Türkiye’nin kapitalist düzeni ekonomi başta olmak üzere çok yönlü bir kriz batağına saplanmış durumda. Dinci-faşist iktidar, içerde ve dışarda tam bir tıkanma, iflas ve çaresizlik içinde bulunuyor. Yıllar boyu kana, pisliğe, yolsuzluğa ve hırsızlığa dayalı icraatlarıyla çürüyen ve kokuşan, saldırganlık ve zorbalıkta sınır tanımayan tek adam rejimi, gelinen yerde meşruluğunu ve kitle desteğini önemli ölçüde yitirmiş durumda. Kendisini ve ülkeyi sapladığı batakta çıkaracak imkanlardan yoksun olduğu için, kuralsız ve dizginsiz bir devlet terörünü ayakta kalmanın en etkili aracı olarak görüyor.
Terörün öncelikli hedefi Kürt hareketi, ilerici, sol ve devrimci güçlerin yanı sıra demokratik toplumsal muhalefet hareketidir. Örgütlü demokratik, ilerici ve devrimci akımlar şahsında işçi sınıfı ve emekçilerin sindirilmesi, mücadele arayışlarının dizginlenmesi hedeflenmektedir. Son günlerde HDP ve ESP’nin yanı sıra sosyal medyadaki “İsimsizler hareketi”ne yönelik tutuklama terörüyle amaçlanan budur. Zira sol ve devrimci güçler ile demokratik Kürt hareketi, Türkiye’nin bugünkü örgütlü toplumsal dinamikleridir. Dinci-faşist iktidar her iki gücü de ezmek istemektedir.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, 2014’te gerçekleşen “Kobani eylemleri” ilişkin olarak 7 ilde 82 kişi için gözaltı kararı vermesi bu amaç çerçevesinde gündeme gelmiştir. Gözaltı terörünün hedefleri arasında HDP’li eski milletvekilleri, belediye başkanları ve MYK üyeleri de yer alıyor. Bu saldırganlığı önceleyen günler ve haftalarda da Kürt işçilere yönelik ırkçı linç girişimleri ve iki yurtseverin helikopterden atılması gibi canavarlıklar sergilenmiş, bunlar yeni bir saldırı döneminin işaretleri olmuştu.
Kürt hareketini-halkını imha saldırısının hedefi
Faşist AKP iktidarı yıllardır Kürt halkına ve hareketine karşı tam bir gözü dönmüşlükle saldırıyor. Ulusal demokratik istemlere dayalı Kürt hareketini ezmek, Kürt halkını sindirmek, onun ulusal eşitlik ve özgürlük istemini terörle boğmak için bugüne kadar şiddetin ve vahşetin her türlüsüne başvurdu. Bunu başaramadığı içindir ki, tüm kiniyle saldırmaya devam ediyor.
Ekonominin tıkandığı, sosyal yıkımın derinleştiği, toplumsal sorunların büyüdüğü, toplumun adeta burnunda soluduğu, sadece dinci-faşist blokun değil, düzen muhalefetinin de emekçi kitleler nezdinde bir seçenek olamadığı koşullarda, tek adam rejimi zorbalığı tırmandırarak nefes almaya çalışıyor. İçerde kuralsız devlet terörünü meşrulaştırmak için dışarda “vatan-millet menfaatleri” yalanına dayalı icraatlarıyla ırkçı-şovenizmi körükleyerek toplumdaki bölünmüşlüğü derinleştiriyor. Bununla, işçi ve emekçi kitleleri Kürt halkına karşı düşmanlaştırmayı, emekçilerin sosyal-siyasal mücadelesi ile Kürt halkının eşitlik ve özgürlük mücadelesinin birleşmesini önlemeyi hedefliyor.
Dolayısıyla Kürt halkına ve Kürt hareketine karşı uygulanan baskı, şiddet ve terör, aynı zamanda Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerine, onların örgütlü yapıları olan sol ve devrimci güçlere, bir bütün olarak toplumsal muhalefete yöneliktir. Örgütlü-öncü güçlere uygulanan şiddet ve terör ile tüm muhalif toplumsal kesimlerin sindirilmesi hedeflenmektedir. Örgütlü ve güçlü yapısıyla, bölgesel düzeydeki kimi kazanımlarıyla ve sorunu çözüm gündemine taşımış olmasıyla, doğal olarak sömürgeci rejimin öncelikli hedeflerinden biri Kürt halkı ve Kürt hareketi olmaktadır.
