Emperyalist savaş aygıtı NATO, 2011’de 7 ay boyunca Libya’yı bombalayarak Kaddafi yönetimini devirebilmişti. İzmir’deki komuta merkezinden yönetilen saldırıyla yakılıp-yıkılan Libya savaş ağası oluşumlarının eline bırakıldı. O günden bu yana Libya’nın doğal zenginliklerini gasp etme dalaşı devam ediyor.
Bölgemizde savaş kışkırtıcılığı ve saldırganlığın başını çeken Türk sermaye devleti Libya'nın doğal zenginliklerinin yağmasından büyük bir pay koparabilmek için Trablus’taki Fayiz Serrac'ın kukla hükümetini destekliyor. General Halife Hafter komutasındaki güçler kukla hükümeti yıkmak üzereyken, Türk ordusu savaşa dahil olarak Serrac’ı kurtardı. Libya'da üslenen Türk askeri savaşın dolaysız tarafı haline geldi. Trump'ın da son aylarda ağırlığını Serrac hükümetinden yana koyması saray rejimini daha çok pervasızlaştırdı.
Halen Libya’nın %80’ini kontrol eden Halife Hafter'i Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Rusya ve Fransa destekliyor. Hem Serrac hem Hafter dış güçlerin desteğine dayanıyor. Ancak hiçbir ülke Türkiye gibi ordusuyla savaşın içine dalmış değil. AKP-MHP rejiminin Trablus’a aralarında bakanların ve MİT şefini de bulunduğu kalabalık bir heyet göndermesi, Kahire’de alarm zillerinin çalmasına sebep oldu. AKP’li bakanın Kaddafi’nin de memleketi olan Sirte’nin işgal edileceğini ilan etmesi üzerine, Mısır da Sirte’yi “kırmızı çizgi” ilan etti.
Türk devleti Libya’ya askeri birlik gönderme gerekçesini Fayiz Serrac hükümetiyle yaptıkları anlaşma ve Serrac'ın davetine dayandırıyor. Halife Hafter'in saldırıları karşısında panikleyen Serrac, kukla hükümetini korumak uğruna Libya'nın doğalgaz ve petrolünden pay dağıtma vaadiyle Türk ordusuna Trablus’un kapılarını açtı. Serrac’ın ülkenin kapılarını işgalci güçlere açmasının hiçbir meşruiyeti yoktur. Dolayısıyla Türk sermaye devletinin Libya'yı yağmalamasının da hiçbir ahlaki, siyasi veya uluslararası burjuva hukuk bakımından meşru gerekçesi yoktur. Türk askerleri Libya'da işgalci güç konumundadır.
Türk devletinin verdiği destekle etki alanlarını genişleten Serrac hükümetinin ilk ziyaretçileri AKP-MHP rejiminin bakanları oldu. 17 Haziran günü Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan’ın Trablus’a ani ziyarette bulundu. Serrac hükümeti ile sadece savaşı değil, başta elektrik olmak üzere enerji işbirliği, finans ve müteahhitlik konularını da görüştüler.
Akar: “Buradayız ve sonuna kadar da burada olmaya devam edeceğiz”
Aradan iki hafta geçmeden bu defa sarayın savaş Bakanı Hulusi Akar Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler'i de yanına alarak Libya'ya gitti. İşgalci ordu komutanı edasıyla Libya'da bulunan Türk askerlerine vaaz veren H. Akar şöyle dedi: "Mehmetçik, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın direktifleri doğrultusunda karada, denizde ve havada önemli faaliyetleri yerine getirmeye devam ediyor(…) Burada atalarımıza yaraşır şekilde yapmamız gereken ne varsa, uluslararası hukuk, adalet neyi gerektiriyorsa bu manada buradayız ve sonuna kadar da burada olmaya devam edeceğiz…” İşgalci-ilhakçı politikanın Libya'da da uygulanacağını ilan eden AKP’li bakan, aç tavuğun kendini darı ambarında hissetmesi misali, yağmalayacakları zenginliklerin hayallerini kuruyor. Sirte’yi ele geçirmek için savaşı tırmandırma tehditleri de bunun içindir. Zira Sirte “petrol hilali” diye anılan bölgede yer alıyor.
