal ekonomi politikaları sürdürmedeki ısrarları, pandemide emekçi halkların daha büyük acılar çekmesine neden olmuştu.

Bu da neo liberalizmle mücadeleyi merkezine koyan sol liderlere işçilerin, emekçilerin ve yerli halkların destek vermeye devam etmesini sağlıyor.

2022'den bu yana ABD’nin iki kritik müttefiki Meksika, Kolombiya ve Brezilya dahil olmak üzere Latin Amerika'nın çok sayıda ülkesinde sol ve sol-sosyal demokrat liderler peş peşe iktidara geldiler. Bu, Latin Amerika'da, tüm olumsuzluklarına rağmen solun halen geniş bir halk desteği bulduğunu gösteriyor. Guatemala ve Ekvador'daki seçimlerin sonuçları da bunu teyit ediyor.

Latin Amerika'da sözü edilen “sol dalga” sayesinde seçimleri kazanan başkanlar sosyalist programlardan uzak, ılımlı ve uzlaşmacı bir çizgiyi temsil ediyorlar. Sosyal demokrasinin solunda yer alıyorlar, radikal güçler başını çekiyor, ama egemen düzenin güç ve mülkiyet ilişkilerini kökten değiştirme perspektifinden uzaklar. Dahası, seçildikten bir süre sonra çoğu yozlaşıp sermayeye hizmet ediyor.

Sol iktidarların önünde bir dizi sorun da duruyor. Her şeyden önce Amerikan emperyalizmi ve “yerli” işbirlikçileri, sağcı beslemeleri, faşist parti ve çeteler provokasyonlarla, yalanlarla, zaman zaman darbelerle solun gücünü dizginlemeye, geriletmeye, ezmeye çalışıyorlar. Amerika ise bu saldırılara uyguladığı yaptırımlar vb. ile destek veriyor.

Ancak, Latin Amerika halklarının anti emperyalist, anti Amerikancı olmalarının yanında ayırt edici önemli bir karakteristik özelliği daha var. O da işçi sınıfı ve emekçi halk kitlelerinin örgütlenme düzeyi ve niteliğini her daim korumalarıdır.

Latin Amerika işçi sınıfının, emekçilerin ve yerli halkların örgütlü mücadeleleri ile gerilla hareketlerinin de kıtasıdır. Peru'da Pedro Castillo'yu Amerikan destekli darbe ile devirerek iktidara oturan Dina Boluarte hükümetine karşı 2022'nin sonundan bu yana ülke çapında kararlılıkla süren direnişler, genel grevler ve “Lima'nın işgali” eylemleri, 2022 yılanda Ekvador'da sadece iki hafta süren ve Devlet Başkanı Moreno'ya başkenti bile terk ettiren ve yapılan IMF sözleşmelerini iptal ettiren sert, kararlı, sınıf ve kitle mücadelesi bu örneklerden sadece ikisi...

“Sol dalga” kıtada yeni değil elbet. 1994 yılında Meksika’nın Chiapas eyaletinde yerlilerin başlattığı ayaklanma, 2000’li yılların başında Devlet Başkanı Hugo Chavez’in Venezüella’da “21. yüzyıl sosyalizmi”ni ilan etmesiyle devam etmiş, kıtanın birçok ülkesinde vahşi neo liberalizme karşı işçi sınıfının, emekçilerin ve yerli halkların kitlesel/militan direnişleri yayılmıştır. ABD karşıtı, neo liberalizmi mahkum eden, emekçilerden, yerli halklardan yana söylemlerle seçimlere giren adayların kazanması, bu militan kitle hareketlerinin yarattığı politik iklim sayesinde mümkün olmaktadır. Seçilen başkanların belli bir aşamadan sonra sözlerine ihanet etmelerine rağmen emekçiler halen sol adayları seçiyor. Zira sağcı adayların çok daha vahşi politikalar izleyeceğini ön görebilecek kadar politikler. Bu süreçte açmaz, kitlelerin anti-kapitalist, anti-emperyalist devrimci önderlikten yoksun olmalarıdır. Bu ise bir tür kısır döngü yaratmış görünüyor. Her şeye rağmen ve seçilen kişilerin niteliğinden bağımsız olarak kitlelerin mücadelede ısrar etmesi ve siyasi olarak solda durması emekçiler lehine belli kazanımlar sağlıyor. Gerçek çözümün kapıları ise, hareket devrimci bir mecrada ilerlemeye başladığı zaman açılacaktır.