AKP-MHP rejimi, Kıbrıs’ta ortamı zehirleyen küstah adımlar atmaya devam ediyor. Kısa süre önce yapılan seçimlere müdahale edildi ve saraya biat eden bir tür kukla yönetimin başa geçmesi sağlandı. Adada dinci-ırkçı zehri yaymak ve Kıbrıs halklarının birlikte yaşama imkanını ortadan kaldırmak isteyen Ankara’daki mafyatik rejim, pervasız müdahalelerini sürdürüyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) sömürgeci efendisi gibi hareket eden AKP şefi Tayyip Erdoğan, Kıbrıslı ilerici güçlerin kaba müdahalelere gösterdikleri tepkiden rahatsız oluyor ve ada halkına pervasızca hakaretler ediyor.
Kaba-saldırgan üslubuyla Kıbrıs halkına defalarca saldıran AKP şefi, aralarında Devlet Bahçeli’nin bulunduğu kalabalık bir ‘müritler’ topluluğu ile 19-20 Temmuz tarihlerinde adaya ‘çıkarma’ yapmaya hazırlanıyor. ‘Kıbrıs Harekatı'nın 47'nci yıldönümüne denk getirilen ziyaretle, Ankara’daki saray rejimi ‘KKTC'nin mutlak hakimi’ olduğu mesajı vermeye hazırlanıyor.
İlerici güçler Tayyip Erdoğan’ı boykot ediyor
İplerini Ankara’daki rejime teslim eden güçler hariç, AKP şefi ile müritlerinin yapacakları ziyarete sıcak bakan taraf bulunmuyor. İlerici-sol güçler ise, ziyareti protesto ediyor. Sömürgeci kral havalarında KKTC meclisinde konuşma yapmaya hazırlanan Erdoğan’ı Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) boykot edeceğini ilan etti.
TDP liderliği tarafından konuyla ilgili yapılan yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Özellikle son yıllarda diyalog kurma fırsatı verilmeden; karşılıklı saygıya dayalı eşitler düzeyinde bir ilişki yerine, buyuran-biat eden bir anlayışın hakim kılınmak istenmesi; Kıbrıs Türk halkının iradesine, özgür ve özgün kimliğine yapılan müdahaleler başta olmak üzere, iddia edildiği gibi eşit egemen devlet yerine alt yönetim algısını güçlendirecek adımların atılması tespitinden hareketle ve son günlerde yurttaşlarımızın sebepsizce Türkiye'ye alınmamasının kaçınılmaz sonucu olarak, TDP 20 Temmuz günü gerçekleştirilecek Meclis oturumuna katılmama kararı aldı.”
Kıbrıs Meclisi’nde bulunan sol eğilimli Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) de AKP şefinin Meclis oturumunda yapacağı konuşmayı boykot etmeyi tartıştığı bildirildi.
Saray rejiminin güdümündeki gerici güçler, boykot kararından rahatsız oldular. “Sömürgeci şef”in imajına ve meşruiyetine gölge düşüren bir eylem olarak görüyorlar boykotu.
Dinci-şovenizmin ‘Kıbrıs alerjisi’
Dış politikayı saldırganlık temeli üzerine kuran dinci-faşist rejimin yayılmacılık hırsı KKTC’yi yutmak istiyor. Kıbrıs’a da bir tür kayyum atayan rejim, ilerici-sol güçlerin muhalefetinden rahatsız. Zira bu muhalefet, sömürgeci heveslerin “meşruluğunu” sorgulatıyor. “Yavru vatan” halkının önemli bir kesiminin “Ana vatan” rejimine biat etmemesi, “Kıbrıs hamisi” olma iddiasında olanların riyakarlıklarını gözler önüne seriyor.
Bir dönem kontr-gerillanın üssü, kumarhaneler bataklığı haline getirilen KKTC, AKP döneminde ayrıca dinci-şoven zehirle de yozlaştırılmak istendi. Bunun için hem devletin imkanları hem işgalci kabul edilen TSK, hem Türkiye’den adaya transfer edilenlerin oluşturduğu gerici kurumlar kullanıldı/kullanılıyor. Ancak tüm çabalara rağmen adanın sakinlerinin çoğu bu gericilik taarruzuna karşı direndi. İlerici-sol güçler ise bu politikaya karşı cepheden tavır alıyor. Bu nedenle AKP-MHP rejiminde bir tür “Kıbrıs alerjisi” oluştu. Dolayısıyla küstahça saldırılar, ada halkını aşağılayan vaazlar sık sık gündeme getiriliyor.
Militer güçler Türk sermaye devletinin vesayetinde
Adaya kurtarıcı diye giden TSK 47 yıldan beri Kıbrıs’ta işgalci bir güç olarak varlığını sürdürüyor. Resmi verilere göre nüfusu 360 bin olan KKTC’de 40 bin TSK askeri bulunuyor. KKTC’nin polis gücü de TSK’ye bağlı. Yani Kuzey Kıbrıs’taki tüm silahlı güçler doğrudan Ankara’daki rejime bağlı. Lefkoşe’de Cumhurbaşkanı, Başbakan ve 50 üyeli bir meclis olsa da ipler Ankara’nın elinde. Yanı sıra göç ve nüfus transferi ile adanın demografik yapısı da değiştirildi. Resmi olmayan hesaplamalara göre nüfusun yarısına yakınını Türkiye’den gidenler oluşturuyor.
Bununla yetinmeyen AKP-MHP rejimi, seçimlere de pervasızca müdahale ederek, Lefkoşa’daki yönetimi de sarayın kuklası durumuna düşürdü. Latin Amerika-Türkiye uyuşturucu trafiğinin de Kıbrıs’tan geçtiğine dair ciddi iddialar var. Bir diğer tehlikeli iddia ise, Türk devletinin KKTC’de insansız hava araçları için üs kurmaya hazırlandığı ve adanın karasularında doğalgaz arama çalışmaları başlatma hazırlığıdır.
Türk devletinin Kıbrıs’ta izlediği politikanın yarattığı bir karşı tepki de var. İlerici-sol güçler sömürgecilik hevesinden rahatsızlıklarını dile getirirken, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ise Yunanistan, AB, ABD gibi güçlerden destek almaya çalışıyor. Bu ise, egemenlik çatışmaları gölgesinde kalan ada halklarının bağımsız ve birlikte yaşama özlemlerini baltalıyor.
Bu koşullarda AKP şefi ile müritlerinin 19-20 Temmuz’da “Kıbrıs çıkarması” yapma pervasızlığının ortamı daha da germesi kaçınılmaz görünüyor. Ada’da halkların eşit-kardeşçe birarada yaşayabilmeleri için ise her iki tarafın gerici müdahaleleri ile emperyalistlerin uğursuz etkisinin kırılması gerekiyor.