AKP iktidarı hezimet yaşadığı 7 Haziran 2015 seçimlerini yok hükmünde saymış, ardından hem cihatçı terörü kullanmış hem polis şiddetini arttırmıştır. Hedefinde HDP, Kürt halkı ve ilerici-devrimci güçler vardı. “Hendek savaşları” adı altında mahalleri yıkmış, binlerce kişiyi katletmiş, IŞİD bombalarıyla halkı dehşete düşürüp korku imparatorluğunu yaratma hedefiyle hareket etmiştir.
İktidarın saldırıları, 7 Haziran hezimetinden sonra tırmansa da seçimlerden önce başlamıştı. İHD’nin saldırılarla ilgili hazırladığı rapor yaşananları kayıt altına alıyor. Seçim hazırlıklarının yoğunlaştığı 3 ay içinde HDP’ye yönelik “7’si silahlı, 5’i bombalı, 4’ü kundaklama biçiminde 176 saldırı” gerçekleştiriliyor. Seçimlerden iki gün önce 5 Haziran 2015’te Diyarbakır İstasyon Meydanı’ndaki HDP mitingine bombalı saldırılar düzenleniyor. İki ayrı bombalı saldırıda 5 kişi yaşamını yitirirken, onlarca kişi de yaralanıyor.
Seçimlerde yaşadığı hezimetten sonra iktidar, Kürdistan’da kirli savaşı yeniden tırmandırdı. Çok sayıda mahalle yıkıldı, binlerce kişi katledildi, Kürt halkına büyük zulümler yapıldı. 20 Temmuz 2015’te, Rojava’ya geçmek isteyen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi gençlerin Suruç’taki basın açıklamasına IŞİD tarafından canlı bomba saldırısı gerçekleştirildi. 33 gencin yaşamını yitirdiği, 104 kişinin yaralandığı Suruç Katliamı, AKP iktidarının yeniden tırmandırdığı saldırıların başlangıcı oldu. IŞİD çetesi eliyle gerçekleştirilen bu katliamdan 3 ay sonra, yine iktidarın düzlediği zeminde IŞİD’in taşeronluğuyla 10 Ekim 2015’te Ankara’da katliam gerçekleştirildi.
10 Ekim 2015 sabahı
Güzel bir sonbahar havası vardı o gün. Önceki geceden Türkiye’nin dört bir yanında hazırlıklar tamamlanmış, sanki son yolculuğa çıkılacağı hissedilmiş gibi son vedalaşmalar yapılmış, sevinç ve heyecan içinde 10 Ekim günü Ankara’da gerçekleşecek olan “Barış ve Demokrasi Mitingi” için otobüsler hareket etmişti. Kimsenin uyumak gibi bir düşüncesi yoktu, dillerde Kürtçe ve Türkçe türküler, alkışlar, gülümsemeler... Türküler eşliğinde Türkiye’nin dört bir yanından hareket eden otobüsler peş peşe miting alanına yarım saatlik yürüme mesafesindeki noktaya gelmişti. Çevrede bir eylemden çok şenlik havası hakimdi. Kürt kadınları geleneksel kıyafetlerini giymiş, davullar, halaylar, türküler her yerdeydi. Gecenin uykusuzluğu böylelikle unutuluyor, herkes diğer memleketlerden gelen yoldaşlarına kavuşmanın telaşı içinde miting alanına doğru hızla hareket ediyordu. Daha sonra fark edilecek olan polislerin çevrede olmaması gerçeği, ilk etapta çoğu kişinin dikkatini çekmemişti. Saatler 10’a doğru yaklaşırken miting alanına girmeden önce kortej oluşturulan alanda kitle birikmeye başlamıştı.
Yoldaş hasreti, sarılmalar, sohbetler eşliğinde kortejler oluşturuluyordu. İki kolda oluşturulan kortejlerin birinde başa doğru ilerledikçe Kürt gençleri, kadınları Kürtçe türküler eşliğinde halaylar çekerken, diğerinde ise Türkçe türküler eşliğinde halaylar çekiliyordu. Birazdan olacaklardan habersiz, herkesin gülümsemesi ışık saçıyordu.
