AKP’li Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanması ile başlayan ve birçok şehire ve üniversiteye yayılan “kayyum rektör istemiyoruz” eylemleri beşinci haftasını geride bıraktı. Yeni yılın ilk günleri başlayan ve daha ilk adımda sermaye devletinin baskı ve zorbalığı ile karşılaşan hareket birkaç haftanın sonunda, eylemli sürecin görece zayıfladığı günlerde yeni saldırılarla karşılaştı. Dinci gerici iktidar, toplumun dini hassasiyetlerini istismar ederek “LGBTİ öğrencileri Kâbe fotoğrafını yere serdi” provokasyonu ile hareketi hedef gösterdi. Hemen ardından Boğaziçili öğrenciler gözaltına alındı, iki öğrenci tutuklandı. Saldırılar karşısında gelişen süreç harekete yeniden ivme kazandırdı. Gençlik hareketinin yanı sıra toplumsal muhalefetin de temel gündemi haline geldi.
Direniş toplumun gündemine girdi
Dinci-faşist iktidarın şefleri, bakanları, vekilleri ve yandaş medya tarafından bir aydır “teröristler”, “sapkınlar” vb. demagojik bir propaganda yürütülüyor ve bu boşuna değil. 2013’ten bu yana ne zaman bir toplumsal hareketlilik yaşansa, dinci-faşist iktidarın “Haziran Direnişi” korkusu dışa vuruyor. Bu yüzden toplumsallaşan tüm hareketliliklere büyük bir azgınlıkla saldırıyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan hareket de böyle bir muhtevaya sahip.
Yıllardır üniversiteler üzerinde artan baskı, gericilik ve tahakküm kurma çabaları, pandemi ile eğitim hakkının gaspı vb. gençliğin sorunlarını derinleştiriyordu. Bunların yanı sıra “kayyum rektör” ataması bardağı taşıran son damla oldu. Uzun bir dönemdir örgütlü öznelere dayanan gençlik hareketi ivme kazandı. Onlarca üniversiteden öğrenciler temel hakları için mücadeleye giriştiler. “Özerk-demokratik üniversite!”, “Kayyum rektör istemiyoruz!” gibi ortak ve meşru talep ekseninde birleştiler. Hareket daha ilk günden tüm toplumun gündemine girdi. Gençlik hareketi yanına toplumsal muhalefetin diğer unsurlarını da aldı, tek adam rejiminin baskı ve zorbalık düzenine karşı harekete geçirdi.
Provokasyona karşı sokaklar eylem alanına çevrildi
İki öğrencinin hafta sonu apar topar tutuklanması ile Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri 1 Şubat Pazartesi günü üniversite önüne çağrı yaptı. Çağrıya ilk yanıt verenler, sürecin başından beri parçası olan gençlik örgütleri oldu. Boğaziçi Üniversitesi ve etrafı büyük bir ablukaya alındı. Eylem başlamadan polis üniversite çevresine gelen gençlik örgütlerine azgınca saldırdı, öğrenciler otobüslerden indirilip gözaltına alındı. Boğaziçi öğrencilerinin okuldan çıkması engellenirken, saldırıya tepki gösteren öğrenciler gözaltılar serbest bırakılana kadar kayyum rektörlüğün önünden ayrılmayacaklarını duyurdular. Kolluk güçleri gece yarısı kampüse girdi, 51 öğrenci işkence ile gözaltına alındı. Ertesi gün başta İstanbul Kadıköy’de olmak üzere Ankara, İzmir, Bursa ve birçok ilde gözaltılara karşı eylem yapıldı. Tüm eylemlere polis saldırısı yaşandı, “terör demagojisi” ile öğrencileri hedef gösterildi. Bu beş haftalık süreçte 500’ü aşkın kişi gözaltına alındı, onlarca öğrenciye ev hapsi verildi, 10 kişi tutuklandı.
AKP iktidarının bu saldırganlığı boşuna değil. Her toplumsal hareketlilik onun Haziran Direnişi fobisini tetikliyor. Toplumsal meşruiyetini yitiren tek adam rejimi baskı, zorbalık, sömürü ve keyfiyetin bir yere kadar devam edebileceğini biliyor. Tüm baskı ve zor aygıtlarını elinde bulundurmasına rağmen gelişebilecek bir kitle hareketinden büyük bir korku duyuyor. Yaşananlar da bu korkunun boşuna olmadığını gözler önüne seriyor.
