Merkez Bankası geçtiğimiz günlerde enflasyon raporunu yayınladı. Birçok açıdan “değerlendirmelerin” yapıldığı ve “öngörülerin” ifade edildiği raporda söylenenler artık gerçeklerin çuvala sığmadığını gösteriyor. AKP’nin yalan makinası TÜİK’in verilerine Merkez Bankası’nın çarpıtma analizleri eşlik ediyor. Ancak ekonomik yıkımın tablosunu çarpıtılmış rakamlar bile gizleyemiyor, her geçen gün derinleşen sorunlar giderek kendisini dayatıyor.
Raporda MB, yılsonu enflasyon tahminini %58’e çıkartmış bulunuyor. Bu oran bile yüksekken bilimsel temeller göre hesaplanan enflasyonun bu oranın en az üç katı olacağı yönünde.
Raporda asgari ücret üzerinden de kimi veriler yer alıyor. MB’nin veri analizinin ne kadar gerçekçi olduğu tartışma konusu iken, söylenenler yine de sefalet ücretinin milyonların yaşamını belirlediğini ortaya koyuyor.
Raporda, tarım dışı sektörlerde asgari ücret ve asgari ücretin altında çalışanların oranı %43,1 olarak ifade ediliyor. Bunun kendisi tarım dışı yani sanayi, inşaat ve hizmet sektöründe çalışan milyonlarca işçinin asgari ücret ve asgari ücretin altında kalan ücretlerle yaşam mücadelesi verdiğinin itirafıdır.
Raporda sanayide %50,4, inşaatta %71,4, hizmet sektöründe ise %37,9 oranlarında asgari ücret ve altında çalışan işçi olduğu söyleniyor. Sanayi’de asgari ücretin biraz üstü değerlendirme kapsamına girmediği için oranın çok yüksek olduğunu, küçük bir işçi bölüğü dışında neredeyse herkesin asgari ücret veya birkaç yüz lira üstünde maaşla geçindiğini biliyoruz. Ülkenin en büyük işkolu olan hizmet sektöründe ise oranların düşüklüğü yanıltıcı olmamalı. Kamu ve finans dışında bu oran yine aynı raporun ifade ettiğine göre %73 civarında.
Temmuz ayında yapılan göstermelik zam daha işçilerin cebine girmeden, asgari ücret yine açlık sınırının altında kaldı. AKP gericiliği bir yandan ekonomik iflas tablosunun tüm faturasını işçi ve emekçilere çıkartırken, açlık sınırının altında kalan ücretlerle yaşamak ve çalışmak toplumun tamamına dayatılan bir zorbalık haline geldi. Ülke nüfusunun yarısı açlık, yoksulluk ve sefalet içerisinde bir yaşam sürüyor. Yıllardır sermayeye kazandıran, ülkenin tüm değerlerini, şu sıralar Akbelen’de olduğu gibi ağacını, taşını, toprağını asalak kapitalistlerin yağmasına açan saray rejimi, istikrarlı bir saldırı politikasıyla ucuz işçiliği kanıksatmaya çalışıyor.
Bu kabul edilemez! Önünde bir engel görmediğinde arsızlığını artıran, saldırılarını yoğunlaştıran, sefaleti ve ağır çalışma koşullarını rutinleştiren AKP gericiliğine dur denmeli. Milyonlarca işçi ve emekçi emeğine, alınterine, geleceğine kast eden bu sömürücü ve yağmacı zihniyete karşı örgütlenmeli ve mücadelesini güçlendirmelidir. Zira, bir bütün olarak toplumu bunaltan boğucu atmosfer işçi sınıfı önderliğinde toplumsal bir mücadele ile dağıtılabilir.