Batı Şeria’da İsrail’in katliamları ve direniş

Emperyalist/Siyonist güçlerin savaşı bölgeye yayma, daha çok kan dökme, daha çok yıkım gerçekleştirme politikası devam ettikçe, halkların direnişinin gelişmesini hiçbir güç engelleyemez.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 05 Ağustos 2024
  • 08:00

Irkçı-Siyonist İsrail rejimi geçen yılın başından beri işgal altında tuttuğu Batı Şeria’nın kent, mülteci kampı, kasaba ve köylerine sistematik bir şekilde saldırılar düzenliyor. Bombalıyor, işgal ediyor, katlediyor, tutukluyor, işkence yapıyor… Yani barbarlığın her türünü pervasızca uyguluyor. Filistin direniş hareketinin 7 Ekim’de gerçekleştirdiği Aksa Tufanı hareketinden sonra ise işgalciler saldırılarını daha da şiddetlendirdiler. Sadece işgalci ordu ve polis değil, gasp edilmiş Filistin toprakları üzerinde inşa edilen yerleşimlerde oturan ve rejim tarafından silahlandırılan ırkçı-dinci Yahudiler de saldırılara katılıyor.

İsrail-ABD suç ortaklığı ile Gazze’de devam eden soykırım, Batı Şeria’da yaşananların gölgede kalmasına neden oluyor. Zira Gazze’deki yıkım ve kıyımın boyutu eşi-benzeri görülmemiş bir noktaya vardırıldı. Buna karşın Batı Şeria da kaynayan bir kazan gibidir. İşgalcilerin histerik saldırganlığı sınır tanımazken, direnen Filistin halkı ne geri adım atıyor ne işgalciye boyun eğiyor. Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin yönetiminin utanç verici icraatları da işe yaramıyor. Kendi bekasının derdine düşen Abbas yönetimi, Batı Şeria’daki direnişçileri takip edip tutuklamaya çalışıyor. Bu kepazelik direnişi zayıflatmadığı gibi, Batı Şeria’da Abbas’a destek verenlerin oranının %3’e kadar gerilemesine neden oldu. Geçen hafta direnişin yerel önderlerinden birini tutuklamak için bir hastaneyi kuşatan Abbas yönetiminin polisi, halkın direnişiyle karşılaştı. Polisi kuşatan halk, direnişçiyi hastaneden alarak tutuklanmasını engelledi. Bu olay halkın ruh hali ve direnişe verdiği destek hakkında somut bir fikir veriyor.

Batı Şeria’da direniş eğiliminin giderek güç kazanması, işgalcilerin hedeflerine ulaşma konusunda tam bir fiyasko yaşadıklarını ispatlıyor. On bine yakın kişiyi keyfi bir şekilde tutukladılar. Tutuklananlara vahşi işkenceler yapıyorlar. Direniş safında yer alan yüzlerce genci katlettiler. Birçok mahalle ya da mülteci kapını zırhlı araçlarla işgal ettiler. Sonuç ise direnişe destek verenlerin sayısının hiç olmadığı kadar yükselmesi ve bundan beslenen direniş gruplarının güçlenmesi oldu.

  İsrail savaş aygıtı 3 Ağustos’ta Batı Şeria’daki Tulkerim kentine İHA’larla saldırı düzenleyerek iki katliam yaptı. Sadece bir günde ilkinde beş, ikincisinde dört Filistinliyi katleden İşgalci ordu bu ve benzer katliamları neredeyse “rutin” hale getirdi. Bu histerinin bir nedeni, uzun vadede Filistinlileri Batı Şeria’dan sürme ve topraklarına el koyma hesaplarıysa, diğer bir nedeni ise günden güne güç kazanan direniş eğiliminden duyulan korkudur. Zira Batı Şeria’da işgale karşı silahlı direnişin gelişmesi, soykırımcı savaş çetesinin korkulu rüyasıdır. Silah zoruyla el koydukları Filistin topraklarına kurdukları yerleşimlere 800 bine yakın Yahudi taşıdılar. Haritaya bakıldığında, Yahudi yerleşimlerinin Batı Şeria’yı adeta kalbura çevirdiği görülür. Burası Doğu Kudüs ve diğer kentlere de çok yakın. Bu ise, Batı Şeria’yı üstü açık ve yıkık bir cezaevi haline getirilen Gazze’den çok farklı bir yere koyuyor.

Batı Şeria’da silahlı direnişin güç kazandığı, direnişçilerin sık sık işgalcilerle silahlı çatışmaya girmelerinden de anlaşılıyor. Tüm yapılanlara rağmen direniş eğiliminin güçlenmesi ise işgalcilerin kudurganlığını arttırıyor. Nitekim ırkçı-faşist zihniyetlerini pervasızca sergileyen bazı İsrailli yetkililer, burada yaşayan 3 milyonu aşkın Filistinliyi Ürdün’e sürmek gerektiğini açıkça dile getiriyor. Bu soykırımcıların böyle planları olsa da gelişen direniş heveslerini kursaklarında bırakacaktır. Aynı planı Gazze için de yapmışlardı. Aksa Tufanı saldırısı sonrasında yaşananlar, ağır bedeller pahasına da olsa direnen halkların bu türden vahşi planları bozabileceğini göstermiştir.

Siyonizm yayılmacılık ve işgale dayandığı için İsrail’in halen bir anayasası ve resmi sınırları yoktur. İşgalin sınıra dayanması ise, batılı emperyalistlerin bu projesi için sonun başlangıcı anlamına geliyor. Nitekim 7 Ekim’den sonra süreç tersine işliyor. Hem Gazze çevresindeki hem Güney Lübnan sınırına yakın bölgelerdeki Yahudi “yerleşimciler” göç etti. Yani yeni topraklar işgal etme imkanı kalmadığı gibi, 1948’de işgal edilen toprakların bir kısmı da “yerleşimciler” için güvenli değil. Oluşan bu yeni durum sadece İsrail rejimi için değil, bu savaş aygıtını Ortadoğu’nun kalbine bir hançer gibi saplayan emperyalistleri de açmaza sürüklüyor. Gazze’de soykırımı bu kadar aleni bir şekilde yapmaları da ABD ile tüm batılı emperyalistlerin soykırımcı çetenin arkasında saf tutmaları da bu yeni durumla bağlantılıdır.

Emperyalist/Siyonist güçlerin savaşı bölgeye yayma, daha çok kan dökme, daha çok yıkım gerçekleştirme politikası devam ettikçe, halkların direnişinin gelişmesini hiçbir güç engelleyemez. Batı Şeria söz konusu olduğunda ise bu özellikle öyledir. Batı Şeria kazanı kaynamaya devam edecek, bunun ise bir noktada patlaması kaçınılmaz olacaktır.