Düzen partilerine verilecek oyumuz yok sorulacak hesabımız var…

Sahte vaatlere değil, eşitlik ve özgürlük mücadelemize inanıyoruz!

Kapitalizmin -diğer temel sorunlar gibi- kadın sorununu her gün yeniden üreten bir sistem olması, gerçek/kalıcı çözümün ancak sosyalizmde mümkün olabileceğini de anlatır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kadın
  • |
  • 26 Mart 2024
  • 08:00

Seçimlere sayılı günler kaldı. Süreç, düzen partileri açısından da seçimlere odaklanan reformist sol açısından da sönük ilerliyor. Seçim atmosferindeki sönüklüğe rağmen türlü vaatler de ortaya atılıyor. Sermayeyi temsil eden düzen partilerinin vaatleri “seçim aldatmacası” olmanın ötesine geçmez. Göstermelik de olsa bu vaatlerde kadınlara hitap eden şeyler ise sınırlı. Rant kapısı açısından kritik gördükleri yerlerde ise kreş, kadınlar için güvenli yollar, şiddete karşı önlem, kadın ihbar hattı, kadın istihdamının artırılması gibi vaatler sıralanıyor.

“Belediye Sosyalizmi” safsatasına odaklanan kimi sol partiler ise vaatlerini daha geniş bir alana yayıyor. Sığınma evlerinin açılması, var olanların kapasitesinin artırılması, çocuk ve yaşlı bakımevlerinin açılması gibi temel talepleri de listeye ekliyorlar. Yerine getirilmesi durumunda işçi ve emekçi kadınların yüklerini nispeten hafifletecek olan bu vaatler anlamlı olmakla birlikte belediyeler üzerinden bu tür sorunların çözülmesi mümkün değil. Ayrıca saray rejimine bağlı, onun insafına kalmış olan belediyeler artık tümüyle rantın ve yolsuzlukların işleyişini sağlama aracına dönüşmüşken bu gibi vaatlerin yerine getirilmeyeceği zaten ortadadır. Sembolik düzeyde oy oranları olmasına rağmen bu vaatleri sıralayan reformistlerin emekçileri boş şeylerle oyalamaları ise işin başka bir boyutunu oluşturuyor.

Sorunların giderek derinleştiği koşullarda genelde emekçileri özelde emekçi kadınları seçim sandığına endeksli boş vaatlerle oyalamakla hiçbir sorun çözülmeyeceği gibi, hiçbir hak da kazanılmaz. Seçim atmosferinin sağladığı politik duyarlılığı örgütlü mücadeleyi geliştirmenin bir imkânı saymak gerekiyor. Bu koşullarda önemli olanın yaşanacak yeni hak gasplarına, kadın düşmanı politikalara karşı zaten güçlü olan kadın hareketini daha da beslemek ve güçlü bir kitle hareketi yaratmanın imkanına dönüştürmek olduğunu bir kez daha hatırlatalım.

Kadın sorununun yakıcılığı cinayetlerle, şiddetle, esnek ve güvencesiz çalışmayla günden güne artıyor. Zaten söylemde kalan bu gibi vaat ve daha fazlasının yükümlülüğü bu düzende burjuva devlete aittir. Nitekim düzen partileri açısından rant kapısı olan belediye yönetimlerini ele geçirmek adına kadınlar için önemli bir yerde duran bu talepler her seçimde istismar konusu ediliyor. Seçimin ertesi günü ise kimse bunları hatırlamıyor. Çünkü kadın sorunun yakıcı bir hal alması sermaye partilerini ilgilendirmiyor. Zaten temsil ettikleri sınıfın düzeni bu sorunları yaratıyor. Buna rağmen kaba bir riyakarlıkla bu sorunları oy devşirmek için istismar etmekte sakınca görmüyorlar. 

Emperyalist efendilerine demokrat bir görünüm verme ihtiyacı duyduğunda İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasına onay veren AKP iktidarı, son dönemde ise gerici güruhların desteğini perçinlemek hesabıyla kadın düşmanlığını daha da derinleştirirken, “aile yapısını bozduğu gerekçesiyle” bir gecede sözleşmeden çekildiğini ilan ederek gerici/cinsiyetçi çizgide kararlı olduğunu gösterdi.

İktidarıyla, düzen muhalefetiyle naralar atıp oy deposu olarak gördükleri kadınlar için “güvenli” yollardan, istihdamdan bahsedenler, gerçekte kadınları eve hapsetmenin, yok saymanın yollarını arıyor. Kapitalistlere hizmeti ‘kutsal vazife’ addeden AKP-MHP rejimi kadınları esnek, güvencesiz çalışmaya itiyor, kölelik ücretlerine boyun eğmeleri için onlara baskı yapıyor. Şiddeti önleyeceklerini söyleyenler ağızlarını her açtıklarında kadın düşmanı iğrenç cinsiyetçi söylemlerine yenilerini ekliyorlar. Saray rejiminin aparatı gibi işleyen yargıyı kullanarak kadın katillerini koruyan rejimin bizzat kendisi şiddeti körüklüyor. İşte sermaye devletinin kadınlar için asıl vadettikleri: Azgın sömürü, artan cinayetler, ayrımcılık, cinsiyetçilik, şiddet…

Çözüm seçim sandıklarında değil, örgütlü mücadelemizdedir!

Birkaç gün sonra önümüze koyulacak olan seçim sandıkları, iddia edilenin aksine sorunlarımızın hiçbirini çözmeyecektir. Şu veya bu yerel yönetimin bazı vaatlerini iğreti bir şekilde yerine getireceği var sayılsa bile, bunun esasa ilişkin bir etkisi olmayacaktır. Zira kapitalizmin ve merkezi iktidarın sorunları her gün derinleştirdiği gerçeği orta yerde dururken, fiili/meşru mücadele geliştirilmeden kayda değer bir kazanımın elde edilmesi mümkün değil. 

Seçimlerin baş aktörü olan sömürü düzeni, tüm kurum ve işleyişiyle yerli yerinde olduğu sürece, esaslı sorunlardan biri olan kadın sorununun gerçek çözüme kavuşturulması mümkün değil. Bu düzenin, kendi bekası için pek çok sorunu olduğu gibi kadın sorununu da her gün yeniden üretmek zorunda olduğu dikkate alındığında, seçimlerden sorunlarımızın çözümü konusunda zaten bir beklenti içinde olamayız.

Bu düzen sınırları içinde kadınlar için büyük önem taşıyan ücretsiz nitelikli kreş, çocuk ve yaşlı bakımevleri, sığınma evleri, şiddetin önlenmesine ve kadın emeğinin korunmasına ilişkin güncel talepler bile seçim sandığına havale edilebilecek şeyler değil. Bozuk düzende sağlam çark arayışlarının bir anlamı yok. Bu demokratik-sosyal haklarımızı bile ancak sokaklarda, iş yerlerinde, fabrikalarda vereceğimiz etkin, kitlesel, örgütlü ısrarlı mücadelelerle kazanabiliriz. Bununla birlikte güncel taleplerimiz için verdiğimiz mücadele, ancak kalıcı ve köklü bir çözümün mümkün olacağı sınıfsız/sömürüsüz toplum hedefiyle birleştirdiğimizde etkili ve sonuç alıcı olabilir. Zira kapitalizmin -diğer temel sorunlar gibi- kadın sorununu her gün yeniden üreten bir sistem olması, gerçek/kalıcı çözümün ancak sosyalizmde mümkün olabileceğini de anlatır.