Derinleşen ekonomik krizin getirdiği işsizlik ve yoksulluk, yönetilemeyen pandemi süreci, sosyal ve ekonomik haklara yapılan pervasız saldırılar, halklar arasına ekilen düşmanlık tohumlarıyla önü açılan katliamlar ve ortalığa saçılan yolsuzluk, uyuşturucu sicili ile AKP-MHP iktidarı miadını doldurduğunun sinyallerini veriyor. Çeteleşmiş/çürümüş sermaye düzeninin dümenindeki dinci-faşist rejim, kendi bekası uğruna “korku imparatorluğunu” hakim kılmak dışında bir çözüm yolu bulamıyor. Bu doğrultuda ırkçılığı ve halkları arasında düşmanlığı körükleyerek katliamların önünü açan rejim, kendi sonu yaklaştıkça dinci-faşist zorbalığını da tırmandırıyor.
AKP iktidarının zorbalık yöntemlerinin başında toplumsal muhalefeti ve siyasal güçleri hedef alan baskılar, tutuklamalar, yasaklar, polis ve yargı terörü gelse de bunlar yetmiyor. Gerçeklerin gizlenmesi, maniple edilmesi, toplumun gerçekleri öğrenme ve haber alma haklarının engellenmesi de bu zorbalığın bir parçası olarak uygulanıyor.
Haber alma özgürlüğü yok
Tutuklanan, ölümle tehdit edilen, sokak ortasında saldırıya uğrayan gazetecilerin sayıları her geçen gün artarken saldırılar düzen muhalefetini temsil eden Halk TV canlı yayının basılmasına kadar vardı. AK trollerle sosyal medyada manipülasyon ve yalanın dozu iyice arttırılırken diğer yandan internete yönelik yayın yasakları da rekor seviyelere yükseldi. Mahkemeler tarafından alınan yayın yasağı kararı sayısı 2018 ve 2019 yıllarında 150’ye, internet üzerinden engellenen ve silinen haber sayısı ise binlere ulaştı. Yayın yasağı getirilen haber başlıkları arasında genel olarak patlamalar, iş cinayetleri, yolsuzluk iddiaları, kadına şiddet davaları ile tecavüz davaları bulunuyor. Bunun yanı sıra 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları, Ankara katliamı, Çorlu tren kazası, Rus büyükelçisine yönelik saldırı, MİT tırlarının durdurulması ve son olarak da orman yangınları gibi gündemlerle ilgili yayınlar da yasaklanıyor. İfade Özgürlüğü Derneği’nin hazırladığı rapora göreyse, sosyal medya üzerinden engellenen içeriklerin çoğu siyasi liderlere, hükûmete ve devlet kurumlarına yönelik eleştirilerden oluşuyor. Yasaklanan haber başlıkları, engellenen “eleştirel” içerikler, iktidarın sansürünün nedenini gözler önüne seriyor.
Tüm bu baskılara rağmen internet yayıncılığını ve sosyal medyayı tümüyle engelleyemeyen dinci-faşist rejim; bu alana yönelik saldırıların hızını kesmezken, daha köklü saldırıların önünü açmak için de yeni yasal kılıflar arıyor. Son yıllarda yasal düzenlemelerle dinci-faşist rejimin kontrol altına almaya çalıştığı internet haberciliği, tam da bu nedenle Erdoğan ve AKP şefleri tarafından yakın zamanda yeniden hedef haline getirildi. Yeni düzenlemelerin geleceğini ifade eden Erdoğan, haber alma hakkını her mecrada engelleme ısrarını bir kez daha ortaya koydu.
Çeteleşmiş/mafyalaşmış iktidar, basına yönelik sansür ve yasaklarına ek olarak, gazetecilere yönelik fiziki saldırılarını da yakın zamanda bir kez daha devreye soktu. İlerici, devrimci gazeteciler bir yandan gözaltı, tutuklama, davalar ile polis-yargı tarafından hedef alınırken, diğer yandan rejimin faşist çetelerinin de doğrudan saldırılarına maruz kalıyor.
Bağımsız Gazetecilik Platformu (P24) içinde yer alan Expression Interrupted’ın hazırladığı Mayıs-Haziran ayı İfade ve Basın Özgürlüğü Gündemi raporundan yansıyan bilgiler gazetecilerin karşı karşıya kaldığı baskı ve zoru özetliyor. Öyle ki; 65 gazeteci hala hapishanelerde tutsak edilirken iki aylık sürede 109 gazeteci toplam 51 davada hâkim karşısına çıktı. Bu gazetecilerin dördü hakkında toplam 9 yıl 8 ay 2 gün hapis cezası verilirken en az dört gazeteci hakkında yeni dava açıldı.
