İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan’ın övünerek açıkladığı 500 büyük sanayi kuruluşu raporu sonuçları, aslında sermaye sınıfının vahşi sömürüsünün bir belgesi. 2020 yılı en büyük sanayi kuruluşları araştırması, gerici-faşist Erdoğan iktidarının Covid-19 salgınıyla ilgili politikalarının nasıl da sermaye sınıfına hizmet ettiğini, kapitalistlerin Covid-19 salgınını nasıl “fırsata çevirdiğini” gözler önüne seriyor.
İSO bu araştırmayı 53 yıldır yapıyor. Türkiye çapında en büyük sanayi kuruluşlarını belirleyen bu çalışma, kendi alanındaki en etkili ve kabul görmüş bir araştırma özelliğini taşıyor. Türkiye çapında tüm sanayi kuruluşlarını kapsayan araştırmada sanayi kuruluşları üretimden yaptıkları yıllık satış gelirlerine göre sıralanıyor. Bu sıralamanın sonuçları en büyük birinci 500 sanayi kuruluşu ve en büyük ikinci 500 sanayi kuruluşu olarak iki liste şeklinde açıklanıyor. Raporda sanayi kuruluşlarının üretimden satışlarının yanısıra, toplam ciro, kâr, ihracat, istihdam, borçlar, aktif büyüklüğü, özvarlıklar, ücret ödemeleri, yabancı sermaye oranı gibi bir dizi başka veri de yer alıyor. İSO’nun araştırması bu haliyle, Türkiye’nin sanayi devlerinin yıllık performanslarının karnesini ve karakterini de sergilemiş oluyor.
Birinci 500 ve ikinci 500 büyük sanayi kuruluşu araştırmalarının her ikisinin de ortak bir sonucu var. Her iki grupta da enflasyondan daha düşük artış gösteren tek kalem toplam ücret ödemeleri ile çalışan başına ortalama ücret. Her iki grupta da en yüksek artış gösteren kalem ise kârlar.
Raporun sonuçlarına göre, 2020 yılında en büyük birinci 500 sanayi kuruluşunun kârları bir önceki yıla göre yüzde 50.1 arttı. Buna karşın en büyük birinci 500 sanayi kuruluşunun toplam ücret ödemeleri yüzde 14.4, çalışan başına ortalama ücret miktarı ise sadece yüzde 11.2 arttı. En büyük ikinci 500 sanayi kuruluşunda ücret artışı ile kâr artışı arasındaki uçurum daha vahim bir hal alıyor. Toplam ücret ödemelerindeki artış yüzde 10.6’ya inerken çalışan başına ücret artışı sadece yüzde 5.8 ile yüzde 14.6 olan enflasyonun neredeyse üçte biri düzeyine düşüyor. Bunun doğal bir sonucu olarak da en büyük ikinci 500 büyük sanayi kuruluşunun kârlarındaki artış yüzde 90.2’ye fırlıyor.
En büyük sanayi kuruluşlarının toplu bilançosunu yansıtan verileri incelediğimizde, İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın övünerek açıkladığı ve büyük başarı olarak gösterdiği yüksek kâr artışının, aslında sadece yüksek sömürü artışından kaynaklandığı ortaya çıkıyor.
Örneğin üretim ve satış gelirlerinde böylesine yüksek bir kâr sağlayacak bir artış yok. En büyük birinci 500 sanayi kuruluşunun üretimlerinden yaptıkları satış gelirleri yüzde 15.3, üretimleri dışındaki ticari satışları da dahil net satış gelirleri ise yüzde 15.9 artmış. Enflasyonun yüzde 14.6 olduğunu dikkate alırsak en büyük birinci 500 sanayi kuruluşunun üretimi de satışları da aslında yerinde saymış.
En büyük ikinci 500 sanayi kuruluşunun üretimden satışlarındaki artış yüzde 21.7, net satışlarındaki artış ise yüzde 23.2 düzeyinde. Bu grubun satış gelirlerindeki artış da enflasyonun sadece biraz üzerinde. Bu artış oranı, kârlardaki yüzde 90.2’lik sıçramayı açıklayacak düzeyde değil.
Gelirler tarafında ihracat cephesinde de sanayi devleri açısından kötü bir performans var. En büyük birinci 500 sanayi kuruluşunun ihracatı yüzde 12.8 gibi sert bir düşüş göstermiş. İkinci 500’ün ihracatında ise sadece yüzde 1.17’lik bir artış var.
