Hapishanelerde gerçekleşen katliamların temel nedenini 25 Eylül 1999’da ABD’ye giderken Ecevit özetlemişti: “İçeriye hakim olmadan dışarıya hakim olamayız.” Hapishanelerdeki her katliamın asıl hedefi dolaysız olarak dışarıdaki işçi ve emekçilerdir. Devrimci ve komünist tutsaklar sadece kendi onurlarını korumak için değil, öncelikle devrim davasını korumak için destansı direnişler gösterdiler. Bunun en çarpıcı örneği 26 Eylül 1999’daki Ulucanlar direnişidir. İlginç bir tesadüf olarak üç hapishane saldırısı Eylül ayında gerçekleşmiştir.
Buca katliamı: 21 Eylül 1995
Buca Hapishanesi’nde hapishane idaresi 1995 yılında bahanelerle hapishanede baskıyı arttırmıştı. Baskı ve keyfi uygulamalar üzerine DHKP-C davası tutsakları 18 Eylül’de sayım vermeme eylemine başladılar. Sayım vermeme eylemi başladıktan 1 gün sonra 19 Eylül’de hapishane idaresi arama yaptı.
21 Eylül’de de 94 DHKP-C davası tutsağının kaldığı 6. ve 7. koğuşlara saldırı düzenlendi. Katliamcılar saldırıda göz yaşartıcı bombalar, gaz bombaları, tazyikli su, demir çubuklar ve sopalar kullandı. Koğuşlarından çıkarılan tutsaklar hapishane maltasında oluşturulan “katliam koridoru” tarafından bayılana kadar darp edildiler.
Başsavcı ve hapishane savcısının bilgisi dahilinde yapıldığı iddia edilen ve bizzat jandarma komutanı yarbayın “öldürün” emriyle başlatılan Buca katliamında Yusuf Bağ (25), Turan Kılıç (37) ve Uğur Sarıaslan (24) katledildiler. 40 tutsak da ağır bir şekilde yaralandı.
Katliam sonrası saldırıya katılan hiç kimse yargılanmadı. “Deliller toplanamadı” gerekçesiyle dava düşürüldü.
Diyarbakır katliamı: 24 Eylül 1996
‘96 ölüm orucu ve süresiz açlık grevi direnişinin bitiminden kısa bir süre sonra, 24 Eylül 1996’da, Diyarbakır E Tipi Hapishanesi’nde, saat 14.00’te yüzlerce asker, polis ve özel harekat timi malta kapılarını açarak saldırıya geçti.
Tutsaklar “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” sloganlarını atarlarken, cop, demir ve çivili sopalar ve kalaslarla saldırıya uğradılar.
17, 18 ve 19. koğuşlarda bulunan 30 tutsak ve revirden dönen 3 tutsak 35. koğuşun önündeki ana koridorda öldüresiye darp edilmişti.
Hapishane özgülünde herhangi bir eylemlilik yokken, kirli savaşın hapishanelere yansıması olarak gerçekleştirilen saldırıda Nihat Çakmak, Rıdvan Bulut, Edip Dönekçi, Erkan Perişan, Hakkı Tekin, Ahmet Çelik, Mehmet Sabri Gümüş, Cemal Çam, Mehmet Batuye, Kadir Demir adlı 10 PKK davası tutsağı vahşice katledildi. 24 tutsak da yaralandı.
Açılan dava sonucunda 62 kamu görevlisine 5’er yıl hapis cezası verilirken, 20 kişiye beraat kararı verildi ve 7 kişi hakkındaki dava da zaman aşımı nedeniyle düşürüldü. Özcesi kirli savaşın hapishane yansıması yargı tarafından da onandı.
Ulucanlar katliamı: 26 Eylül 1999
Ulucanlar Hapishanesi’nde 40-50 kişilik 5. koğuşta her zaman en az 80-90 kişi kalıyordu. Tutsaklar uzun yıllar hapishane idaresinden yeni bir koğuş talep ettiler. Ne var ki bu son derece insani talepleri karşılanmadı. Bunun üzerine tutsaklar kendi çözümlerini üreterek 7. koğuşu işgal ettiler.
İşgal eylemi katil devletin Ulucanlar Hapishanesi’ne saldırısı için bahanesi oldu. 26 Eylül 1999 sabahı Ulucanlar Hapishanesi’ne bugün “FETÖ”den tutuklanan Ali Öz komutasındaki katiller sürüsü saldırıya geçti. Saldırıya geçiş bahaneleri koğuş işgali eylemine son vermek biçiminde gösterilse de asıl neden, başta da söylediğimiz gibi, dışarıdaki işçi ve emekçilere mesaj vermekti. Devlet emekçi kitlelere yönelik sosyal yıkım saldırılarını yaşama geçirme hedefiyle tutsaklara saldırıldı.
Bu vahşi saldırganlık karşısında tutsaklar destansı bir direniş sergilediler. Ulucanlar’da 26 Eylül 1999’da Habip Gül, Ümit Altıntaş, İsmet Kavaklıoğlu, Abuzer Çat, Önder Gençaslan, Ahmet Savran, Aziz Dönmez, Zafer Kırbıyık, Halil Türker ve Mahir Emsalsiz ölümsüzleştiler.
Sermayenin zindanlarında direnişleri ve ölümsüzlükleriyle devrim meşalesine dönüşenlerin karşısında saygıyla eğiliyoruz.