İki aylık süreçte en az beş gazeteci sivil kişilerin fiziksel saldırılarına uğradı. 1 Mayıs ve 26 Haziran Onur Yürüyüşü esnasında gösterileri takip etmeye çalışan gazetecilere yönelik polis terörü de bu saldırıların bir parçası oldu.
Temmuz ayında, yurt dışındaki muhalif gazetecilerin isimlerinin yer aldığı “infaz listesi”nin ortaya çıkması ve kimi gazetecilerin çeteler eliyle saldırıya uğraması bu saldırganlığın pervasızlaşacağını dışa vurdu. Son olarak da, ırkçı katliama karşı İstanbul’da yapılan eylemi takip eden gazetecilere faşist çeteler saldırdı ve hemen sonrasında bu gazeteciler polislerce gözaltına alındı.
Rejim çöküşe engel olmak için yalana ve zorbalığa sarılıyor
Haber alma hakkının bu denli baskı altına alınmasının ana sebebi, AKP-MHP rejiminin bekasını korumak, çöküşünü geciktirmektir. Yangın haberlerinin engellenmesi örneğinde olduğu gibi AKP-MHP iktidarı, kendi yetersiz ve aciz icraatlarından, ortalığa saçılan kirli çamaşırlarından ve ülkenin içine sürüklendiği derin ekonomik ve sosyal krizden toplumun haberdar olmaması için çabalamaktadır. Yangın bölgesinden canlı yayın yapan Halk TV ekibine yapılan saldırı bunun açık delili durumundadır.
Çürümüş/çeteleşmiş AKP-MHP rejimin icraatları; geliyorum diyen orman yangınlarına önlem almamak, yangınlardan hemen önce orman alanlarının tasarrufunu devreden kanunlara imza atmak, yangınlar sürerken TOKİ’nin proje evlerinin reklamını yapmaktır. Bu suçlarının kamuoyunda tartışılmasını engellemeye çalışan rejim; doğaya ve insana düşman, rant ve kirli çıkar kokan politikalarının daha fazla ifşa olmasını istemiyor. AKP-MHP rejimi, yayın yasaklarının yetmediği yerde dinci-faşist çetelerini devreye sokup, canlı yayına saldıracak kadar pervasızlaşabiliyor. Kimse duymaz, görmez ve söylemezse, gerçeklerin ortaya çıkmayacağını sanan ve bundan medet uman Erdoğan ve takımının bu pervasızlığı, haber alma hakkına ve muhalif basına yönelik saldırıların arkasının kesilmeyeceğine de işaret ediyor.
AKP iktidarı, toplumun ekonomik ve sosyal sorunlarını çözebilme yeteneğinden yoksundur. Zira bu sorunların ana kaynağının temsilciliğini yapmakta, kapitalizmin bekçisi olarak bu sorunları döne döne üretmekte ve böyle hayatta kalmaktadır. Bu sebeple; sorunları çözme değil, sorunları inkâr etme, demagojik söylemlerle kamuoyunu yanıltma stratejilerini uygulamakta, bunlar yetmezse polis-yargı-çete üçlüsünden oluşan baskı mekanizmaları devreye girmektedir.
Haber alma hakkı için
Haber alma hakkı bugün hiç olmadığı kadar tehlike altındadır. Çürümüş AKP-MHP rejimi; havuz medyasının sunduğu toz pembe tablo ile gerçekleri çarpıtmakta; bilmeyen, sorgulamayan bir toplum yaratmaya çalışmaktadır. Çöküşüne engel olmak için debelenen dinci-faşist rejim; baskılarla, zorbalıkla, ırkçı katliamlarla “korku imparatorluğu” kurmak, yandaş/tetikçi medyasının pompaladığı yalan ve manipülasyonlarla toplumu kontrol altında tutmak istemektedir.
AKP-MHP rejiminin bu hesaplarını boşa çıkarmanın yolu; gerçeklerden ve haber alma hakkından vazgeçmemekten geçiyor. Bunun somut karşılığı; gerçeklerin peşini bırakmayan ilerici, devrimci yayınları takip edip onlara her türlü desteği vermek, bu yayınlarla dayanışma içerisinde olarak saldırılara karşı mücadeleyi büyütmektir.