Ulusal eşitlik ve özgürlüğü uğruna mücadele eden Kürt halkı, her zaman dizginsiz bir faşist devlet terörünün, her türlü vahşet ve katliamın hedefi olmuştur. Kürt halkının ve Kürt hareketinin karşısına baskı, terör ve zorbalıkla çıkmak, sömürgeci sermaye iktidarının değişmeyen politikasıdır.
Son dönemde yine Kürt halkına ve kazanımlarına karşı içerde ve dışarda gözü dönmüş bir kudurganlık sergilenmekte, ırkçı histeri tırmandırılmaktadır. HDP’ye yönelik zorbalık, seçilmiş temsilcileri ve siyasetçileri kapsayan tutuklamalar, HDP binalarına saldırılar bunun ifadesidir. Belediyelere kayyum atamalar ile HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını düşürmek için fezleke hazırlıkları bunları tamamlamaktadır. Kürt yurtseverlerine, mevsimlik Kürt işçilerine karşı linç girişimlerine ve helikopterden atma gibi vahşi cinayetlere başvurulmaktadır.
Aynı saldırganlık uzun bir dönemdir sınır ötesinde de sürdürülmektedir. Irak’ın kuzeyindeki Haftanin bölgesine “Pençe-Kartal Operasyonu” adı altında askeri harekatlar gerçekleştirilirken, Sincar, Karacak, Kandil, Zap, Gara, Avaşin Basyan ve Hakurk bölgeleri havadan bombalanmakta, ele geçirilen bölgelerde askeri üsler kurulmaktadır.
Bu pervasız saldırganlık ve zorbalığı kolaylaştıran, işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyinin geriliğidir. Bu nedenle Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin Kürt halkına karşı uygulanan zulüm ve vahşet karşısında suskun kalması, onun mücadelesine omuz verememesidir.
Farklı ulus ve milliyetlerden işçi ve emekçilerin devrimci temellerde birleşmesi ve kaynaşması ise egemen sınıfların en büyük korkusudur. Bunu engelleyebilmek için, Kürt halkına ve hareketine yönelik faşist zorbalık aynı zamanda Türkiye’nin sol ve devrimci güçlerini, bir bütün olarak ilerici-demokratik toplumsal muhalefet hareketini de hedeflemektedir. Tüm toplum baskı ve terörle sindirilmek, teslim alınmak ve öncüsüz bırakılmak istenmektedir.
İşçi sınıfı ve şovenizm zehiri
Gündelik olarak sermaye devletinin ırkçı-şoven propagandalarına maruz kalan, şovenizm zehriyle sersemletilen işçi sınıfı, Kürt halkının özgürlük mücadelesine sıcak bakmamakta, gereken desteği sunamamaktadır. Çünkü işçi sınıfı, kendisine ağır bir sömürü ve köleliği dayatan burjuva sınıf egemenliği ile Kürt halkını ulusal baskı ve kölelik altında tutan sınıf egemenliğinin bir ve aynı olduğu, ulusal sömürü ve baskının sınıfsal sömürü ve baskının bir başka biçimi olduğu bilincinden yoksundur. Bu nedenle sermaye devletinin Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük mücadelesine karşı yürüttüğü kirli savaşın karşısına dikilememektedir.
Verili bilinci ve örgütsüzlüğü ile Kürtlerin haklı ve meşru mücadelesinden yana tavır alamayan işçi sınıfı, sermaye sınıfına karşı kendi sınıf çıkarlarının militan savunucusu da olamamaktadır. Kürt halkının temel ulusal haklarından vazgeçmesini, sömürgeci köleliğe boyun eğmesini savunacak konuma düşürüldüğü için, kendisini sömüren ve köleliği dayatan sermaye sınıfına karşı da kendi meşru haklarını ve mücadelesini savunamaz durumdadır. Sınıf bilincinden ve devrimci sınıf örgütlülüğünden yoksunluğun, devrimci bir önderlikle birleşip kaynaşamamış olmanın getirdiği temel önemde bir zaaf ve zayıflıktır bu.
Bu zaafiyet aşılmadığı sürece, işçi sınıfı Kürt halkının özgürlük mücadelesi karşısındaki görevlerini yerini getiremeyecek, Kürt halkı ve hareketi yalnızlıktan kurtulamayacaktır. Bu durum işçi sınıfının devrimcileştirilmesi görevine işaret etmektedir.
Kürt halkının ulusal davasının haklılığı ve meşruluğu Türk işçilerine döne döne anlatılmalı; işçi sınıfının sömürüye karşı mücadelesi ne kadar meşru ise, Kürt halkının kendi kaderini tayin etmek için verdiği mücadelenin de o kadar meşru olduğu; Kürt halkının boyun eğmesini savunan bir işçinin, kendisini sömüren sermaye sınıfına karşı mücadelesinin meşruluğunu savunamayacağı bilinci ona kazandırılmalıdır.
İşçi sınıfı ırkçılığın, şovenizmin ve kardeş Kürt halkına uygulanan her türlü baskı ve zorbalığın karşısına ancak bu bilinçle çıkabilir.
Kürt halkına karşı devrimci sorumluluk!
Mazlum bir halkın haklı ve meşru ulusal istemlerini Türk işçi ve emekçilerine mal etmek görevi öncelikle komünistlerin omuzlarındadır. İşçiler arasında sürekli ve sistemli bir biçimde yürütülecek propaganda, ajitasyon ve bilinçlendirme faaliyetiyle, ezen ulus şovenizmini ve ulusal önyargıları kırmak, işçi sınıfının Kürt halkına yönelik ulusal baskı ve zorbalığa tutum almasını sağlamak görev ve sorumluluğudur bu.
Bu görev, sınıfsal ilke ve esaslar temel alınarak, “sınıfa karşı sınıf” şiarı yükseltilerek, işçi sınıfı şovenizmin karşısına çıkarılarak yerine getirilebilir. Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri içinde, başta “Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkı!” olmak üzere “Eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik!”, “Kürt halkıyla omuz omuza!” vb. şiarlar yükseltilmeli, Kürt halkıyla dayanışma pratik tutum ve eylemlerle birleştirilebilmelidir.
Bu çerçevede yürütülecek etkin bir faaliyetle birlikte sınıfa karşı sınıf ekseninde bütün milliyetlerden proletaryanın birleşik örgütlenmesi yaratmada mesafe almak, devrimci bir sınıf hareketininin gelişimini hızlandırmak günün yakıcı görevidir.
Zira, “Başka bir ulusu ezen bir ulus özgür olamaz!” şiarıyla şovenizm zehrine karşı en etkili çıkışı ancak çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı yapabilir. Kürt halkına yönelik saldırganlığı ancak bu sınıf durdurabilir. Kürt halkının meşru ulusal haklarının en kararlı savunucusu ancak bu sınıf olabilir. Kapitalist sömürü ve baskının yanı sıra mazlum Kürt ulusuna karşı eşine az rastlanır bir barbarlığın temsilcisi olan sermaye iktidarını tarihe ancak bu sınıf gömebilir. Bu ise ancak işçi sınıfının siyasal mücadele sahnesine çıkarılabilmesiyle başarılabilir.