Cihatçı çetelerin "isyanı" saray rejimini tedirgin etti

AKP iktidarının Suriye savaşını körüklemesi, cihatçı çeteleri beslemesi, eğitmesi, donatması, Libya'dan Azerbaycan'a kadar taşıyıp kullanması süreci, varması kaçınılmaz olan sona yaklaşıyor. Elbette cihatçılar halen saray rejimine muhtaçlar ve amaçları onunla çatışmaktan çok, koruma beklentilerini hatırlatmaktır. Ancak böyle bir cihatçı bataklığın uzun süre varlığını sürdürmesi olası değil.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 15 Ağustos 2022
  • 08:00

Türk sermaye devletinin koruduğu, maaşa bağladığı, farklı alanlarda kullandığı cihatçıların saray rejimi karşıtı eylemler yapması günlerdir tartışılıyor. Gösteride Türk bayrağının yakılmasına ise farklı çevrelerden tepkiler gösterildi. Bu tepkilerin bir kıymeti-harbiyesinin olmadığını belirtmek gerek. Zira ülkelerine ihanet edip Ankara’daki gerici-faşist rejime yamanan katliam, gasp, tecavüz, adam kaçırma gibi iğrenç suçlarla anılan bu çetelerin kendilerini himaye eden saray rejimiyle çatışmaya girmeleri şaşırtıcı değil. Belli vaatlerle onları kullanan rejimin kendilerini arkadan hançerlediğini var sayıyorlar. Böyle olunca da tepkilerine Ankara’daki efendilerine yönelttiler.

***

Saray’ın bakanlarından Mevlüt Çavuşoğlu geçen hafta, 2021 yılında Belgrad’da Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el Mikdad’la görüştüğünü, Türkiye’nin “Suriye Milli Ordusu” diye anılan çetelerle Esad yönetimini barıştırması gerektiğini söyledi. Bu arada saray beslemesi medya Tayyip Erdoğan ile Beşşar Esad arasında telefon görüşmesi yapıldığı iddiasını ortaya attı. Suriye yönetimi tarafından doğrulanmayan bu iddia, saray rejiminin kullandığı ÖSO çetelerini öfkelendirdi. Cihatçı çeteler sokaklara çıkarak Türk devletini protesto ettiler. Esad yönetimiyle anlaşmayacaklarını, onu devireceklerini söyleyen cihatçılar, Ankara’daki hamilerine mesajlar verdiler.

Saray rejiminin, TSK işgali altındaki bölgeleri Suriye’den koparacağı, cihatçı çetelerin o bölgelerde askeri-polis kuvveti olacağı yönünde vaatler verdiği belirtiliyor. Şam yönetimiyle anlaşma konusu gündeme gelince hayal kırıklığı yaşadıkları görülen cihatçıların aynı zamanda gelecek kaygısına düştükleri anlaşılıyor. Varlıklarını saray rejiminin sağladığı himayeye borçlu olan bu çeteler, Ankara’daki rejime “Bizi ortada bırakma, yoksa senin de başını ağrıtırız” mesajları veriyorlar.

TSK’nin sağladığı koruma özellikle çetelerin şefleri için büyük bir önem taşıyor. Çünkü onlar bu sayede hem bir alan üzerinde vahşi icraatlarına devam edebiliyorlar hem kirli para akışından zenginleşiyorlar. Yağma, gasp, cinayet, tecavüz çarkı da bu himaye sayesinde dönüyor. Bunun riske girmesi, zaten var olan tepkilerin patlama noktasına varmasını sağladığı belirtiliyor.

Gerçekte bu tepkiler yeni değil. O bölgelerde geçen yıldan beri zaman zaman gösteriler gerçekleştirildi. Elektrik zamlarını protesto eden öfkeli gösteriler yapılmış, elektrik dağıtım şirketinin merkezi basılmıştı. TSK’nin araçlarının yolları kesiliyor, kimi zaman ise taşlanıyor. Ancak bu defa öncekinden de sert ve kitlesel tepkiler verilmesi dikkat çekti. Görünen o ki, cihatçı çeteler yolun sonuna doğru gittiklerini sezmeye başladılar. Zira tek dayanakları TSK’dir. Saray rejiminin Şam yönetimiyle anlaşmaya varması durumunda kurdukları kanlı/kirli saltanat da çökecektir.

***

AKP iktidarının Suriye savaşını körüklemesi, cihatçı çeteleri beslemesi, eğitmesi, donatması, Libya’dan Azerbaycan’a kadar taşıyıp kullanması süreci, varması kaçınılmaz olan sona yaklaşıyor. Elbette cihatçılar halen saray rejimine muhtaçlar ve amaçları onunla çatışmaktan çok, koruma beklentilerini hatırlatmaktır. Ancak böyle bir cihatçı bataklığın uzun süre varlığını sürdürmesi olası değil. Bu arada AKP-MHP rejimi de halen onlara muhtaç. Çünkü pazarlık masalarında onları bir “koz” olarak kullanıyor. Yanı sıra Suriye topraklarını işgal etme gerekçesini de onlara dayandırıyor. Ancak her iki taraf için de esas olan kirli çıkarlardır. Dolayısıyla bu ortaklığın bozulması ve tarafların çatışmaya girişmesi de ihtimal dahilindedir.

Komşu ülke Suriye’de yönetimi yıkmayı esas olan küstahça/saldırgan dış politikanın yarattığı bu sorunun çözülmesi kolay görünmüyor. TSK’nin işgal ettiği bölgeler halen kanlı çatışmalara aday bataklık adalarıdır. Bu gerici/yayılmacı politikaların ağır bedelini Suriye halkları ödedi ancak Türkiye’nin işçi ve emekçileri de yoksulluk ve sefalete mahkûm edilerek saldırganlığın faturasını ödüyorlar. Bundan dolayı emekçilerin insanca çalışma ve yaşam koşulları talebini, yayılmacı/saldırgan dış politikaya karşı mücadele ile birleştirmelerinin büyük bir önemi vardır.