Mafya rejiminin “muhalifler” korkusu

Sermaye devleti tarih boyunca muhaliflere karşı çete saldırılarını, faşist baskı ve zorbalığı hep bir yöntem olarak kullanmıştır. Ancak gelinen yerde rejimin kendisi bir çeteler koalisyonu haline gelmiştir. Bu yüzdendir ki muhaliflere yönelik yargı ve polis terörünün yanı sıra faşist çetelerin, mafya bozuntularının uyguladığı saldırı ve zorbalık da her zamankinden daha fazla arttı.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 17 Temmuz 2021
  • 21:53

Sermaye düzeni ve devleti en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Dümendeki dinci-faşist AKP-MHP koalisyonu iktidarda kalmak uğruna tam anlamıyla bataklığa gömülmüş durumda. Bataklıktaki her çırpınışı etrafa yeni pisliklerin saçılmasına yol açıyor. 

Çürümüş düzenin ekonomik, sosyal, siyasi bütünlük arz eden krizi derinleştikçe, dinci-faşist koalisyon saldırı, katliam, baskı ve zorbalıkta tüm ölçüleri geride bırakıyor. Din taciri faşist iktidarın bir gün daha yaşaması, mafyatik kirli çarkların bir gün daha fazla dönmesi anlamına geliyor. Bu yüzdendir ki burjuva demokrasisinin sözde sınırlarını dahi ayaklar altına alınabiliyor. Kolluktan yargıya tüm devlet aygıtı bu mafya düzenini ayakta tutmak için kullanılıyor. 

Kuşkusuz bu, AKP-MHP faşist blokunun bir icadı değil. Ancak bu koalisyon, tarihin en iğrenç bataklıklarından birinde debelenmenin onursuzluğunu yaşıyor. AKP-MHP koalisyonunun elindeki bütün kurumlar ve kirli aygıtlar işçi ve emekçilere, devrimcilere, Kürt halkına, ilerici muhalefete, kadınlara ve gençlere karşı kullanılıyor. Faşist iktidar kimi zaman polisi ile saldırıyor, kimi zaman yargısı ile. 

Dinci-faşist iktidarın son dönemde en çok tercih ettiği saldırı aparatlarından biri de faşist çete ve mafya bozuntularıdır. Çete devletinin bu tür ayakçıları kullandığı kirli işlerinin bir kısmı, bu işlerde görevlendirilmiş Sedat Peker’in ifşaatları ile ortalığa saçılmaya devam ediyor.  Sermaye iktidarının mayasında her zaman çetelerle, mafyalarla ve bir dizi paramiliter yapı ile ortaklık vardı, zamanında Susurluk’ta da açığa çıktığı gibi… AKP- MHP koalisyonu bu faşist çete ve mafya bozuntularını açıkça sahiplenmekten, onları “vatanseverler”, “işadamları” gibi payelerle topluma sunmaktan geri durmadı. Gelinen yerde çıkar çatışmaları nedeniyle kimi ortaklıklar bozuldu. Fakat kirli ve karanlık ilişkiler derinleşerek devam ediyor. Gerçekler toplumun gözleri önüne seriliyor. Düzenin ne denli çürüdüğü, devletin ne denli mafyalaştığı toplumun gündemindeki en temel konulardan biri haline geldi. 

Pislikleri ortalığa saçılan AKP-MHP koalisyonu, bir kez daha yıllardır yazıp oynadığı o kirli senaryoyu sahneliyor. Çürümüş düzene karşı sokağa çıkan ilerici, devrimci tüm muhalifleri, hakkını arayan emekçileri, kadınları, gençleri, Kürt halkını “terörist” diye ilan ederken, kirli çetelerle toplumsal muhalefete gözdağı vermekten geri durmuyor. 

Bilindik senaryoda ilk olarak birçok gazeteci faşist çetelerin saldırısına uğradı. En ufak hak arama eylemleri dahi azgın bir polis saldırısı ve zorbalıkla engellenmeye çalışıldı. Kadınların ve gençlerin sokaklarda gösterdiği direniş iradesi insanlık dışı saldırılar ile kırılmak, sindirilmek istendi. Kürt halkına yönelik sonu gelmez ırkçı faşist, şoven söylemler arttı. Hedef gösterme ve HDP’ye açılan kapatma davası ile fiili saldırılar da çoğaldı. Yaşanan bütün saldırıları açıktan sahiplenen AKP-MHP koalisyonunun hedef göstermesi ve kirli planları doğrultusunda HDP İzmir il binasına saldıran caniler, Deniz Poyraz’ı vahşice katlettiler. Deniz Poyraz’ın katilinin profili bile çürümüş düzenin, mafya devletinin bozuk sicilini gözler önüne seriyor. Deniz’in katili sıradan biri değildi. AKP’ye bağlı SADAT’ın cihatçıları eğittiği kamplarda eğitilmiş, Ortadoğu’yu kana bulayan IŞİD’in yanında Türkiye adına savaşmıştı.

Sermaye devleti tarih boyunca muhaliflere karşı çete saldırılarını, faşist baskı ve zorbalığı hep bir yöntem olarak kullanmıştır. Ancak gelinen yerde rejimin kendisi bir çeteler koalisyonu haline gelmiştir. Bu yüzdendir ki muhaliflere yönelik yargı ve polis terörünün yanı sıra faşist çetelerin, mafya bozuntularının uyguladığı saldırı ve zorbalık da her zamankinden daha fazla arttı. Üstelik bu çeteler koalisyonu, büyük bir pervasızlıkla saldırganlığı yurtdışına taşımaktan da geri durmuyor. Almanya’da yaşayan gazeteci Erk Acarer geçtiğimiz günlerde bu faşist çetelerin saldırısına uğradı. Acarer, o günlerdeki yayınlarında ve yazılarında AKP’nin Avrupa ülkelerindeki faşist Türk çeteleri ile ilişkisini anlatıyordu. Bu çetelerle AKP’nin ve bizzat tek adam rejiminin şefi Erdoğan’ın maddi anlaşmalarını, silah ticaretini ve bir dizi konuyu daha gündeme getirmişti. Nitekim tam da bu yazılar üzerine, anlattığı çetelerden birinin saldırısına uğradı. Saldırı yalnızca Erk Acarer değildi. Dinci-faşist iktidara karşı başta birçok muhalif gazeteci olmak üzere tüm toplumsal muhalefete dönüktü. 

Öte yandan saldırıyı takip eden günlerde, Avrupa’da yaşayan onlarca muhalif insan için infaz kararı alındığına dair istihbarat bilgileri ortaya çıktı. Bu istihbarat listesinde gazetecilerden akademisyenlere birçok ismin olduğu söyleniyor. Gerçeklerin dile getirilmesine tahammülü olmayan mafyatik rejim çöküş korkusu ile faşist zorbalığı sınır ötesine taşıyor. Dinci-faşist koalisyonun işçi ve emekçilere, gençlere, kadınlara, ezilen halklara, devrimci ve ilericilere verecek hesabı her geçen gün artıyor. AKP-Erdoğan iktidarı faşist baskı ve zorbalığı istediği kadar tırmandırsın, bu hesap er geç ondan sorulacak ve kendisiyle birlikte çürümüş düzenin ve çeteleşmiş devletin yıkılmasını engelleyemeyecek.

İ. Y. Gün