Yağma ve diyet ödemeleri başlıyor
Yapılan görüşme ve anlaşmaları, Serrac'ın diyet ödemeleri takip etti. El-Arabiya Net’in iddiasına göre döviz krizi içerisinde bulunan Merkez Bankası’na, Türk lirasını desteklemek için Libya Merkez Bankası Başkanı El-Siddiq El-Kabir 4 yıllığına 8 milyar dolar yatırdığını bildirdi. Enerji şirketlerinden Karadeniz Holding ise Libya'ya yüzer elektrik santrali (powership) göndermek için görüşmeler yürüttüğünü açıkladı. Ticaret Bakanlığı yaptığı açıklamada Karadeniz Holding Karpowership'in yanı sıra Çalık Enerji ve Aksa Enerji'den de Libya'daki mevcut elektrik sorununun çözümü için proje önerileri sunmasını istedi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ise, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada Türkiye'nin Libya'daki petrol arama faaliyetlerinin devam edeceğini belirtti. Libya'nın kaliteli petrolü ne kadar iştah kabartıcı olsa da işler akbabaların umduğu gibi gitmeyebilir. Zira Libya'daki en önemli petrol rafinerilerinin bulunduğu doğu bölgeleri, bir diğer savaş ağasının, Halife Hafter'in Libya Ulusal Ordusu’nun kontrolünde bulunuyor ve petrol üretimini Ocak ayından beri bloke ediyor.
Sırada aç kurtlar gibi salyalar akıtarak bekleyen Müteahhitler de var. Paranın baştan çıkartıcı şehvetiyle kendinden geçercesine konuşan Müteahhitler Birliği başkanı Mithat Yenigün, "Bu saatten sonra çok büyük iş çıkacak... Tahmin ediyorum en az 50 milyar dolar olur… Biz hazırız Libya’ya gitmeye. Hem gönüllü gideriz, hem de istekli gideriz ve iyi de çalışırız. En iyi biz biliyoruz orayı" diyor. İşte akbabaların enkaza dönüştürülen Libya manzarası karşısında gösterdikleri kadirşinas dostlukları budur! 'Kurt dumanlı günü sever' sözü boşuna söylenmemiş.
Libya akbabalar elinde can çekişiyor
Türk sermaye devleti ve onun diktatörünün Libya’da izlediği işgalci politikanın geleceği belirsiz. ABD'nin gaz vermesine rağmen bölgedeki güçler dengesi, Libya’nın Türkiye için bir bataklığa dönüşme ihtimalini yükseltiyor.
ABD emperyalizminin, kimilerinin iddia ettiği gibi, bölgeyi terk etme niyeti yok. Dikkatini esas olarak pasifiklere çeviren ABD emperyalizmi, Türkiye’yi Ortadoğu’da tetikçi olarak kullanıyor. İdlib’de olduğu gibi, Libya’da da Türk ordusunun savaşı sürdürmesi için, Ankara’daki işbirlikçilerine gaz veriyor.
Almanya'nın Stuttgart kentinde bulunan ABD Afrika Komutanlığı başkanı General Stephen Townsend, Rusya'nın Libya'daki çatışmalı durumu lehine çevirerek Akdeniz’e daha fazla erişme çabasından rahatsız olduklarını söyledi. "Rusya'nın, uzun süredir devam eden Libya müdahalesinin tamamını reddediyoruz." diyen Amerikalı General Libya’da Rusya’nın önünü kesmesi için Türk devletine gaz veriyor. NATO şefinin Libya’da Türkiye’ye ‘destek’ ilan etmesi de aynı amacı taşıyor.
