Musa Anter 20 Eylül 1992 tarihinde Diyarbakır’ın Seyrantepe mahallesinde uğradığı silahlı saldırıda JİTEM tarafından kalbi ve başına birer, sol bacağına ise 2 kurşun sıkılarak katledildi. O tarihte sermaye devletinin toplumsal muhalefete, Kürt halkına, devrimci ve ilerici güçlere yönelik kirli saldırılarına bir yenisi daha eklendi.
“Ve kan akardı derelerimizden; Zilan, Munzur, 33 kurşun, Newala Qasaba… Ve ülkenin bütün derelerinde? O iklimde kalırdı acılar. Duymazdı bir Allahın kulu çığlığımızı ve dağlara sevdalanırdık. Karabasan gecelerin sabahlarında direnmek kalırdı Kürde. Yaşamanın bir başka adı direnmektir...” diyen Kürt halkının Ape Musa’sı, bir Kürt aydını olarak sermaye devletinin inkâr ve imha politikasına karşı direnişçi bir çizginin temsilciydi.
Musa Anter, Kürt halkının sesi ve çığlığı olmuş ve bu sayede asimilasyona ve baskıya karşı direnme geleneğinin bugünlere taşınmasına büyük bir katkı sağlamıştır. Katledildiğinde, kökleri Kürt halkının eşitlik ve özgürlük özlemlerinden beslenen 72’yıllık koca bir çınardı. Dersim direnişi ve katliamına tanıklık eden Anter, Kürt’ün var olduğunu söylemenin dahi yasak olduğu karanlık bir dönemde, gözaltılar, tutuklamalar ve işkenceler karşında onurlu bir duruş sergileyerek, Kürt halkının ulusal taleplerini yüksek sesle dillendirebilme cesareti ve ısrarı göstermiştir.
Bu nedenle Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesinin bugüne ulaşmasında Apê Musa’nın rolü büyüktür. ’90 yıllarda Kürt halkının büyüyen mücadelesini kanla boğmak için sermaye devletinin düğmesine bastığı infaz, köy yakma ve toplu katliamlar günlerinde ilk katledilen Kürt aydınıdır.
Katliamcı politikalara tanıklık eden mücadele yaşamı…
Musa Anter Kürt halkının özgürlük mücadelesi içerisinde ortaya koyduğu birçok direnişin, yaşadığı acıların ve katliamların canlı tanığı ve susmayan kalemi oldu. Bu nedenle katledilerek susturulmak istenen Ape Musa, Kürt halkının toplumsal hafızasında ve bu toprakların direniş geleneğinde sarsılamaz bir yere sahiptir. Onu katlederek Kürt halkını sindirmek, özgürlük ve eşitlik mücadelesini boğmak isteyen sermeye iktidarı direniş geleneğinin yarattığı değeler birikimine çarpmıştır.
Apê Musa Mardin’in Nusaybin ilçesinin Eskimağara köyünde doğduğunda takvim yaprakları 1920’yi gösteriyordu. İlkokulu Mardin’de, ortaokul ve liseyi Adana’da, üniversiteyi ise İstanbul Hukuk Fakültesi’nde okudu. Kürtçe “Qimil/Kımıl’’ şiiri nedeniyle 1959 yılında tarihe 49’lar Davası olarak geçen soruşturmada idamla yargılandı. Bugün olduğu gibi o gün de sanatsal-düşünsel üretimler, hatta şiirler bile tehlikeli görülüyor, Nazım Hikmet’in şiirlerinin başına geldiği gibi mücadelenin sesi olan en ufak bir sanatsal üretim dahi hedefe alınıyordu. Anter 27 Mayıs darbesinden sonra aftan yararlanarak serbest kaldı ve Deng, Barış Dünyası ve Yön dergilerinde yazdı. Ancak üzerindeki baskı devam ediyordu, 1963 yılında 23’ler Davası ile tekrar tutuklandı.
Mamak, Sultanahmet, Balmumcu, Seyrantepe ve Nusaybin zindanlarında mücadele yaşamına devam etti. Sermaye devletinin geleneksel Kürt düşmanı politikası kesintisiz bir şekilde sürerken o da dönemin diğer aydınları gibi yazıları nedeniyle düzenin mahkemelerinde yargılanarak zindanlara atıldı. 12 Eylül faşist darbesinde Kürtçülük propagandası yapmaktan tutuklandı. Ve toplamında yaşamının 11,5 yılını direnişçi bir Kürt aydını olarak zindanlarda geçirdi.
Ayrıca, Kürt halkının örgütlenmesi içerisinde yer alarak Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın kurucularındandı. TİP içinde çalışma yürütmüş ve Halkın Emek Partisi, Mezopotamya Kültür Merkezi ve İstanbul Kürt Enstitüsü’nün kurucularından oldu.
Apê Musa, Birina Reş / Kara Yara (1959), Qimil / Kımıl (1962), Ferhenga Kurdî-Tirkî /Kürtçe-Türkçe Sözlük (1967), Hatıralarım I (1991), Hatıralarım II (1992), Vakayiname (1992), Fırat Marmara’ya Akar (1996) ve Çinara Min (1999) isimli eserleri ve yarattığı direnişçi aydın kimliği ile Kürt halkı başta olmak üzere bu toprakların direniş hafızasında ve toplumsal mücadelesinde yaşamaya devam ediyor.
M. Devrim