Tayyip Erdoğan’ın ekonomiden sorumlu bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı cuma günü uluslararası dev sıcak para fonlarının karşısına görücüye çıktılar. Aslında iki isim de sıcak para fonlarının, Londra ve New York finans piyasalarının çok iyi tanıdığı ve onların gözüne girmeyi çoktan başarmış isimler.
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, görevi devralmasından bu yana iki ay geçmiş olmasına rağmen, izleyeceği ekonomi programı hakkında suskunluğunu sürdürüyor. Şimdiye kadar yabancı sıcak para patronlarına şirin gözükmeyi hedefleyen birkaç Twitter mesajı dışında Türkiye’de kamuoyuna bir açıklama yapmadı. Ama izleyeceği ekonomi programını küresel sıcak para fonlarına, hem de kapalı kapılar ardında anlattı. İstanbul’da toplantının yapıldığı otelden bir gazeteci zorla çıkartıldı.
Şimşek daha önce Erdoğan’la Körfez ülkelerine yaptığı para bulma turunda da onlara izleyeceği ekonomi programını anlattığını bir Twitter mesajıyla itiraf etmişti.
İzleyecekleri ekonomi programını halktan gizlemeye çabalarken, onu öncelikle sıcak para fonlarının beğenisine sunmaları, Erdoğan rejiminin niyetlerinin ve programının ne kadar emekçi düşmanı olduğunun açık bir kanıtı. İstanbul’daki toplantıdan sızan ilk bilgiler küresel sıcak para fonlarının yapılanları yeterli görmediklerine ve daha fazla taviz beklediklerine işaret ediyor.
Sıcak para fonlarının ve yerli kapitalistlerin yararına hizmet ederek ülkenin döviz rezervlerini çarçur eden Erdoğan rejimi köşeye sıkışmış durumda. Erdoğan rejimi, küresel fonların istediği yeni adımları fazla gecikmeden atacaktır. Küresel sermayenin alabileceği varlıkların değerini iyice kelepir fiyata düşürecek ve kâr oranlarını iyice yükseltecek bu adımlar, emekçiler için daha fazla sömürü, daha fazla yoksulluk ve daha fazla baskı demek.
Seçimler sonrasında Hazine ve Maliye Bakanlığı’na Mehmet Şimşek’in, Merkez Bankası Başkanlığı’na Hafize Gaye Erkan’ın getirilmesinin ardından neoliberal ekonomi teorilerinden beslenen sözde muhalif ekonomist, akademisyen ve gazeteciler, pembe umutlar beslemeye ve yaymaya başladılar. Kamu bankalarının döviz satışına ara verilerek kurların yükseltilmesine izin verilmesi ve Merkez Bankası’nın sınırlı da olsa faiz artırarak işe başlaması bu çevrelerden gelen pembe yorumları artırdı.
Merkez Bankası Başkanı’nın Enflasyon Raporu sunumunda yılsonu enflasyon tahmininin yüzde 22,3’ten yüzde 58’e çıkartıldığını açıklaması “gerçeğe dönüş” olarak alkışlandı. Ardından Merkez Bankası başkan yardımcılıklarına “piyasa dostu” üç ekonomistin atanması, sözde muhalif neoliberal çevrede büyük bir mutluluk dalgası yarattı. Bu mutluluk dalgası, seçimi muhalefet kazansaydı onların da aynı politikayı uygulayacaklarının bir göstergesi.
Bir U dönüşü ile kur artışına izin verilmesi ve faiz artışının başlaması, bu çevrelerde Şimşek’in “Erdoğan’a rağmen” yaptığı bir şey olarak görülüyor. Bu yüzden “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyen, hatta “nas” açıklamasıyla konuyu dine bağlayan Erdoğan’ın Şimşek’i her an görevden alabileceği kaygısı taşıyorlar.
Oysa ekonomi politikasındaki bu U dönüşü, eski politikalar tıkandığı ve sürdürülemez hale geldiği için terk edilmek zorundaydı. Erdoğan’ın iktidarını sürdürebilmek için seçim odaklı olarak benimsediği bu politika işlevini yerine getirmiş ve artık politik olarak da miadını doldurmuştu. Liberal, neoliberal muhaliflerin inandığının tersine, U dönüşü ile girilen yol Erdoğan’ın da tercihi.
U dönüşü ile ekonomi uygulamalarında çok şey değişti ve değişmeye devam da edecek. Ama bu birbirine ters ekonomik uygulamaların değişmeyen, ortak bir yanı var: İkisi de emekçi düşmanıdır ve krizin yükünü emekçi sınıfların sırtına yıkarak sermayeye hizmet etmeyi amaçlamaktadır.
Seçimler sonrasında kurların kademeli olarak artmasının yolu açıldı. İki ayda yüzde 35’i bulan hızlı bir devalüasyon gerçekleşti. Kur artışı döviz getirecek yabancılar için Türkiye’yi ucuz bir ülke haline getirdi. Asıl önemlisi kur artışı Türkiye’de emeği daha da ucuz hale getirerek sömürüyü katmerlemeye hizmet etti.
Kur artışına paralel olarak enflasyon da hızlandı. Yükselen enflasyon emekçi sınıflar için yoksullaşma, sermaye sınıfı için kârların artması demek. Borsada işlem gören şirketlerin açıkladığı 6 aylık bilançolarda görülen fahiş kâr artış oranları bu gerçeğin en somut ifadesi.
Bunlara kısa süre içinde torba yasa ile Tayyip Erdoğan’a verilen yetkiyle KDV ve ÖTV oranlarındaki artış eklendi. Özellikle akaryakıttaki fahiş ÖTV artışı ile akaryakıt fiyatları uçuşa geçti. Akaryakıt fiyatlarının böylesine artması, anında her şeyin fiyatına yansımaya başladı. Böylece asgari ücrete yapılan zam daha emekçinin eline geçmeden erimiş oldu. Hızla artan hayat pahalılığı karşısında ücretlerdeki erime hızlanarak sürecek.
Halkın yediği ekmeğin bile KDV’si artarken Erdoğan rejimi şirketlerin kur korumalı mevduat (KKM) hesaplarından elde ettiği kazançlardaki vergi istisnasının süresini uzattı. Şirketlere KKM hesaplarını teminat göstererek çok düşük faizle kredi alarak, ikinci bir kanaldan daha kârlarına kâr ekleme imkânı sunuluyor.
Merkez Bankası Başkanı, açıkladığı enflasyon raporunda, enflasyonun bu aylarda hızla yükseleceğini ve yüksek enflasyonun 2025’te bile süreceğini ilan etti. Enflasyon raporunda yer alan bilgiler, ekonomi yönetiminin büyüme hızını uzun yıllar ortalamasında tutmaya çalışacağını gösteriyor. İktidarın bu planına göre emekçi halk yoksullaşır, emek ucuzlarken büyümenin sürecek olması, ekonomik büyümeden sermayenin aldığı payın artacağı, emekçilerin payının azalacağı ve sömürünün katlanacağı anlamına geliyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in, attığı Twitter mesajları ile her fırsatta yabancılara ücret artışlarının enflasyonun altında tutulacağı mesajı vermesi, Erdoğan iktidarının tüm bunları en azgın biçimiyle uygulamaya çalışacağının habercisi.