Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını, işçi ve emekçileri kırımdan geçirirken, kapitalistler karlarından az zararla süreci atlatma derdindeler. Beka derdine düşmüş olsa da, saraydan yönetilen sermaye iktidarı her icraatıyla kapitalistlerin bu ‘dertleri’ne derman olmaya çalışıyor.
Emperyalist-kapitalist ülkeler savaş ve silahlanmaya yüz milyarlarca dolar harcarken, sağlığa ayırdıkları bütçeler ise gülünç rakamlarla ifade ediliyor. Sağlık hizmetini kapitalistlerin artı-değer kazandığı bir alana çevirenlerin salgın karşısında yaşadıkları acizlik, kapitalist sistemin insanlık dışı bencil bir canavar olduğu gerçeğini, yaşamın içinde kitleler nezdinde deşifre etti.
Türkiye, resmi olarak 11 Mart’ta ilk vakanın saptanmasıyla salgınla tanıştı. O güne kadar uzak diyarlarda olduğu ve sanki Türkiye’yi “teğet geçeceği” havası estirildi. Virüsün hızla yayılması, bu zırvaları çöpe attı. Bu arada rejim, halkın sağlığı için önlem alacağı yerde savaşa hazırlanarak Suriye’ye saldırdı. Bundan dolayı korona salgını kısa sürede on milyonlarca insanın hayatını berbat etmeye başladı.
AKP-MHP koalisyonu salgınla ilgili attığı her adımda sermayenin çıkarlarını gözetti. Onlar için 100 milyar liralık kurtarma paketi tahsis etti. İşçileri zorla çalıştırarak, kapitalist sömürü çarklarının dönmesini sağladı. Sahte iyimserlik havası estiren dinci-faşist iktidar, kayda değer önlemler almadı ama siyasi şov ve algı operasyonlarını yoğunlaştırdı. “Herkes önlemini alsın” vaazlarına “panik yapmaya gerek yok, bu saldırının da üstesinden geliriz” gibi söylemler eşlik etti. Her hafta ekranlarda boy gösteren AKP şefi T. Erdoğan, “önümüzdeki birkaç hafta kritik” söylemleriyle zaman kazanıp tepkileri kontrol altında tutmanın derdine düştü.
İlk günden itibaren Sağlık Bakanı’nın açıklamalarında ölü ve vaka sayılarında “kontrollü artış” olduğu gözlendi. Ama Dünya Sağlık Örgütü ve Türk Tabipleri Birliği’nin açıklamaları, sarayın bakanı Fahrettin Koca’nın gerçekleri gizlediğini gösterdi. Nitekim toplumun büyük bir çoğunluğu açıklanan rakamlara inanmıyor. Riyakarlıkları ifşa olunca zıvanadan çıkan AKP şefleri, etrafa saldırıyor, çamur atıyor, tehditler savuruyor, medyadaki tetikçilerini harekete geçirerek çirkefin üstünü örtmeye çalışıyor. Adına “Bilim Kurulu” denen topluluğun ise, T. Erdoğan’ı zora sokacak ifadelerden bile sakınan kuklalardan oluştuğu anlaşıldı.
Geçtiğimiz günlerde bazı basın kuruluşları New York Times’in yaptığı bir araştırmaya yer vermişti. New York Times, İstanbul’daki ölüm kayıtlarına dayanarak yayınladığı haberde, Türkiye’nin koronavirüste vaka ve ölü sayısına dair kamuoyuna açıkladığı resmi rakamların gerçeği yansıtmadığını öne sürdü. Araştırmaya göre, 9 Mart-12 Nisan arası günlerde geçen yıla kıyasla ölü sayısında yaklaşık 2 bin 100 kişilik artış olmuş. Haberde, bu sayının, o dönemde tüm Türkiye için açıklanan koronavirüs ölümlerinden çok daha fazla olduğuna dikkat çekildi.
Koronavirüsten ölen kronik hastaların -ki ölenlerin önemli bir kısmı kronik hastadır-, ölüm nedenlerinin “kronik rahatsızlıklar” şeklinde kayıtlara geçirildiği basına yansımıştı. Aynı şekilde günlük yapılan test sayıları azaltılarak gerçek hasta sayısı gizlendi/gizleniyor. Geçtiğimiz günlerde bilim insanlarının yaptığı bir açıklamada, “eğer iyileşen kişiler vaka sayılarını yakalar veya geçerse bu durumun iyiye gittiğinin göstergesidir” denildi. Bu açıklamanın hemen ardından iktidar, Türkiye’de iyileşen kişilerin vaka sayılarını yakaladığı yalanını piyasaya sürüdü.
“Tünelin sonundaki ışık göründü” diye vaaz veren T. Erdoğan, ramazan bayramının ardından her şeyin normalleşeceğini iddia etmeye başladı. Sarayın emriyle açıklamalar yapan “Bilim Kurulu” da vakalarda tepe noktasına ulaşıldığını ilan etti. Salgın daha büyük bir felakete neden olmadıysa bu, tüm olumsuz koşullara rağmen büyük bir özveriyle çalışan bilim insanları ve sağlık emekçilerinin harcadığı emekler sayesindedir. 1 Nisan’dan itibaren 28 sağlık emekçisi koronadan dolayı hayatını kaybetmiştir. Algı operasyonlarına odaklan AKP-MHP koalisyonu, sağlık emekçilerinin çabalarını yok sayarak, kokuşmuş rejimin suçlarını örtmeye çalışıyor.
Dinci-faşist rejim, hayatın bir an önce “normalleşmesi” için zemin hazırlıyor. Ancak bunu önlem alarak değil, “tehlikeyi atlattık” yalanını halka yutturarak yapmak istiyor. Çünkü kapitalistler fabrikalarda tam kapasite üretime geçmek, AVM’leri açmak istiyorlar. AKP-MHP iktidarı da sahte iyimserlik havası estirerek kapitalistlerin bu isteklerini yerine getirmeye çalışıyor. Birçok işletme Mayıs ayında tam kapasite üretime geçmek istiyor. T. Erdoğan’da Mayıs ayı itibariyle “virüsün kontrol altına alınacağı” yalanını ortaya atıyor. Yani hem kapitalistler hem T. Erdoğan’la müritleri daha çok işçinin sağlığını, hatta hayatını riske atarak sömürü çarklarının tam kapasite ile döndürülmesi için çırpınıyor.
Kapitalist sistemin bekçilerinin her icraatı sistemin bekası içindir. Korona günlerinde de durum aynıdır. İşçi ve emekçileri yalanlarıyla kontrol altında tutup sistemin çarklarının dönmesini sağlamaya çalışıyorlar. İktidardaki dinci-faşist koalisyonun koronavirüs salgını karşısında sergilediği tavır da budur. Gerçekleri gizleyerek rejimi ayakta tutmak AKP’nin “fıtratı”nda vardır. Ancak gelinen yerde, gerçekleri gizleyemediği ve ne yaparsa yapsın kendisine karşı büyüyen tepkileri önleme gücünden yoksun olduğu da aşikardır.