Saat 10.04...
Saatler 10.04’ü gösterdiğinde saniyelik arayla iki patlama meydana geldi. Ardından kısa bir ölüm sessizliğiyle birlikte yükselen çığlıklar, ağlamalar, ağıtlar, bağrışmalar... Eli kanlı IŞİD’liler, kortejlerin başında kendini patlatmış, iki dakika önce halay çeken insanların gülümseyişini soldurmuştu. 102 insan devlet tarafından o an katledilmişti. Çevrede yanık et parçaları, kan kokusu... Kürt kadınlarının ağıtları yürekleri dağlıyordu.
Sermaye devletinin IŞİD eliyle gerçekleştirdiği bu planlı katliama polis saldırısı eklendi. Katliam gerçekleşene kadar kitleden uzak duran polis, bombaların patlamasının ardından ölü ve yaralıların bulunduğu alana gaz bombası atmış, TOMA ile su sıkmış ve havaya ateş açmıştır. Yine patlamadan sonra alana gelen ambulansların önü polisler tarafından kesilerek yaralıların hastanelere yetiştirilmesi engellenmiş, IŞİD çetecilerinin katliamına pervasızca ortak olunmuştu. Binlerce kişinin bulunduğu miting toplanma alanında sadece 3 ambulans varken, 15 TOMA konuşlandırılmıştı.
10 Ekim katliamını devlet planladı
Katliamın devletin kontrolünde gerçekleştirildiği, daha sonradan ortaya çıkan birçok belge ile kanıtlandı. Patlamadan 26 gün önce, 14 Eylül 2015’te, IŞİD’in mitinglerde birden fazla canlı bomba ile saldırı yapacağına dair istihbarat bilgisinin, Ankara Emniyeti Terörle Mücadele C Şubesi Müdürü Hüseyin Özgür Gür tarafından üstlerine ve mitingle ilgili önlem alan Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne iletilmediği ortaya çıktı.
O gün polis tarafından askeri kurumlar ve yabancı ülke elçiliklerine patlama olacağına dair bilgi verildiği de sonradan ortaya çıkarken, polise gönderilen talimatta “kendinize yönelebilecek canlı bomba saldırılarına hazırlıklı olun” denilmiş, orduevi gibi kurumlara o gün sivil araç girişi yasaklanmış, orada çalışanlar tarafından “bugün çok büyük patlama olacak” denildiği doğrulanmıştı. Tertip komitesi 08.30-16.00 saatleri arasına miting başvurusu yapmış, fakat devlet kendi belgelerinde miting saatini 12.00-16.00 olarak tanımlamış, böylelikle devlet katliamın kendi “sorumluluk zamanlarının dışında gerçekleştiği” izlenimi yaratmaya çalışmıştı.
Ardından göstermelik yargılar ile katliamın asıl faili olan AKP iktidarı, kendini aklamaya çalıştı. Ancak bu mümkün olmadı. Zira her şey ortada idi. Dönemin AKP’li başbakanı Ahmet Davutoğlu, katliamdan sonra partisinin oylarının arttığını pişkince ilan etmiştir. Yapılan 10 Ekim anmaları ise her seferinde polis saldırısına maruz kalmış, böylelikle katliamın asıl faillerinin kim olduğu her defasında yeniden görülmüştür.
Katliamların hesabı sorulacak!
1 Mayıs, Maraş, Sivas, Gazi gibi Amed, Suruç, Ankara ve daha nice katliamı da sermaye devleti planlayıp gerçekleştirmiştir. AKP iktidarı, toplumda yaratmak istediği korku imparatorluğunda saldırılarını gerçekleştirerek saltanatını sürdürmeyi hedeflemiştir. Ancak saldırıları beyhudedir! Baskı ve zorbalıkla sürdürmek istedikleri saltanatları yıkılmaya mahkumdur. Maraş’ı, Sivas’ı, Amed’i, Suruç’u, Ankara’yı ve devlet dersinde dünden bugüne gerçekleştirilmiş katliamları unutmadık, unutmayacağız! Katliamların gerçek hesabı ise, sosyalist bir devrimle sermaye devleti yıkıldığında sorulmuş olacaktır!