Son bir buçuk yıla damgasını vuran korona pandemisi, dünyada genelinde etkisini sürdürüyor. Türkiye’de 1 Temmuz itibariyle alınan kısmi önlemlerin dahi rafa kaldırılması sonucunda bugünlerde vaka sayıları 25 bine dayanmış, günlük ölüm sayısı tekrar üç haneli rakama dönmüş bulunuyor. Son dönemde birçok dünya ülkesini kasıp kavuran ve Türkiye’yi de etkisi altına alan delta varyantı, bilim insanlarının ifadesine göre şimdiye kadar görünen en tehlikeli varyanttır. Buna rağmen ülkede korona gibi bir sorun yokmuş gibi davranan gerici-faşist iktidar, toplum sağlığını riske atmaya devam ediyor. Bulaş hızı diğer varyantlara göre daha çok olan delta varyantı, rejimin umursamaz tavrıyla da birleşince toplum için felaket günlerinin kapıya dayanması kaçınılmaz oluyor.
Pandemi sürecini eline yüzüne bulaştıran AKP-MHP koalisyonu, işçi ve emekçileri pandemiyle baş başa bırakmakla kalmamış, onları ekonomik olarak da yıkıma uğratmıştır. Pandemide alınan bütün önlemler sermayedarların pandemiden etkilememesini sağlamak ve kâr oranlarını artırmak için teşvikler yağdırmaktan ibaret kalmıştır. İşçi ve emekçilerin payına düşen ise işsizlik, açlık ve sefalet girdabında, kabus dolu günler yaşamak olmuştur. Sırf görüntüyü kurtarmak için açıklanan ve insan aklıyla alay eder türden “önlemler” nedeniyle toplum pandemi süreci boyunca cinnet yaşayacak duruma getirilmiştir.
Toplumsal bağışıklığın kazanması için aşılamanın gerekli olduğu pandemide, Türkiye’de ilk zamanlar aşılama kaplumbağa hızıyla ilerliyordu. Aşının patent hakkını kaldırmayan kapitalist şirketler, aşının yoksul ülkelere ulaşmasına engel teşkil ediyorken, Türkiye’de ilk olarak saray çevresi ve burjuvalar aşılandılar. Pandeminin bütün sıkıntısını omuzlarında hisseden işçi ve emekçiler uzun bir süre aşıya erişemediler. Son aylarda aşıda yaş grubunun düşmesi ve ulaşılır olmasına rağmen aşılamada istenilen düzey hala yakalanamadı. Bulaş zincirini kırmak için nüfusun %75-80’inin aşılanması gerekirken, şimdiye kadar iki doz aşı yapılanların oranı %30’u ancak buldu.
Gerici-faşist iktidar pandeminin başından itibaren gerçekleri gizlediği için toplumda güvensizlik meydana gelmiş ve bu olgu aşıya karşı bir kaygının oluşmasına neden olmuştur. Toplumda meydana gelen aşı tereddüdünü ortadan kaldırmak için hiçbir adım atmayan sarayın Sağlık Bakanı, günlük attığı twitlerle işi geçiştirmektedir. Yine iktidarın senaryosu gereği, koronavirüsün yaygınlaşmasının sorumluluğu bireylerin üzerine atılmakta, iktidar içinse başarı öyküleri yazılmaya devam edilmektedir.
Türk Tabipler Birliği (TTB), aşı ile ilgili yaptığı açıklamada, “Sağlık Bakanlığı’nın aşı politikası, mevcut durum ve aşı tedariki ile gelecek öngörüleri açık değildir. Aşılar ile ilgili bilgilendirme başta yan etkilerin yönetimi ile ilgili olmak üzere yetersizdir. Bu tutum kabul edilemez ve sürdürülemez” ifadeleriyle, pandemin başından itibaren rejimin sergilemiş olduğu aymazlığı ortaya sermektedir. Uzmanlar aşılama dünyada ve ülkemizde yeterli düzeye ulaşmadığı sürece virüsün yeni mutasyonlara uğrayacağı konusunda uyarmakta, bu durumda, koronavirüse karşı üretilen aşıların ortaya çıkacak yeni mutasyonlara karşı etkili olmama tehlikesinin söz konusu olduğunu vurgulamaktadırlar. Dolayısıyla toplum sağlığını ön plana alan uygulamalar hayata geçmediği müddetçe korona pandemisi aşılmayacak ve insanlık daha büyük tehlikelerle yüz yüze kalacaktır.
Türkiye, dünyanın bazı ülkelerinde hala kırmızı listede yer alıyor. Hastanelerde yoğun bakım doluluk oranının artıyor. Dinci-faşist iktidarın yaptığı tek şey ise, turizm sektörünü canlandırmak adına koronavirüs gibi tehlikeli bir sorununun üzerinden atlamaktır. Böyle giderse okulların açılacağı eylül ayında tablonun daha da ağırlaşması ve kangrene dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir. Toplumun sosyal yaşamını da ciddi düzeyde tehdit eden pandemi krizinin, böyle giderse sorunların daha da ağırlaşmasına yol açması kaçınılmaz görünmektedir.
Pandemi krizinin bir türlü bitmemesi, aksine giderek daha da derinleşmesinin nedeni, insana, doğaya ve canlı hayata hiç değer vermeyen kapitalist sistemdir, onun sömürüye ve kâra doymayan açgözlülüğüdür. Dünyamızın dengesini altüst eden ve her türlü doğal afeti felakete dönüştüren sömürücü asalaklar, iktidarı ellerinde tuttukları sürece tüm insanlığı uçurumun kenarına sürüklemeye devam edeceklerdir. Dolayısıyla sömürü düzeninden hesap sormak ve geri dönmeyecek şekilde tarihin çöplüğüne göndermek tüm insanlığın boynun borcudur.
N. Kaya