Amerika Birleşik Devletleri’nde George Floyd’un polis tarafından öldürülmesinin ardından bütün ülkede patlak veren gösteriler ve protesto eylemleri, bütün dünyada olduğu gibi Arap dünyası tarafından da dikkatlice izleniyor.
Arap gazetelerinde yer alan yorumlarda, ABD’deki protesto dalgasıyla ilgili Arap dünyasını kasıp kavuran “Arap Baharı” eylemlerine atıfta bulunulması ve kimi yazarlar tarafından söz konusu eylemlerin “Amerikan Baharı” olarak nitelendirilmesi dikkat çekti.
Bu hafta Arap medyasında öne çıkan bir diğer önemli gündem başlığı da Libya’daki son gelişmeler oldu. Türkiye’nin desteklediği ve Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) güçlerinin General Halife Hafter’in komutasından Libya Ulusal Ordusu (LUO) karşısındaki ilerleyişi devam ediyor.
Son olarak Libyalı taraflar arasında barış müzakerelerinin tekrar başlaması için uluslararası alanda girişimler devam ederken UMH Başkanı Fayiz Es Serrac Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Hafter ise en büyük destekçilerinden Mısır’ın başkenti Kahire’deydi.
UMH güçlerinin stratejik konumdaki Vatiyye hava üssünden sonra Trablus çevresindeki Tarhuna bölgesini de kontrol altına alması daha önce de olduğu gibi bazı yazarlar tarafından “Erdoğan’ın zaferi” olarak yorumlandı.
‘Muhammed Buazizi’den George Floyd’a’
“(Muhammed) Buazizi bedeninde yaktığı ateşin Tunus’ta bir öfke devrimine yol açacağını ve alevlerin bütün Arap dünyasına yayılacağını tahmin edemezdi. Sporcu, eski mahkûm ve pandemi sürecinde işsiz olan Gergoe Floyd da alamadığı o nefesin… ABD’nin birçok eyaletinin semalarını, özellikle pandeminin yol açtığı yasaklardan yeni yeni çıkmaya başlayan büyük şehirleri kaplayan, ateş ve duman diline döneceğini düşünemezdi.
Muhammed Buazizi, umutsuz eylemi ile Zeynel Abidin Bin Ali ve onun arkasında bulunan, kendi evlatları olan milyonların sırtına binmiş vesayet sahiplerinin, generallerin düşeceğini hayal edemezdi. George Floyd da son nefesinin, kanun dışı iğrenç bir infazla “canlı yayında” verdiği son nefesinin dünyanın en büyük devletinin kibre boğulmuş başkanını, Beyaz Saray’ı kuşatan ve ilk savunma hattını kıran öfkeli kalabalıklar karşısında sığınağa göndereceğini aklına getirmemişti.
Geçmiş “Arap Baharı” ile bazılarının deyimi ile “Amerikan Baharı’nı” kıyaslamıyorum. İç savaşın üstünden 150 yıldan fazla zaman geçtikten sonra ABD’nin yeni bir iç savaşın eşiğinde olduğunu düşünenlerden değilim. Bununla beraber Floyd’un ağır silahlı bir “piçin” boğazına geçirdiği çıngırağın neden olduğu son nefesinin kıvılcımının, “bazıları için” tanıdık “bazılarının da icraatı” olan Amerikan ırkçılığına karşı, Trump’ın her tweet’i ve basın açıklamasıyla daha da artan, eşi benzeri görülmemiş bir ateşi yaktığına inanıyorum.” (Oraib El Rintavi / Ürdün el Destur gazetesi)
‘Hollywood’da aynı film’
“Hollywood birçok defadır aynı senaryoya imza atıyor. Aynı ana fikre sahip birçok film; sadece filmi çeken ekip farklı. Amerika bu günlerde, ırkçılık senaryosunu Mayıs 2020 versiyonuyla, siyah adamlar ve beyaz polisler eliyle tekrar çekmeye başladı. Bu filmi çekmedeki amaç ise, siyahlara onların normal vatandaş olmadıklarını ve insani kriterlerin onlar için uygulanmadığını göstermek.
Tıpkı sinemada olduğu gibi Amerika’daki bu ırkçılık suçu ses ve görüntüyle belgelendi. Beyaz bir polis, siyah vatandaş George Floyd’u yere yatırdı ve Floyd ‘nefes alamıyorum’ derken polis dakikalarca dizleriyle boğazını sıktı. Diğer polisler ise oradan geçenleri uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ve bu tip cinayetlerde olduğu gibi kurban hayatını kaybediyor.
