Deprem değil ‘sermayenin demir yumruğu’ öldürüyor

Deprem için önlem almayı ceset torbası hazırlamak sınırlarında gören saray rejimi, yıkımla birlikte TOKİ için ortaya çıkacak imkanların da hesabını yapıyor. Bu zihniyetin durduk yerde değişmesi olası değil. İstanbul depremine hazırlanmak yerine Kanal İstanbul diye yeni felaketlere davetiye çıkaran bir projeyle iştigal etmeleri, onlar için ranttan daha önemli bir şeyin olmadığını ayan beyan ortaya koyuyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 27 Ocak 2020
  • 21:27

Sermayenin vurucu gücü AKP-saray rejimi, Elazığ depremiyle bir kez daha suçüstü yakalandı. Bundan dolayı hem AKP şefi hem medyadaki beslemeleri, yağma hakkında soru soranlara ateş püskürüyor. Şirazesinden çıkan saray borazanı medyaya göre, insanları pervasızca toplu ölüme süren kendileri “iyi insanlar”; ‘deprem vergisi’ adı altında topladıkları on milyarların nereye gittiğini soranlar ise “kötü insanlar.”

2002’den beri ‘yağma-rant-adam kayırma’ düzenini tahkim edenler, bu sürede el koydukları serveti sömürücü kapitalist sınıflara sundukları hizmetin mükafatı saydılar. Oysa kapitalistlerin kasaları da, saray rejiminin hazineleri de emekçilerin acımasızca sömürülmesi sayesinde dolduruldu. Vahşi sömürü çarkı, bu yıllar boyunca yağma düzeniyle pekiştirildi.

Her şey rantçı saray rejiminin bekası için

Her alanda tetikçi-trol besleyen bir rejim, bütçeden aldığı payla yetinemez. Hem iktidarın nimetlerinden yararlanmak hem ülkenin zenginliklerini yağmalamak hem vergi adı altında emekçileri soymak zorundadır. Çünkü böyle bir rejimin çarkları başka türlü döndürülemez. Özelleştirme adı altında on yılların birikimi kapitalistlerle rejimin efendileri arasında bölüşüldü. İşsizlik fonu defalarca yağmalandı. 17 Ağustos 1999 Marmara depremini bahane ederek Özel İletişim Vergisi (ÖİV) adı altında emekçilerin sırtından toplanan on milyarlarca lira iç edildi.

Bu kadarı, büyük servetleri hovardaca harcayan bir rejime yetmedi. Bundan dolayı İstanbul için belirlenen Deprem Toplanma Alanları AVM ya da gökdelenlerle dolduruldu. Böylece deprem için belirlenen toplanma merkezleri de birer rant kaynağına çevrildi. Bu devasa servetlere el koyan AKP-saray rejimi, depreme karşı hiçbir önlem almadı. Büyük felaketlere gebe İstanbul depremi için bir ön hazırlık yapmadıkları gibi, üç ay önce Elazığ depremi konusunda uyarı yapan bilim insanlarını da dikkate almadılar.

Bu kadar pervasızlık, ancak çöküşe giden rejimlerin davranış biçimi olabilir. Tek adama dayalı rejimin bekası için her şeyi göze alan T. Erdoğan AKP’si ne yıkımı engelleyecek ne insan hayatını koruyacak bir önlem aldı. Göründüğü kadarıyla halen de bu konuda kılını kıpırdatmaya niyetli değil. Zira depremzedeler hayatta kalma mücadelesi verirken, faşist zihniyet HDP’li belediyelerin yardım araçlarının Elazığ’a girmesini engellemekle iştigal ediyor.

Yıkımlardan rant devşiren zihniyet

Deprem gerekçesiyle toplanan paranın 60 milyar lirayı aştığına kimse itiraz etmiyor. Sorun bu paranın kimler tarafından ne için, nerede çarçur edildiğidir. Bu sorular AKP şefini çileden çıkartıyormuş. Böyle soruların sorulması suça ayna tuttuğu için hem büyük şef hem medyadaki beslemeler, yağmanın üstünü örtme telaşına kapılmış görünüyorlar. Oysa yağmaladıkları bu servetle önlem alınmış olsaydı ne bu yıkımlar ne bu toplu ölümler olurdu.

Suçüstü yakalanmış olmalarına rağmen evleri yıkılan ya da kullanılamaz hale gelen kişilere 30 bin lira faizsiz kredi vereceklerini söylüyorlar. Yıkılan alanların imarı için TOKİ şimdiden el ovuşturuyor olmalı. Önlem almak yerine on milyarlarca lirayı iç edenler, suçlarının hesabını vermek yerine tehditlerle rejimi eleştiren sesleri bastırmaya çalışıyorlar.

Yıkımlardan-ölümlerden birinci dereceden sorumlu olan AKP şefi, “Depremi engelleyecek bir araç mı var?” diye pişkince soruyor. Oysa meselenin depremi engellemek olmadığını o da biliyor. İç ettikleri 60 milyarın bir kısmıyla deprem değil ama yıkımlar-ölümler önlenebilirdi.

Yeni kıyımları önlemek için…

Deprem için önlem almayı ceset torbası hazırlamak sınırlarında gören saray rejimi, yıkımla birlikte TOKİ için ortaya çıkacak imkanların da hesabını yapıyor. Bu zihniyetin durduk yerde değişmesi olası değil. İstanbul depremine hazırlanmak yerine Kanal İstanbul diye yeni felaketlere davetiye çıkaran bir projeyle iştigal etmeleri, onlar için ranttan daha önemli bir şeyin olmadığını ayan beyan ortaya koyuyor. Bu gidişatı tersine çevirmenin tek yolu işçi sınıfıyla emekçilerin yanı sıra yıkımların bedelini ödeyen tüm toplum kesimlerinin mücadele etmesidir. Zira ciddi bir toplumsal basınç altında kalmadıkları sürece saray rejiminin politika değiştirmesi söz konusu bile olmayacaktır.