Sermaye iktidarı, kendi egemenliğini sürdürmek ve “dikensiz gül bahçesi” yaratmak için özel bir çaba sarf ediyor. Yarattığı krizin faturasını emekçilere keserken, yoksulları daha fazla sefalete mahkûm ediyor, “tasarruf” adı altında işçi sınıfı ve emeklilere “şükredin” diye vaazlar veriyor. Ancak kendi şatafatından bir miktar kısmak şöyle dursun, her geçen yıl israf bilançosu daha artıyor. Bu bilançonun yükünü sırtlayan da yine işçi ve emekçiler oluyor.
Asgari ücrete bu yılın başından önce verilen zammın ardından, AKP’li sözcüler temmuz ayında ikinci bir zammın yapılmayacağını söylemişlerdi. Gerekçeleri ise, kısaca “kaynakların tükenmesi” ve “17 bin liranın verilebilecek en yüksek tutar” olduğu iddiasıydı. Lakin gerçeklere bakıldığında işler pek de öyle görünmüyor. Kaynakları kendi çabalarıyla tüketen AKP-MHP iktidarı, sermayeye vergi affı ve Orta Vadeli Program gibi ödüller sunarken, yağmalanan kaynakları tekrar yerine koyabilmek için işçi ve emekçilere saldırmaya devam ediyor. Kapitalistlere sundukları bu ödüller, işçilerin yaşamını adeta cehenneme çevirdi.
2024 yılı, AKP tarafından “emekli yılı” ilan edildi. Asgari ücret sürecinde sergilenen orta oyununda, emeklilere sahte vaatler sunuldu. Sonuç olarak, emekliler de “para yok” yalanına inandırılmaya çalışıldı. İş ücretlere zam yapmaya gelince, papağan gibi aynı cümleyi tekrar ettiler; “kaynak yok”. Bu açıklama ile hem bütçeyi hem Merkez Bankasını hem hazineyi yağmaladıklarını ilan etmiş oldular. Buna karşın işçi-emekçilere ve emeklilere “bu iflasın yükünü siz çekeceksiniz” diye küstahça dayatmada bulundular. Elbette bu, iktidarın elinde para olmadığı anlamına gelmiyor. Aksi durumda kapitalistler AKP-MHP rejiminin sunduğu imkanlarla servetlerine servet katmaya devam edemezdi. Çünkü “az kazanandan çok, çok kazanandan az ya da sıfır vergi” alma politikasına devam eden iktidar ne kapitalistlere teşvikler sunmaktan vazgeçti ne şatafat ya da israftan geri durdu. Yani ellerinde para çok ancak işçilere ve emeklilere para yok…
Merkezi yönetim bütçesine bakıldığında 97 milyar lira açık verirken, temmuz ayı bütçe giderleri geçen yılın aynı ayına göre yüzde 81,6 arttı. Bu demek oluyor ki, sermayeye teşvikler devam ederken, işçi sınıfından alınan vergilerle bu bütçe asgari düzeyde iyileştirilmek isteniyor.
Bu yıl “Orta Vadeli program/OVP” adı altında başlattıkları saldırının bir nedeni de bütçe açığını kapatma çabasıdır. Hedeflerine ulaşabilirlerse eğer, bu saldırıları kalıcı hale getirmeye çalışacaklar. Sömürü ve soygun aynı pervasızlıkla devam ettirilecek, saldırı programının yalnızca ismi değişecek. İşlevi ya da yarattığı etki ise büyüyerek devam edecek.
Tabi ki, rejimin yaptığı israfı tek başına bununla sınırlamak mümkün değil. Kırtasiye için yapılan Ocak-Temmuz giderleri, geçen yıla göre yüzde 73,4 artarak 6 milyar 699 milyon TL’ye çıktı. Özellikle kamuya tahsis edilip, milyonlarca lira karşılığında kiralanan lüks araçlar tepki çekerken, bu yıl kira bedelinin 4 milyar 750 milyon lira olduğu görüldü. Bunların içinde araç, hava taşıtı ve yüzer taşıtlar bulunuyor. Örtülü ödenek harcamaları geçen yılın iki katından fazlasına tekabül ederken, bütçe açığının 7 aylık bilançosu 844 milyar lirayı buldu.
Bu altı aylık tabloya bakıldığında kapitalist düzenin vahşetini görmek mümkün. Emekçilerin örgütsüz olmasını pervasızca istismar eden sermaye iktidarı, dün olduğu gibi bugün de işçi sınıfını daha fazla yoksullaştırmanın derdine düşmüşken, kapitalistlere ise büyük bir zenginlik sunuyor. AKP-MHP iktidarı, tasarrufun yükünü de işçi sınıfının omuzlarına yüklerken, böyle bir süreçte kendi şatafatından vazgeçmeye ise hiç niyetli değil.
İşçi ve emekçiler verili bu tabloya bugün için pasif ve sınırlı tepkiler gösteriyor olabilirler. Ancak sınıflar mücadelesi tarihi bize gösteriyor ki, bu tekil ve lokal eylemler elbette adım adım büyüyecek ve büyük yangının fitilini ateşleyecektir. Böylelikle sermaye ve onun temsilcisi olan iktidar bu kadar küstahça ve rahatlıkla hareket edemeyecek, gün işçi sınıfıyla öncüleri için doğacaktır...
S. Sancar