ABD'nin ilgisinin Asya-Pasifik bölgesine kaymasının fırsat olacağını varsayan saray rejimi, bu hesapla Amerikan gazıyla savaşlara dalıyor. 29 Nisan’da Trump’a bir mektup yazan T. Erdoğan “Suriye ve Libya başta olmak üzere, bölgemizdeki son gelişmeler, Türk-ABD ittifakının ve işbirliğinin en güçlü şekilde sürdürülmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir.”, 8 Haziran’da Trump’la yaptığı telefon görüşmesinde ise, “Libya konusunda ABD-Türkiye arasında süreçle ilgili yeni bir dönem başlayabilir. Yaptığımız görüşmede bazı mutabakatlarımız oldu” demişti. Nitekim AKP-MHP iktidarının Libya’da pervasızca savaşa dalması, ABD’nin gaz vermesinden sonra belirgin bir hal aldı.
ABD'nin son zamanlarda Libya konusunda daha aktif olmaya başladığını dile getiren M. Çavuşoğlu ise, “Sayın Cumhurbaşkanımız, Türkiye ve ABD olarak birlikte çalışmamızı önerdi. Sayın Trump da buna olumlu baktı ve bizim düzeyimizde yani dışişleri, savunma bakanları düzeyinde, istihbaratlar düzeyinde birlikte çalışma talimatı aldık. Şimdi teknik düzeyde arkadaşlarımız görüşüyor. Burada ortak hareket etmemiz, bölgenin istikrarı ve Libya'nın geleceği bakımından da önemlidir.” açıklamasında bulunarak, ABD'nin taşeronu olarak çalışmaya her zamankinden daha istekli olduklarını efendilerine bildirmişti.
Özelikle Kürt sorununda ABD emperyalizmiyle ters düşen Türk sermaye devleti, (ABD'ye karşı şantajcılığı da içeren) taktiksel planda Rusya'ya yakınlaşsa da kıblesi hep Washington oldu. Nitekim Libya işgalinde yaşanan ABD-Türkiye yakınlaşması hızla ilk ‘meyvelerini’ verdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Savunma Bakanı Sergey Şoygu Ankara'ya yapacakları ziyareti son anda iptal ettiler. Rus heyetini taşıyan uçak havada rotasını Rusya'ya çevirdi.
Tam o esnada sahneye çıkan ABD Afrika Komutanlığı başkanı General Stephen Townsend, “ABD, Rusya’nın uzun süredir devam eden Libya çatışmasına müdahalesinin tamamını reddetti…14 MiG-29 ve birkaç Su-24 savaş uçağının Suriye üzerinden Libya'ya uçtuğu söyleniyor. Artık inkârı yok” diyerek de Rusya'yı hedef aldı. Yani ABD Ankara’daki işbirlikçilerine gaz verirken, Rusya’yı hedef alan açıklamalar yaparak, Türkiye-Rusya gerilimini körüklüyor.
Türk sermaye devleti ve diktatörünün Suriye, Libya ve Irak’ta izlediği saldırgan politikanın arkasında ABD emperyalizmi olsa da, iddia ettikleri gibi kazanılmış bir “zafer”den söz edilemez. Tersine, bu bölgelerin Türkiye için bir bataklık haline gelme ihtimali yüksektir.
Bölgede yeniden statükonun kurulabilmesi için sürmekte olan çatışmada bir tarafın kazanması, emperyalist güçler arasında bir uzlaşmanın sağlanması ya da üçüncü bir yol olarak bölge halklarının devrimci atılımının ortaya çıkması lazım. Ancak her üç ihtimal de şimdilik uzak görünüyor. Bu ise, bölgesel barışın sağlanmasından çok bölgesel savaşların yayılma tehlikesinin gündemde olduğunu gösteriyor.
***
ABD emperyalizminin bölgedeki önemli dayanaklarından biri olan Mısır’ın darbeci generali Sisi, askerleri selamlama töreninde yaptığı konuşmada, “Sirte ve Cufra kırmızı çizgidir. Libya’yı Libyalılardan başkası savunmayacaktır. Yardım etmeye ve destek vermeye hazırız” diyerek Libya'da askeri güçleriyle bulunabileceklerini söyledi. Mısır, Türk ordusunun Libya’daki işgalini “ulusal güvenlik” sorunu olarak kabul ediyor. Nitekim son gün günlerde “Türkiye-Mısır savaşır mı” tartışmaları başlatıldı.
