Lüks, şatafat, israf, kibir, görgüsüzlük abideleri olarak yükselen saraylar, din istismarcısı gericilerin alameti-farikalarından biridir. Ancak bu zevat iş lafa gelince ahiretten söz eder, dünya malını hor gördüklerini söyler, Diyanet’in şefine vaaz verdirip, “açlığa sabretmenin yüceliğini” anlattırır, daha iyi bir yaşam isteyenleri ise ‘süfli’ olmakla itham ederler.
Daha iyi yaşam isteyenlere ‘süfli’ diyen zatın Ankara’da 1100 odalı sarayı var. Osmanlı döneminden kalan bütün saraylara el koymuş; bir tarafta yazlık saray, öte tarafta kışlık saray inşa ettiriyor. Rezillik bundan ibaret de değil. Zira ‘büyük şefin’ saray düşkünlüğü tüm müritlerine de sirayet etmiş görünüyor. Büyük şefin büyük sarayları olur da küçük şeflerin küçük sarayları olmaz mı? “Her dinci-gerici şefin gönlünde bir saray yatar” dense yeridir. Sarayların büyüklüğü şeflerin mertebelerine göre değişişe de “sefalet döneminin sarayları” ülkenin dört bir yanına mantar gibi yayılıyor. En tepedeki adamın sarayında 1100 oda varken, daha düşük rütbeli şefler ise birkaç yüz odalık saraylar inşa ettiriyorlar.
BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre krizin giderek derinleştiği 2022 yılında AKP-MHP koalisyonu inşa edilmekte olan 23 hükümet konağı (yavru saray) için 1 milyar 71 milyon TL harcama yapmış.
Sivas, Siirt, Antep, Erzurum, Giresun, İzmir Tire, Trabzon Sürmene, Bingöl Solhan, Muş Varto, Siirt Şirvan ve daha birçok yerde yapılan bu hükümet konakları, saray rejiminin yereldeki temsilcilerinin de tepedekiler gibi şatafat düşkünü olduklarını gözler önüne seriyor.
Şatafat için yapılan bu israflar, AKP-MHP rejiminin her zamanki küstah/kibirli tutumuyla tüm emekçilerle alay etmeye devam ettiğini gösteriyor. Vurgulamak gerekiyor ki, bu kadar kolayından parayı har vurup harman savurmaları, yapılan tüm masrafların halkın sırtına yıkılmasından kaynaklanıyor. Yani dinci-faşist rejim, sefalete mahkum ettiği emekçilerin sırtına bir de ‘yavru saraylar inşaatı’ faturası ekliyor.
Halkın en az yarısını sefalete mahkum edenlerin ‘saraylar zinciri’ inşa ettirmesi ancak faşist tek adam rejimlerinde rastlanır. Böylelerini sarsıp hesap sormak ise, ancak işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadeleyi yükseltmeleriyle mümkün olacaktır.