Saray rejimi kirini her tarafa saçıyor

İçinde bulunduğu ahlaksızlık, riyakarlık ve yozlaşmayı toplumun belli bir kesimine bulaştıran rejim, bataklık içinde çırpınırken kirini etrafa saçıyor. 21 yılın ardından toplumun en az yarısını sefalete mahkum eden bu rejimin başı, ‘yoksulluğu ortadan kaldıracağız’ diye vaaz veriyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 17 Ekim 2022
  • 19:00

Türkiye’de sermayeye hizmet etmek için kurulan hükümetlerin hiçbiri pek matah değildi. Ancak bir Amerikan projesi olarak kurulan dinci-gerici AKP kadar ucube olanına ise hiç rastlanmadı. Kapitalist sistemdeki her tür çürümenin en uç örneklerini bünyesinde barındıran bu parti, 21 yıllık iktidarının ardından din istismarcılığının, yozlaşmanın, çeteleşmenin, riyakarlığın, zorbalığın, talanın, haracın ve rüşvetin doruklarını fethetmiştir.

***

21 yıllık bu süreçte farklı zeminlerde duran ya da öyle olduğunu iddia eden güçleri, çevreleri, kişileri kullanan AKP, miadını dolduran müttefiklerini kanlı ya da kansız şekilde tasfiye etti. Hezimete uğradığı 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra ise esas müttefiklerini buldu: Faşist MHP, dinci-faşist BBP, ırkçı-şoven Perinçekçi Vatan Partisi.

Bu süreçte dinciler, ırkçılar, faşistler koalisyonu devlet kurumlarını ele geçirip parselledi. Saray etrafında birleşen suç şebekesinin ortaklarına pay dağıttı. Bu parsellemeden adı geçen partilerin yanı sıra tarikatlar, cemaatler, çeteler de payını aldı. Medyanın yüzde 95’inden fazlasını ele geçiren Saray rejimi, bu alanda da tarihin tanık olduğu en ucube tipolojiyi yarattı. Rejime hizmet eden, onun kirli/kanlı talan çarklarından beslenen bu ‘medya ordusu’ beslemeler, tetikçiler, linççiler, mafya aparatları, rüşvet/haraç işlerinde komisyonculuk yapan tiplerden oluşuyor.

Bu tipolojinin en ‘ünlü’ temsilcileri sayılan Ahmet Hakan ile Abdülkadir Selvi’yi AKP şefinin canlı yayında aşağılaması tesadüf değil. Tayyip Erdoğan, “biz ‘gazetecileri’ bu hale getiririz/böyle ucubeleştiririz” demeye getiriyor. Bunu canlı yayında tam bir pişkinlikle yapması, beslemelere durdukları yeri hatırlatıyor. Hatırlatan da bunun karşısında sırıtan da bu ucube rejim birer portresidir.

Bu devşirme/besleme politikasının yarattığı ‘ucube tipoloji’ medya ile sınırlı değil, tersine hemen her alanda bunun temsilcileri var. Örneğin siyasette Tayyip Erdoğan’a en ağır hakaretleri yapanlar Saray rejiminde yüksek mevki sahibi oldular. Bu devşirmelerin en ünlüleri ‘suç işleri bakanı’ diye anılan Süleyman Soylu ile AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’tur. Yakınlarda Kıbrıs’a büyükelçi olarak atanan Metin Feyzioğlu ya da AKP’ye katılan ve RÜTK üyesi yapılan Mehmet Ali Çelebi gibileri de aynı ‘tipoloji’nin simge isimleri arasındalar. ‘Muhalif’ olduğu sanılan kişilerin üslupları ne kadar sertse, Saray rejiminden kaptıkları mevkiler de o kadar yüksek oluyor. Bu konuda birinci sırayı faşist partinin şefi Devlet Bahçeli işgali ediyor. Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu gibi tipler ise onun peşinden geliyor. Feyzioğlu, Çelebi gibilerine verilen mevkiler ise daha alt seviyede oluyor.

Bu ilişkiler kimileri tarafından ‘Tayyip Erdoğan’ın siyasetteki başarısı’ diye pazarlanabiliyor. Bu rejimin din istismarı ve ırkçı-şoven zehirle işçi ve emekçileri etkilemeyi, onların sınıf kimliğini yozlaştırmayı, hak arama mücadelesinden uzak tutup sömürü ve köleliğe razı etmeyi belli ölçüde başarması, kapitalistler için bulunmaz bir nimettir.

***

İçinde bulunduğu ahlaksızlık, riyakarlık ve yozlaşmayı toplumun belli bir kesimine bulaştıran rejim, bataklık içinde çırpınırken kirini etrafa saçıyor. 21 yılın ardından toplumun en az yarısını sefalete mahkum eden bu rejimin başı, ‘yoksulluğu ortadan kaldıracağız’ diye vaaz veriyor. Ülkeyi uluslararası mafya ve uyuşturucu çetelerinin üssü haline getiren rejim tepeden tırnağa bu kriminal işlerin içine batmış, uyuşturucu satma/kullanma yaşını 12’ye düşürmüştür. Hal böyleyken tam bir pişkinlikle ülkeyi uyuşturucudan koruyacağını bizzat Tayyip Erdoğan söylüyor.

Elbette rejimin kirli/kanlı işleri bunların çok çok ötesindedir. Nitekim sayıları az da olsa bu kirli işleri araştıran, Saray ve çevresinin işlediği suçların delillerini ortaya koyan gazeteciler var. Uzun süre rejim tarafından kullanılan Sedat Peker’in yaptığı ifşaatlar da pek çok çirkefin gözler önüne serilmesini sağladı. Bu kirlilikleri hem polisin hem faşist çetelerin kaba şiddeti, sürekli cinayet işlemeleri tamamlıyor.

AKP-MHP rejimi bir irin denizinde yüzerken, Saray’a ruhunu satanların önde geleni AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, görülmemiş bir pişkinlikle AKP “devrimci bir parti” olduğunu söylüyor. Adamlar o kadar rezil, o kadar riyakar ki, büyük yalanları Saray borazanı TV kanallarında tekrarlayıp duruyorlar. Devrimcilik bir yana, insanlık tarihi boyunca kazanılan ya da yaratılan her tür insani, ahlaki, demokratik hak veya değerin tam zıddı olan kokuşmuş bir rejimi kuran partinin devrimci olduğu söylenebiliyor.

Görünen o ki, ucube rejimin devşirmeleri, ucube olmayan söz söyleme yetilerini tamamen yitirmişlerdir.