Onur Yürüyüşü’nde foto-muhabir Bülent Kılıç’a yönelik polis işkencesi ile birlikte basın emekçilerine yönelik polis şiddeti bir kez daha gündeme geldi. Polis, alanda çalışan basın emekçilerine yönelik saldırılarını artırarak sürdürürken biz de Özgür Gelecek gazetesi olarak sahada çalışan gazetecilerin görüşlerini aldık. MA’dan İdris Sayılğan, Kızıl Bayrak’tan Kardelen Yoğungan ve Etkin Haber Ajansı’ndan Pınar Gayip yaşanan saldırılara karşı gerçekleri savunmaya ve halkın haber alma hakkını savunarak gazetecilik yapmaya ve iktidarın bu pratiklerini teşhir etmeye devam edeceklerini vurguladılar.
İdris Sayılğan- Mezopotamya Ajansı
Sahada her zaman engelleme, baskı, şiddet, gözaltı ve tutuklamalara maruz kalıyoruz. Bu artık günlük yaşamımızın bir rutini haline geldi. Muhalif gazeteciler bir olayı takip etmeye giderken şiddet görme, soruşturmaya maruz kalma ya da geri dönmeme ihtimali ile gidiyoruz. Bu tablo bile başlı başına çok şey anlatıyor. İktidar nezdinde suçlu ve tehlikeliyiz çünkü; gizlenmek istenenleri açığa çıkarmak, sesi kısılmaya çalışanların sesini duyurmak, toplumun karşı karşıya bulunduğu durumu yine toplumun gözünden tüm çıplaklığıyla yazmak, gördüğümüz hakikat ve gerçekliği aktarmak gibi bir bilinç ile hareket ediyoruz.
Tüm bunlar gazetecilik meslek etiğinin layıkıyla yapılma çabasına tekabül ediyor. Bunun için her geçen gün zalimleşen despotik bir iktidarın yarattığı ekonomik, siyasal, toplumsal vd. krizleri görünür kılmak esas gündemlerimiz oluyor. Her türlü baskı ve zor aygıtını kullanarak iktidarını sürdürmek isteyen AKP-MHP iktidarı ise mevcut gerçekliği örtbas etmek için ele geçirdiği basın organları ile günün 24 saati manipülasyon çalışmaları yaparken, muhalif gazetecilerin gerçeklikleri görünür kılma çabası saldırıların nedenini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Amaç, muhalif basını nefes alamaz hale getirmek, bıktırmak, korkutmak ve nihayetinde yok etmek. Özcesi, memleket yangın yeriyken penguen belgeselleri oynatan bir basın istiyorlar. Ancak, kötü bir sürprizimiz var. Öyle olmayacak.
Kardelen Yoğungan- Kızıl Bayrak
Onur Yürüyüşü’nde AFP fotomuhabiri Bülent Kılıç’a uygulanan polis şiddeti sonucu gazetecilere dönük artan saldırganlık tekrar gündeme geldi. Bu saldırı, toplumun içerisinde direniş gösteren, mücadeleyi seçen farklı kesimlere yönelik AKP-MHP iktidarının tırmandırdığı şiddet ve devlet terörünün yalnızca bir yüzüdür.
İzmir’de HDP’ye dönük saldırıda Deniz Poyraz öldürülüyor, Van’da işkence gören köylülerin haberini yaptığı için, istismarı ortaya çıkardığı için gazeteciler tutuklanıyor, Onur Yürüyüşü’nde onlarca kişiyi gözaltına alıyor, gençlik geleceğine sahip çıkmak istediği için baskı ile karşı karşıya kalıyor. İşçiler haklarını aradıkları için türlü baskı ve saldırının hedefi oluyor, köylüler çevreye ve toprağına sahip çıktığı için “terörist” ilan ediliyor…
Saray rejimi çok yönlü açmazlar karşısında ayakta kalmak için toplumsal mücadele dinamiklerini devlet terörüyle ezmeye çalışıyor, mücadeleyi yükselten tüm kesimlere dönük saldırganlığını arttırıyor. Mücadeleyi yükselten kesimlerin sesini kamuoyuna taşıyan, gerçekleri ortaya koyan, düzenin gerçeklerini ifşa eden ilerici, devrimci basının ve gazetecilerin payına da yine bu saldırılar düşüyor. Son çıkarılan görüntü çekme genelgesi ile benzer sorunları yaşadık. Bunun yanı sıra Sinbo ve SML Etiket direnişinin sesini taşıdığımız için Mücadele Birliği, Jinnews, Mezopotamya Ajansı ve Özgür Gelecek muhabirleri ile gözaltına alındık, polis şiddetine maruz kaldık.
Yine 1 Mayıs’ta muhabir arkadaşlarımız gözaltına alındı. Bugün yaşadığımız saldırılar; sokakta direnen işçilerin, gençlerin, kadınların, Kürt halkının yani toplumun her kesiminin yaşadıklarından bağımsız değil. Bu açıdan, Onur Yürüyüşü’ndeki saldırı sonrası yaşadığımız süreç de anlamlı bir örnek oluşturdu. Onur Yürüyüşü’nde saldırıya uğrayan basın emekçisi arkadaşlarımız ve Bülent Kılıç uğradığı saldırı karşısında sessiz kalmadı, geri adım atmadı ve bu saldırının boyutlarını anlatmaya çalıştı. Basın meslek örgütleri bu saldırıyı kınadı ve eylem gerçekleştirdi. Bu yanıyla polis şiddeti kamuoyunda da teşhir oldu.
Bizler tüm bu saldırıların karşısında gerçekleri anlatmaya, taraf olmaya ve örgütlenmeye devam edeceğiz. Dinci-faşist rejimin bu saldırılarını da ancak örgütlü ve birleşik mücadele ile püskürtebiliriz.
Pınar Gayip- ETHA
Basına yönelik saldırılar çok uzun zamandır var. Özellikle sahada çalışan basın emekçileri polisin her türlü şiddetine maruz kalıyor. 1 Mayıs öncesi yayınlanan Emniyet Genelgesi esasında bir nevi devletin işkenceyi kabullenme belgesi niteliğinde.
Hak ve özgürlük taleplerine yönelik saldırılar artarken, sokakta mücadeleyi sürdürenlere de saldırılar daha da şiddetleniyor. Bizim görevimiz de polisin işkencesini belgelemek. İşkenceyi örtbas etmeye çalışanlar, bizim de belgelememizi engellemeye çalışıyor. Yıllardır bu nedenle sahada önce basına daha sonra da kitleye yönelik saldırılar gerçekleşti.
Polis biliyor ki, basının olmadığı yerde işkencesi görünmeyecek. Bu nedenle basını uzaklaştırırken, “benim güvenli alanım” diyor. Çünkü basının olmadığı yerde kendini güvende hissediyor. Ezilenlerden yana haberlerimizi yapıyoruz, polisin işkencesini belgelemekle görevliyiz. Gazeteci Bülent Kılıç’ın maruz kaldığı işkence de polisin gazetecilere yönelik tahammülsüzlüğünü bir kez daha gözler önüne serdi. Ne kadar saldırırlarsa ve engellemeye çalışırlarsa çalışsınlar, sahada olmaya ve gerçekleri halka ulaştırmaya devam edeceğiz
Özgür Gelecek / 10.07.21