Gerici-faşist rejiminin seçim “vaatleri”:

Linç, tehdit, hakaret, küfür, yalan…

İşçilere, emekçilere sefaleti reva gören, gençliğin geleceğini karartan, kadınları canilerin insafına terk eden Saray rejiminin şefleri şimdi pişkin pişkin oy talep ediyorlar. Oysa emekçilerin onlara oy vermesi değil, yakalarına yapışıp hesap sorması gerekiyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 12 Mayıs 2023
  • 08:00

20 yıl boyunca sermayeye hizmet etmek, çalıp çırpmak, yandaşlarını kayırmak, ülkenin zenginliklerini talan etmekle iştigal eden AKP ile suç ortakları bu defa farklı bir seçim çalışması yürütüyorlar. Önceki seçimlerde ülkeyi şaha kaldırmak, kişi başına yıllık geliri 25 bin dolara çıkarmak gibi sahte de olsa vaatler vererek oy devşirirdi. Elbette din istismarı ve ırkçı-şoven zehir yaymak da her zaman yaptıkları şeylerdi.

Dinci-gericilik son döneminde faşistlerle ortaklığını resmileştirdi. Yağma ve talana zorbalığı da ekledi. Sonuçta 20 yılda “yapacağını yaptı.” Saray’da sefahat süren büyük reisten alta doğru AKP şefleri yağma ve talandan aldıkları payla büyük servetlere kondular. AKP şefine “Tayyip abi” diye hitap eden Ali Yeşildağ’ın yayınladığı videolar nasıl bir talan çarkı kurduklarını gözler önüne seriyor. Sedat Peker’in ifşalarına yenilerini ekleyen Yeşildağ, Tayyip abisinin sadece Antalya Havaalanı’nın işletme ihalesinden 1 milyar doları cebe indirdiğini anlatıyor. Üstelik bu iddiaları “rol icabı” da olsa kimse yalanlamadı.

Birileri Karun gibi zenginleşiyorsa, işçi ve emekçilerin yoksullaşması gerekiyor. Zira sömürücü, yağmacı, talancı asalakların kefesindeki servetin artması, ancak işçi ve emekçilerin kefesinden çalmakla mümkün olabilir. Türkiye’de ücretli-maaşlı sayısında yaşanan büyük artışa rağmen, işçi ve emekçilere milli gelirden düşen payın sürekli azalması tesadüf değil elbet. Asgari ücretin yılın dördüncü ayında açlık sınırının 2 bin lira altına düşmesi, Saray rejimi ile yandaşlarının nasıl dolar milyarderi olabildiklerini gözler önüne seren çarpıcı göstergelerden biri.

***

On milyonlarca işçi ve emekçiyi sefaletin içine iterek zenginleşen bu talan çetesinin halka vaat edeceği ne olabilir ki? Ahmakların bile zırva olduğunu bildiği bazı “vaatler” bir kenara bırakılırsa, Saray rejimi ile etrafında toplanan şeriatçı-faşist koalisyon artık vaatlerle pek ilgilenmiyor. Zira saltanatın yıkılmasından duyulan korku paçaları öylesine sarmış ki, sahaya çıkan bütün din bezirganı faşist şefler, “ne dediğinin farkında olmayan, zıvanadan çıkmış bir güruh” havasında bağırıp çağırıyorlar.

Bunlar meydanlara çıkıyor yüzlerinde en ufak bir kızarma izi görülmeden büyük yalanları sıralayıp duruyorlar. Sadece Antalya Havaalanı’nın işletme ihalesinden bir milyar “gavur parası” doları cebe indiren Ali Yeşildağ’ın “Tayyip abisi” muhalefet için “bunlar hırsız ya” diye meydanlarda bağırabiliyor. Çaldıkları milyar dolarları kaybetme korkusuyla öyle bir histeriye kapılmışlar ki tehdit, küfür, yalan, hakaret, uydurma yarışı yapıyorlar. Herkes öbüründen daha büyük yalanlar uydurmak, saldırgan dişlerini daha çok göstermek, LGBTİ+, terör, vatan, yerli/milli, hain vb. tiksinti verici karman/çorman laflar gevelemek için yarış yapıyor.

Erzurum’da miting yapan Ekrem İmamoğlu ile onu dinleyen kitleyi taşlayan, bir tür linç girişiminde bulunan dinci-faşist güruhları kolluk kuvvetleri izlemekle yetiniyor. Her hafta Cumartesi Anneleri’ne saldıran kolluk kuvvetleri, linççi güruhların “güvenliğini” sağlamaktan başka bir şey yapmadılar. Erzurum Valisi, AKP şefleri, Saray’ın İçişleri Bakanı, linç girişiminden duydukları mutluluğu yansıtan suratlarla saldırıyı başkalarına yıkmaya çalıştılar. O kadar zıvanadan çıktılar ki, linç girişimini CHP’lilerin yaptığını iddia edenler bile oldu. Yeni Şafak gibi Saray borazanları ise linç vahşetini “FETÖ”ye yıkmaya çalışarak güya rejimin suçlarını örtmeye çalışıyor.  

Öte yandan her zamanki gibi “kontrolsüz bir muhteris” gibi meydanlarda bağırıp/çağıran faşist partinin reisi Devlet Bahçeli ise, muhalefet liderlerine müebbet hapis vermekten, hatta kurşun sıkmaktan söz ediyor. Saltanatı kaybetme korkusu büyük olunca, mikrofonu eline alıp bağıran zatlar kokuşmuş zihin dünyalarındaki irini ortalığa saçıyorlar.

***  

Bu ilkel, vahşi zihniyetin temsilcileri 20 yıldır sermaye sınıfı adına ülkeyi yönetiyorlar. Bu hizmetleri karşılığında ise sistem onlara bonkörce davrandı: Büyük servete konmaktan devlet makinesini parsellemeye, özel medyaya el koymaktan resmi yayın kuruluşu olan TRT’nin borazan haline getirilmesine, Diyanet’i bir aparat olarak kullanmaktan eğitim kurumlarını orta çağ artığı ideolojinin propaganda edildiği alanlar haline getirmeye kadar…

Kriz içindeki kapitalizm bataklığında üreyen bu ucube zihniyet, tersinden sistemin niteliğine ayna tutan bir rol de oynuyor. Nitekim 20 yıldır birbirlerine karşılıklı olarak hizmet ediyorlar. Saray rejimi ülkede vahşi sömürü koşullarını egemen kılarak sermaye kodamanlarına büyük hizmetlerde bulunurken, sermaye sınıfı ile bu sınıfın devleti ise bu orta çağ artığı ideolojinin yayılması için her imkanı tanıdı.

İşçilere, emekçilere sefaleti reva gören, gençliğin geleceğini karartan, kadınları canilerin insafına terk eden Saray rejiminin şefleri şimdi pişkin pişkin oy talep ediyorlar. Oysa emekçilerin onlara oy vermesi değil, yakalarına yapışıp hesap sorması gerekiyor. Kokuşmuş rejimden hesap sorulabildiği zaman, bu ucubeleri yaratan kapitalist sistemden kurtulmanın yolları da açılabilir.