25 yıl önce Amerika ziyaretimde siyah bir profesör bana, sosyal alanda birçok siyah yıldızları olduğunu ancak normal vatandaşların halen kendilerini ‘Afrika’dan gelen kölelerin torunları’ olarak gördüklerini söylemişti. Dolayısıyla bu durum ilaçla değil ameliyatla tedavi edilmeli. Ancak kimse buna hazır değil.” (Abdullah Abdulselam/Mısır El Ahram gazetesi)
‘Erdoğan zafer kazandı, Hafter yardım bekliyor’
“BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti güçlerinin başkent Trablus’ta kontrolü sağlaması ve Hafter güçlerinin kuşatmasını sona erdirmesi; askeri ağırlığını hiç tereddüt etmeden kullanan, ve bu bağlamda hava ve karada dengeleri değiştiren adım olarak “Bayraktar” filolarını ve dokuz yıldır Suriye’de devam eden savaşta büyük muharebe deneyimi kazanan 10 bin kişilik radikal İslamcı savaşçıyı Libya’ya gönderen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için büyük bir zafer niteliğinde.
Trablus’un 90 km. doğusunda yer alan Tarhuna’nın düşmesi, tamamen olmasa da General Hafter’in batıdaki varlığının sona ermesi anlamına gelmektedir. Bu aynı zamanda eğer Hafter, müttefikleri olan Mısır, Fransa, BAE ve Rusya’nın desteği ile (-ki burada hâlâ bir soru işareti var) yeniden toparlanmazsa Ulusal Mutabakat Hükümeti güçlerinin petrol hilalinin olduğu doğuya yönelmesi için yeni bir merhalenin hazırlığı olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, müttefiklerinin Trablus’ta kazandığı başarı ve bundan önce Trablus’un güneybatısındaki Vatiye üssünün ve Batı kıyılarının geri alınması ile birçok stratejik kozu elde etmiş oldu. Bu stratejik kozların en önemlileri, yıllardır Libya’nın altyapısını inşa eden Türk firmaların kazanımlarının yanı sıra denizde petrol ve gaz arama imtiyazları, Katar’da, Somali’de ve tabii ki Sudan’daki Sevakin’e benzer şekilde Vatiye askeri üssüne yerleşmesidir.” (Abdulbari Atvan/Rai Al Youm)
‘Libya’yı Suriye’den okumak’
“Geçtiğimiz yıllarda Suriye, bölgesel ve uluslararası sistemde yaşanan değişiklik sürecinde kendi pozisyonunu konsolide etmek isteyen güçlerin ana savaş sahası olarak dünyanın dikkatini üzerine çekmişken öyle görünüyor ki savaş, aynı aktörler tarafından Afrika’daki en büyük petrol rezervlerine (yaklaşık 48 milyar varil) sahip olması dolayısıyla ekonomik açıdan daha büyük bir ödül niteliğindeki Akdeniz’in güneyine, Libya’ya taşındı.
Suriye ve Libya meselelerinin birbirine benzetilebileceği ve bunları burada sıralamanın mümkün olmadığı çok ayrıntı var; ancak Libya’da ve Libya çevresinde yaşananlar daha da büyük gerilimlere gebe. Suriye dosyasını iyi okuyan ve takip eden birinin Libya’da neler olabileceğini tahmin etmesi için uzman olmasına gerek yok. Libyalılar kısa zamanda kendi iradelerini kaybedecek ve kendi içişlerine müdahale edenler hakkında uzman, stratejist ve gözlemcilere dönüşecekler. Diğerleri ise Libyalı kanı dökmekten ve ürettikleri silahları Libyalılar üzerinde denemekten yorulduktan ve ülkedeki son duvarı yıktıktan sonra, ülkeyi yeniden inşa pastasından pay kapmak için pazarlık masasına oturacaklar.
Eğer Libyalı siyasetçiler Suriyeli kardeşlerinin kaçırdığı akl-ı selim davranma fırsatını değerlendirirlerse, yaralarını sarmanın yollarını ararlarsa ve başkaları paylaşmadan serveti ve iktidarı paylaşırlarsa kendileri için daha iyi olur.” (Mervan Kabalan/El Arabi El Cedid gazetesi)
Gazete Duvar / 07.06.20