Kürt ulusal hareketinin Kürt halkı içindeki büyük etkisini ve dayanaklarını zayıflatıp etkisizleştirmek, Kürt halkını Kürt hareketinden yalıtmak, faşist rejimin temel hedefleri arasındadır. Terör ve şiddet bunun zorunlu sonucudur.
Kürtlere yönelik terörün bir diğer amacı, Kürt ve Türk halkları arasında düşmanlığı körüklemektir. Bu yolla bir taraftan Türkiye’nin emekçileri nezdinde Kürt yurtseverlerine uygulanan devlet terörü meşrulaştırılırken, diğer taraftan işçi hareketinin denetim altında tutulması hedeflenmektedir. Zira burjuvazi için işçi hareketi ile Kürtlerin eşitlik mücadelesini birbirinden yalıtmanın en etkili yolu, ırkçı-şoven duyguların kışkırtılmasıdır.
Düzenin ve AKP’nin planını bozmak
Türkiye kapitalizminin ağırlaşan bunalımı ve faşist AKP iktidarının çıkmazı, iktisadi ve sosyal sorunların dağ gibi büyümesine yol açmakta, düzene karşı öfkeyi ve sosyal patlama dinamiklerini mayalamaktadır. Sömürü ve zorbalığın, çürüme ve yozlaşmanın toplumda bir biçimde kanıksatılmasına rağmen, sergilenen rezilliğin, ahlaksızlığın, skandalların ve pisliğin daha fazla sindirilmesi mümkün değildir.
AKP-MHP faşist blokunun yanı sıra burjuva muhalefet partilerinin de alternatif olarak kitlelerin önüne çıkamamaları, güven ve inandırıcılıklarını önemli ölçüde yitirmiş olmaları, sınıf ve emekçileri çıkış aramaya yöneltecektir. İşçi sınıfı zaten yıllardır dağınık ve örgütsüz de olsa irili ufaklı grev ve direnişlerle mücadele etmektedir. Fakat ipleri sermaye sınıfının elinde bulunan sendika bürokrasisi işçi hareketini frenlemeyi her dönem olduğu gibi bugün de başarmaktadır. Sermaye sınıfının işçi sınıfı içindeki bu ajanları, devrimci sınıf hareketinin gelişmesi önündeki en önemli engellerden biridir. Sermayenin ve dinci-gerici iktidarın en büyük şansı, tüm bu planları bozabilecek en önemli güç olan işçi sınıfının dağınıklığı ve örgütsüzlüğüdür.
Dolayısıyla, Türkiyeli komünistler ve devrimciler için en temel sorun, tüm güç ve enerjisini işçi sınıfı içindeki çalışmaya vermek, ne edip edip bir an önce işçi sınıfı içinde güç olmak ve devrimci bir sınıfı hareketini geliştirmede mesafe almaktır. Bunu başarmak, öteki emekçi katmanlarları harekete geçirme imkanı sağlayacağı gibi, Kürt halkının mücadelesiyle de birleşmeyi, dolayısıyla onları gerçek müttefikleriyle buluşturmayı olanaklı kılacaktır. Bu, AKP’nin Türk-Kürt kamplaşması yaratarak halklar arasında düşmanlığı tırmandırma politikasını boşa çıkarmanın biricik yoludur.
Tırmanan faşist terör karşı birleşik mücadelenin örülmesinin, devrimci hareketin, sınıf ve kitle hareketinin ve Kürt ulusal hareketinin, sermaye iktidarının ve onun dümenini elinde tutan AKP’nin karşısına birleşik bir güç olarak çıkmasının önemi açıktır. İşçi sınıfının ve Kürt halkının çıkar birliğinin bilince çıkmasını ve bu mücadelenin ortaklaşmasını sağlayabilecek biricik güç ise Türkiye işçi sınıfıdır. Dolayısıyla işçi sınıfını Kürt ulusal sorunu konusunda taraf haline getirmek, Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük mücadelesine sahip çıkmasını sağlamak apayrı bir önem kazanmaktadır.
Günün yakıcı görev ve sorumluluğu, Kürt halkının tüm temel ulusal haklarını ve kazanımlarını cepheden savunmak, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri Kürt ulusal sorununda taraf haline getirme çabasını güçlendirmek, saldırılar karşısında Kürt halkıyla eylemli dayanışmayı yükseltmektir!