Katliamcı devlet geleneği hapishanelerde de hep sürdürülegeldi. Sermaye devletinin tutsaklara yönelik katliamcı kini ve saldırganlığı hiç azalmadı. Her hapishanede katletmekten çekinmeden tutsaklara saldırılıyor. Sermaye devleti bazı tarihlerde ve hapishanelerde ise doğrudan katletmek için saldırdı.
Ulucanlar katliamı sırasında, “30’a kadar yolu var” ifadeleriyle katliamcı çıplak yüzünü ortaya seren sermaye devletinin maaşlı katil sürüsü, 21 Eylül 1995’te Buca Hapishanesi’nde iş başındaydı. Katiller birebir aynı kişiler değillerdi belki ama tümü de sermaye devletinden maaş alıyor, onun için katlediyorlardı.
Buca Katliamı
Buca Hapishanesi’nden 4 tutsağın firar etmesi sonrasında hapishane idaresi tutsaklara saldırıyı sistematik hale getirdi. Tutsaklar hastaneye veya mahkemeye gittiklerinde askerlerin saldırısına uğruyordu.
Saldırıların son bulması talebiyle 6. ve 7. koğuşta kalan tutsaklar 18 Eylül 1995’te sayım vermeme eylemi başlattılar. Hapishane idaresi, askerle birlikte 19 Eylül’de arama adıyla saldırı öncesi keşif yaptı. 21 Eylül’de de saldırıya geçti. DHKP-C davasından tutsakların kaldığı 6. ve 7. koğuşlara, tutsakların daha önce tanımadıkları ve görmedikleri kimileri bıyıklı, kalkanlı, asker giyimli özel maaşlı katliam ekibi saldırdı. Koğuşlara giren katliam ekibi tutsakları teker teker alıp askerlerden kurdukları bir koridorda bayılıncaya kadar dövdüler.
Başsavcı ve cezaevi savcısının bilgisi dahilinde yapılan ve bizzat Jandarma komutanı Yarbayın “öldürün” emriyle başlatılan Buca Katliamı’nda DHKP/C davasından yargılanan Yusuf Bağ, Turan Kılıç ve Uğur Sarıaslan isimli üç tutsak katledildi.
Diyarbakır Katliamı
Diyarbakır Hapishanesi’nde 24 Eylül 1996’da görüş günü koridorda, PKK davasından yargılan tutsaklara asker ve gardiyanlar saldırdı. Saldırıda 11 tutsak yaşamını yitirirken 24 tutsak da ağır şekilde yaralandı. Katliama yönelik saldırıda Erkan Hakan Perişan, Cemal Çam, Hakkı Tekin, Ahmet Çelik, Edip Dilekçi, Mehmet Nimet Çakmak, Rıdvan Bulut, Mehmet Kadri Gümüş, Kadri Demir, Mehmet Arslan ve Hakkı Tekin isimli tutsaklar yaşamlarını yitirdiler.
Bahanesi ne olursa olsun saldırı, katliam yapma hedefiyle gerçekleşti. Çünkü yaşamını yitiren tutsaklar vahşice katledilmişlerdi. Ağır yaralı 24 tutsak ise deyim yerindeyse ölümden dönen “şanslı” tutsaklardı.
Açık ve net olarak Diyarbakır Hapishanesi’nde gerçekleşen katliam yargıya taşındı. Maaşlı katillere ödülden farksız cezaların verildiği dava biri usulden, diğeri esastan olmak üzere iki kez Yargıtay’dan döndü. Dava 2017’deki son duruşmasında ise zaman aşımından düştü ve katiller beraat etti. Katliamcı devlet yargıda gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi.
Katliamların hesabını soracak ve sona erdirecek olan, işçi ve emekçilerin örgütlü gücüdür!
Hapishane katliamları Ocak 2017’de Ümraniye Hapishanesi’nde 4 tutsağın katledilmesiyle sürdü. 26 Eylül 1999’da Ulucanlar Hapishanesi’nde 10 devrimci ve komünist tutsak katledildi. 19 Aralık 2000’de ise 20 hapishanede toplam 28 tutsak katledildi.
Bugünse doğrudan katletmeye yönelik bir saldırı olmuyorsa bile, bütün hapishanelerde katletmekten çekinmeden tutsaklara saldırılıyor.
Sermaye devletinin hapishanelerdeki hiçbir saldırısı sadece tutsakları hedefleyen saldırı değildir. Öncelikli olarak tutsaklar olmakla birlikte saldırının esas hedefi işçiler, emekçiler ve Kürt halkıdır. Hapishaneler bu saldırının öncelikli cephesidir.
İşçi sınıfı ve emekçiler ile Kürt halkının hapishanelere yönelik saldırılara sessiz kalması, toplumsal mücadele dinamiklerine yönelik saldırıda dolaysız olarak sermaye devletinin elini güçlendiriyor. Oysa yalnız hapishanelerde gerçekleşenlerin değil, bütün katliamların gerçek anlamda hesabını soracak olan da yeni katliamların önüne geçecek olan da işçi ve emekçilerin örgütlü gücüdür.
H. Ortakçı