“Ya barbarlık içinde çöküş ya da sosyalizm”
Rosa Luxemburg
“Siyonist İsrail, Filistin halkına çektirdiği acıların ötesinde, tüm bölge halkları için bir tehdit ve saldırganlık kaynağıdır. Suriye’nin ve Irak’ın etnik ve mezhepsel temelde parçalara bölünmesi kırk yıllık Siyonist planlardı. Nihayet başarıldığının sanıldığı bir dönemin ardından bugün bu planların önemli ölçüde boşa çıkmış olması, Siyonistleri gitgide yoğunlaşan saldırı ve provokasyonlara yöneltmekte, bu ise bölgesel düzeyde bir savaş tehdidini gündemde tutmaktadır.” (TKİP Vl. Kongresi.)
Ortadoğu’ya dair yapılan bu değerlendirmeyi bugün de yapmanın önünde bir engel bulunmuyor.
Ortadoğu'daki çatışmalar, dünya siyasetinin en karmaşık ve acılı sayfalarından birini oluşturmaktadır. İsrail’in ABD başta olmak üzere batılı emperyalistlerin desteği ile izlediği yayılmacı/işgalci saldırganlık sadece Filistin halkı için değil tüm bölge halkları için de ciddi bir tehdit oluşturuyor. İsrail'in ABD ve Batı’nın desteği ile Gazze’de uyguladığı soykırım, bölgesel savaş riskini arttırırken emperyalist/Siyonist güçlerin “adalet” ve “insan hakları” gibi konulardaki riyakarlıklarını da gözler önüne seriyor. İşledikleri bu soykırım suçu ile ne kadar barbar olabileceklerini dünyaya gösteriyorlar.
İsrail'in saldırgan politikaları
İsrail, Gazze'de sivillere yönelik gerçekleştirdiği sistematik saldırılarla “uluslararası hukuk kurallarını” pervasızca ihlal ediyor. Özellikle okul, hastane ve ibadet yerlerine yapılan saldırılar, bu saldırganlığın en acımasız örneklerini oluşturuyor. Hiçbir kural ve kaide tanımayan Tel Aviv hükümeti, bu politikalarını savunmaya ve güvenlik gerekçeleriyle meşrulaştırmaya çalışıyor. Tepkilere rağmen bu saldırılarına devam ediyor. Özellikle, İsrail’in 10 Ağustos’ta ateşkes çağrılarını kabul ettiğini ilan etmesinin hemen ardından Gazze’de bir okula düzenlediği saldırı, bu kabulün ne denli ikiyüzlü olduğunu gözler önüne serdi.
ABD ve Batı'nın suç ortaklığı
ABD ve Batı'nın desteği ve soykırıma ortaklığı ile İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği katliamlar, sadece bölgedeki "barışı" tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda küresel bir savaşa da kapı aralıyor. Bu ülkeler, İsrail'e sağladıkları destekle Gazze'deki insanlık krizine doğrudan ortak olmaktadır. Özellikle ABD ve Almanya, İsrail'e sağladıkları askeri, mali ve siyasi desteklerle bu suçların devam etmesine zemin hazırlıyorlar. Batılı güçlerin Ortadoğu'da çıkarlarını korumak uğruna bir soykırıma dönüşen insan hakları ihlallerine göz yumması, bu ülkelerin “küresel barış” ve “adalet” konusundaki iddialarını tuzla buz etmektedir. İsrail’in sözde ateşkes görüşmelerini “kabulü” ise, ABD ve Batı’nın desteğiyle sahte bir barış söylemi yaratmaya yönelik iğrenç bir manevradan ibarettir.
Bölgesel kukla devletlerin basiretsizliği
Ortadoğu'daki birçok devlet, İsrail'in saldırgan politikalarına karşı sessiz kalmakta veya yeterince etkili adımlar atamamaktadır. Mısır ve Katar gibi ülkeler, diplomatik çözüm arayışlarında ön plana çıkmaya çalışsa da İsrail'e karşı somut ve caydırıcı bir tavır sergilemekten uzak duruyor. Bu durum, bölgedeki kukla devletlerin bağımsız bir dış politika geliştirme kapasitelerinin sınırlarını ortaya koymakta ve pespayeliklerine ayna tutmaktadır.