Yalnız bu kadar da değil. Türk sermaye devletinin Libya'da alan tutarak Trablus ve çevresini kontrol etme girişimi, ABD desteğine rağmen kolay değil. Zira bu hamle, Libya'nın doğal kaynaklarının yanı sıra çok daha büyük emperyalist hedefleri olan NATO ortakları tarafından da kabul görmedi.
Trablus'ta gerçekleştirilen görüşmelere kuşkuyla yaklaşan -Serrac’ın bir diğer destekçisi- İtalya'nın kaygılarını gidermek için Roma’ya giden M. Çavuşoğlu, Di Maio'ya bilgi verdiğini belirterek Libya konusunda "Bundan sonraki ikili, üçlü ve diğer platformlardaki çabalarımızda İtalya'yı birlikte görmek istiyoruz" dedi. AKP’li bakan, Libya soygununda İtalya'ya ortak olmayı önerdiğini açıkladı. Ancak M. Çavuşoğlu’nun bu ‘cömertliği’ İtalya tarafından geri çevrildi.
Asıl gümbürtü, NATO içerisinde müttefik olan Fransa ile Türk sermaye devleti arasında koptu. Fransa’nın politikalarından rahatsızlık duyan ABD Ankara’daki uşaklarından yana tutum aldı, Fransa'nın Türk devletiyle Akdeniz’de yaşadığı sorunların NATO tarafından soruşturulması için yaptığı başvurunun Türk sermaye devleti lehine sonuçlanması ABD sayesinde oldu. NATO soruşturmasında Amerikan desteğine yaslanan saray rejimi güya Fransa'ya “dersini verdi.” Yandaş medya bunu “zafer” diye pazarlasa da, ortada Amerikan uşaklığının bir “ödülü” var. Yayılmacı heveslerinin yanı sıra ABD için de tetikçilik yapan saray rejimi tüm bölge halkları için ciddi bir tehdit oluşturmaya başladı.
***
Ocak ayında Berlin’de Uluslararası Libya konferansı organize eden Almanya, uygulanmayacağı belli olan bir ateşkes kararı aldırdı. Bu hamleyle bölgeye olan ilgisini gösteren Alman emperyalizmi, ‘uzlaştırıcı’ rolüyle yağmadan pay almak için sahnede yerini aldı. Nitekim bir militarizm gösterisi olan Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Wolfgang Ischinger, Berlin Konferansı’nın önemli olduğunu ancak “güç diliyle” desteklenmeyen arabuluculuğun sonucunun hemen hemen sıfır olduğunu söyledi. Çatışmada faal olan Rusya, Türkiye ve Mısır gibi güçlerin Almanya ve partnerlerinin çağrılarını dikkate almadığını savunan W. Ischinger, “bu ülkeler askeri yolla konuşanları önemsiyor” dedi. Münih Konferansı şefi, “Avrupa Birliği'nin çıkarlarını dışarıda korumak için ‘güç diliyle’ konuşmayı öğrenmesi gerekiyor. Bunun önkoşulu ise Almanya'nın güç diliyle konuşmayı öğrenmesidir.” diyerek AB’ye yol gösteriyor.
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in partisi CDU'nun etkili isimlerinden biri olan Hristiyan Demokratların dış politika sözcüsü Jürgen Hardt da, Türkiye’nin Libya politikalarını eleştirdi. Fransa ile Türkiye arasında Akdeniz’de yaşanan gerilimi hatırlatan CDU sözcüsü, “Türkiye’nin Berlin’deki Libya Konferansı’nda uzlaşılanın aksine, Serrac hükümetini, sadece siyaseten değil, silahlarla da desteklemesinden ötürü hayal kırıklığına uğradığını” söyledi.
Sonuç olarak Suriye, Irak ve Libya savaşı daha çok iç içe geçerek devam ederken, Serrac hükümetinin 'bekası' karşılığında verdiği vaatler ve ABD emperyalizminin desteğine dayalı hesaplar yapmak ülke ve bölge halkları için çok daha büyük felaketlere yol açacaktır. İçerde sıkışan ve dış politikada yalnızlaşan AKP-MHP koalisyonu, saltanatlarının bekası için halklara karşı daha ağır suçlar işlemekten geri durmayacaktır.