Hapishanelerde direniş geleneği devrimci tutsakların ödediği bedellerle yaratıldı. Elbette hiçbir direnişin amacı ölmek değildir. Bununla birlikte her direniş bedel ödemeyi göze almayı gerektiriyor. Bu bedel, kısa bir süre mektup görüş yasağı almak da olabilir, saldırının şiddeti ve direnişin biçimine göre ölüme dek varan bedeller de olabilir. Denebilir ki bedel ödemeyi göze almadan hapishanede basit bir onur kırıcı yaptırıma bile “hayır” diyebilecek bir direniş gösterilemez.
12 Eylül darbesi sonrasında hapishanelerde bedel ödemeyi göze almayan “akıllılar” vardı. “Akıllıca davranmak” süslemesiyle bedel ödemekten kaçınan eskinin devrimcileri, o günün teslimiyetçileri, sonraki dönemin reformistleriydi bunlar. Faşist cuntanın her türlü yaptırımına uyuyorlardı. Son olarak Tek Tip Elbise (TTE) saldırısına o elbiseleri giyerek teslim oldular. O “akıllıca” davrananların büyük kısmı sonradan reformizmi de aşıp açıktan CHP’ye yelken açtılar.
Teslimiyete hayır!
Bununla beraber TTE’yi giymeyen devrimciler de vardı. Bu direnişler devrimci kimliği ve onuru koruma temelinde çok değerli direnişlerdi.
1984’te Metris Hapishanesi’nde gerçekleşen ölüm orucu direnişi ise teslimiyete karşı örgütlü bir şekilde ve ölümüne hayır demekti. Bu niteliğiyle, hapishanelerde yaratılan direniş geleneğinde bir dönüm noktası olarak belleklere ve yüreklere kazındı.
Direniş Metris Hapishanesi’ndeki TİKB ve Devrimci Sol davalarından tutsaklar tarafından 11 Nisan’da açlık grevi olarak başladı ve 45. günden itibaren ölüm orucuna dönüştürüldü. ‘84 ölüm orucu direnişi, devrimci kimliğe yönelik saldırıların son hali olan TTE saldırısına karşı sadece bir hapishanede yapılsa da faşist cuntanın genelde tutsaklara yönelik saldırganlığını dizginlenmekte önemli bir rol oynadı.
Ölüm orucu direnişinin 63. gününde, 14 Haziran’da Devrimci Sol davasından Abdullah Meral; 17 Haziran’da TİKB Merkez Komite üyesi Mehmet Fatih Öktülmüş ve Devrimci Sol’dan Haydar Başbağ; 24 Haziran’da ise Devrimci Sol’dan Hasan Telci ölümsüzleşti. 75. gününde bitirilen direnişte TİKB davasından Aysel Zehir Türkiye’de Wernicke-Korsakof sendromuna yakalanan ilk ölüm orucu gazisi olarak kayıtlara geçti.
TTE saldırısı ancak 1987’de sonlandırıldı fakat genelde hapishanelerde gerçekleşen direnişlerin daha kararlı niteliğe bürünmesinde ölüm orucunun büyük bir katkısı oldu. Ölüm orucu direnişiyle can bedeli de olsa, teslimiyete karşı direniş ilkesi hapishanelerde hakim hale geldi. Bu yanıyla ‘84 ölüm orucu direnişi siyasal anlamda bir zaferle sonuçlandı.
H. Ortakçı