AKP’nin dümeninde bulunduğu Türk sermaye devleti ise, çıkını Siyonistlerden temiz olmadığı için, somut adımlar atmak yerine algıları yönetmekle meşgul. Lafta Siyonistlere sert tepki gösteriyor pratikte ise onlarla ticarete devam ediyorlar. Dahası, İsrail’e istihbarat sağlamak için kurulan Kürecik üssünü kapatmayı gündemine bile almıyor. İsrail’e silah ve mühimmat taşıyan Amerikan uçaklar ise halen İncirlik üssünden havalanıyor.
Özellikle İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği son saldırılar, bu devletlerin bölgede ne denli etkisiz kaldıklarını bir kez daha ortaya koymaktadır. İran’ın başkenti Tahran’da Hamas liderinin öldürülmesi Hamas’tan çok İran’a yönelik ve İran’ı aşağılayan bir saldırıdır. Bu saldırıya verilecek cevabın yarattığı gerilimle “dünya barışı”, “bölgesel savaştan kaçınma” gibi yaklaşımlarla İran dizginlenmeye çalışılsa da İsrail bu gergin bekleyiş ortamında yaralı bir yılan gibi hala sağa sola savrulmaktadır.
Kapitalizmin çıkmazı
İsrail'in Gazze başta olmak üzere bölgede uyguladığı soykırım ve katliamlar ve buna göz yummakla kalmayıp arka çıkan küresel emperyalist güçler, Ortadoğu'daki “barış arayışlarını” baltalıyor. İsrail’in 10 Ağustos’ta ateşkes çağrılarını kabul etmesi, yalnızca bir oyalama taktiği olarak ortaya çıkmış ve hemen ardından gerçekleştirilen saldırılarla bu tutumun ne denli samimiyetsiz olduğu kanıtlanmıştır. Kapitalizmin savaşa ve çatışmalara dayalı yapısı, Rosa Luxemburg'un da belirttiği gibi, insanlığın önündeki en büyük tehditlerden biridir. Bu bağlamda, dünyanın ilerici-devrimci güçleri sadece İsrail'in saldırgan politikalarına değil, aynı zamanda bu rejimin arkasındaki emperyalist güçlere karşı da sesini yükseltmeli ve daha adil bir dünya için mücadele etmelidir. Kapitalist/emperyalist sistemin bu vahşi döngüsünden kurtulmak için insanlık alternatifsiz değildir.
Rosa Luxemburg'un "Ya kapitalist barbarlık içinde çöküş ya da sosyalizm!" şiarı, günümüz kapitalist dünya düzeninin geldiği çıkmazı özetlemektedir. Kapitalizm, çıkar çatışmaları ve güç dengeleri üzerine kurulu yapısıyla sosyal, ekonomik, ekolojik, insani yıkımları ve savaşları kaçınılmaz hale getirmektedir. Filistin’de yaşanan katliamlar, İsrail’in uyguladığı soykırım da kapitalizmin bu barbarlığına somut örnektir. Kapitalist sistemin çıkar temelli yapısı, Ortadoğu'da süregelen şiddet sarmalını daha da derinleştiriyor. Kapitalizmin yapısal krizleri militarizm, silahlanma çatışma ve savaşları yeniden üretiyor.
Ancak büyük insanlığın çoğunluğunu oluşturan işçiler, emekçiler, ezilen halkalar bu barbarlığa mahkum değiller. Alternatif olarak sosyalizme yüzlerini döndükleri zaman bu barbar döngüyü kırabilir ve daha adil, barışçıl, ekolojik dengeyi gözeten yeni bir dünya düzeni inşa edebilirler.