Özetle sanayi devlerinin gelir kalemlerinde hiç de bir başarı gözükmüyor.
Giderler cephesinde finansman giderleri kaleminde baktığımızda durum şöyle: En büyük birinci 500 sanayi kuruluşunun finansman giderlerinde yüzde 39.2, ikinci 500 sanayi kuruluşunun finansman giderlerinde ise yüzde 17.3 artış var. Erdoğan iktidarının başta kamu bankaları olmak üzere bol kepçe düşük faizli kredi pompalama politikasından özellikle ikinci 500 büyük sanayi kuruluşu fazlasıyla yararlanmış gözüküyor. Birinci 500’ün finansman giderlerindeki artışın daha yüksek olması ise bu grubun döviz borçlarının yüksek olmasının bir sonucu. Kur artışı döviz borcu yüksek olan birinci 500’deki sanayi kuruluşlarının finansman giderlerinin daha hızlı artmasına yol açmış.
Buna rağmen en büyük birinci 500’deki sanayi kuruluşlarının kambiyo, yani kur zararı yok. Tersine net kambiyo kârlarında yüzde 36’lık bir artış var. Birinci 500’deki sanayi kuruluşlarının ihracatlarında yüzde 12.8’lik bir düşüş olduğunu hatırlarsak, kur artışı karşısında kambiyo zararı yerine kâr artışının nasıl olduğu bir soru işareti. Bu soru işaretinin yanıtı da, damat bakan Berat Albayrak döneminde Merkez Bankası’nın 128 milyar dolar döviz rezervi eritilirken büyük sermaye gruplarına düşük kurdan yapılan döviz satışları. Büyük sermaye grupları Erdoğan yönetiminin kamu bankalarından pompaladığı düşük faizle kredileri alarak, Merkez Bankası’nın düşük kurdan sattığı dövizleri alarak hem döviz borçlarını daha düşük maliyetle finanse ettiler, hem de ihracatlarındaki düşüşe rağmen kasalarındaki döviz varlıklarını ucuz yoldan artırarak kur artışından kârlarına havadan kâr eklediler.
Erdoğan yönetiminin faizleri suni olarak düşük tutma politikasına rağmen sanayi devlerinin finansman giderleri de enflasyon artışının üzerinde bir artış göstermiş durumda. Erdoğan iktidarının faiz ve kur politikaları, büyük sermayenin finansman yükünü ciddi ölçüde azaltarak, bu faturanın büyük sermayenin üzerinden alınarak orta ve uzun vadede tüm halkın sırtına yıkılmasına hizmet etti. Buna rağmen yüksek borçluluk oranları nedeniyle finansman giderlerindeki artış da enflasyonun üzerine çıktı.
Bu durumda sanayi devlerinin kârlarında gerçekleşen, enflasyonu kat kat aşan artışın tek kaynağının ücretlerin enflasyona ezdirilmesi olduğu açıkça ortaya çıkıyor. En büyük birinci 500 sanayi kuruluşunun kâr artışının enflasyonun 3.4 katını bulması, çalışan başına ücret ödemelerindeki artışın yüzde 11.2 ile enflasyonun 3.4 puan altında kalması sayesinde gerçekleşti. En büyük ikinci 500 sanayi kuruluşunun kârlarının enflasyonun 6.2 katı gibi fahiş bir hızla artabilmesi, çalışan başına ücret artışının sadece yüzde 5.8 ile enflasyonun tam 8.8 puan altında kalması sayesinde gerçekleşti.
Emekçilerin karşı karşıya kaldıkları bu sömürü artışının Covid-19 salgını koşullarında yaşanması, kapitalizmin ve sermayenin vahşi yüzünü bir kez daha ortaya koydu. Sermayenin kârlarındaki bu yüksek artışın karşı cephesinde sadece düşük ücretlerle artan sömürü yok. Salgın koşullarında ücretlerin ödenmemesi, ücretsiz izin, kod 29 silahını kullanarak keyfi işten çıkarmalarla işçilerin açlığa mahkûm edilmesi var. Bir yandan daha az kişiyle daha fazla üretim zorlanırken diğer yandan emekçilerin işyerlerinde yeterli sağlık önlemleri olmadan çalışmak zorunda bırakılması, testi pozitif çıkanların dahi durumu gizlenerek çalışmaya zorlanıp hem kendisinin hem arkadaşlarının hayatının tehlikeye atılması, onbinlerce işçinin sağlığını kaybetmesi, binlercesinin hayatını kaybetmesine yol açan bir vahşet var.