Saldırılar ve biriken sorunlar
Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör saldırısı ve karşısında gelişen direniş aslında bir ilk değil. Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde, ODTÜ’de ve yine Boğaziçi’nde rektör atamaları yaşanmış, başta üniversiteli gençlik cephesinden olmak üzere tepki ile karşılanmıştı. Ancak son yıllarda tek adam rejimini tüm toplumsal yaşamda olduğu gibi üniversitelerde de inşa etmek için daha pervasızca saldırmaya başladılar. Siyaset yasakları ile örgütlenme hakkına dönük saldırılar, ilerici muhalif akademisyenlerin tasfiyesi, faşist çetelere alan açılması, baskıcı-yasakçı uygulamalar vb. bir dizi sorun adım adım birikti. Pandemi ile birlikte eğitim sisteminin çökme noktasına gelmesi, üniversite bileşenlerinin üniversitede hiçbir “söz, yetki, karar” hakkının olmaması bardağı taşıran son damlalar oldu.
Devam eden sürece dair
Boğaziçi eylemleri tüm saldırılara rağmen sürüyor. Eylemler kayyum rektörlere karşı başlasa da gençliğin gelecek ve özgürlük özleminin ne denli yakıcı olduğunu gözler önüne seriyor.
Geleceksizleştirilen, faşist baskı ve zorbalıkla tahakküm altına alınmak istenen gençlik bunun kolay olmadığını gösterdi. Üstelik bu gençlik cephesi ile de sınırlı kalmadı. İşçi ve emekçiler, sol-sosyalist örgütler, kadınlar, meslek odaları da eylemli sürecin bir parçası oldular.
“Özerk-demokratik üniversite!”, bugün hareketin en güncel talebi durumunda. Bu eksende “Kayyum rektörler istifa etsin”, “Söz yetki karar hakkı üniversite bileşenlerine!”, “Polis üniversiteden çekilsin!”, “LGBTİ öğrencilerine dönük ayrımcılık son bulsun!”, ‘Gözaltılara ve tutuklanmalara son verilsin!” talepleri ileri sürülüyor. Gençlik, dinci-faşist iktidarın saldırılarına ve üniversitelere dönük politikalarına doğrudan karşı çıkıyor.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, hareketin bu talepler ekseninde yeni bir düzeyde örgütlenme ihtiyacı karşımızda duruyor. Hareketin dinamik özneleri olan gençlik örgütleri, üniversite dayanışmaları vb. oluşumların içinde yer aldığı bir işleyiş/önderlik ile hareketin yakaladığı bu ivme daha ileriye taşınabilir. Zira, birçok üniversitede ve sokaklarda eylemler sürse de, parçalılık hala da aşılabilmiş değil. Saldırılara karşı kitlesel eylemler örgütlenebilse de, sürecin dinamiklerinin bir araya geldiği, temel taleplerini, hareketin geleceğini ve nasıl ileriye taşınabileceğini tartıştığı kolektif bir önderlik mekanizması, meclisler vb. yakıcı bir ihtiyaç. Bu, “Özerk demokratik üniversite!” talebi ekseninde hareketin dinamiklerinin yer aldığı “söz, yetki, karar” mekanizmaları demektir ki, bunun için geç kalınmış değil. Saldırılar devam edecektir. Bu saldırılara karşı güçlü bir süreç ancak böylesi bir örgütlülük zemininde örülebilir.
Yarına hazırlanma görevi
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Boğaziçi Üniversitesi’ne İletişim ve Hukuk Fakülteleri’nin kurulacağı duyuruldu ve birçok üniversiteye rektör ataması gerçekleştirildi. Dinci gerici iktidar baskı ve zorla kuramadığı tahakkümü, üniversitede kendi yandaş kadrolarıyla dolduracağı fakülteler aracılığıyla yapmaya çalışacaktır. Önümüzdeki günlerde benzer saldırılar gerçekleşecektir.
O yüzden bugünden hazırlık yapmak, üniversitelerde ilerici-dinamik öznelerle buluşmak büyük bir önem taşıyor. Pandemi nedeniyle üniversite gençliği kampüslerde, fakültelerde bir arada değil. Ancak eylemli süreç bu dinamik öznelerin biriktirdiği öfkeyi gözler önüne seriyor. Son bir yılda pandeminin etkisiyle daha da ağırlaşan sorunlarla süreç yeni kıvılcımlara gebedir. Kıvılcımı yangına dönüştürmek, bileşik-devrimci-kitlesel bir gençlik hareketini geliştirmek için yarına hazırlanmak günün güncel görevidir.