NATO’nun Vilnius Zirvesi:

Emperyalist saldırganlık ve savaşa devam!

30 yılı aşkın bir süreden beri genişleyen bu devasa savaş ve saldırganlık aygıtı, neredeyse bütün dünyayı merceğine almaya çalışıyor. ABD emperyalizminin hegemonya savaşında bir aparat olarak kullanılan NATO’nun insanlığın geleceği açısından oluşturduğu tehdit, hiç olmadığı kadar ciddi bir düzeye gelmiştir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 14 Temmuz 2023
  • 08:00

Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun “Liderler Zirvesi” 11-12 Temmuz tarihlerinde Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta gerçekleştirildi. Aygıta üye devletlerin başkanlarının katıldığı zirvenin ardından ortak bir bildiri yayınlandı. Bildiride NATO’nun yayılması, silahlanma yarışının hızlandırılması, siber savaşa hazırlık, “karşı kampta” tanımlanan devletlerin küstahça tehdit edilmesi gibi vurgular öne çıktı.

Zirvenin hemen öncesinde AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın İsveç’in NATO’ya katılmasına onay verdiğini açıklaması, Vilnius’ta buluşan savaş baronlarını sevindirdi. Bunun karşılığında Biden, Scholz, Macron gibi kişilerle görüşme fırsatı bulan AKP şefinin görüntüleri, “mühim şahsiyet” havalarına büründüğü izlenimi veriyordu. Ölüm ve yıkım saçan bu savaş aygıtının şeflerinin “neşeli”, birbiriyle “şakalaşan” görüntüler vermesi, insan soyuyla küstahça alay etmekten başka bir anlam taşımıyor. Zira ülkelerin yıkımı, halkların kıyımı için emir verenler, “neşeli insanlar” kılığına girerek kendilerini dünyaya pazarlamaya çalıştılar.

İsveç’in NATO üyeliği ve AB maskaralığı

Zirve sürecinde üzerinde en çok konuşulan konulardan biri, Tayyip Erdoğan aldığı “yerli/milli” bir kararla İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesi oldu. Bu gelişmeye dair, çoğu boş laf yığını olan birçok yorum yapıldı. Oysa bu bekleniyordu. Şaibeli seçimlerden önce Tayyip Erdoğan’ın danışmanı -yeni dönemin MİT şefi- İbrahim Kalın, ABD’de uzun bir süre kalmış, seçimler konusunda Biden yönetiminden aldığı destek karşılığında sunacağı hizmetleri bildirmişti. Bu pazarlığın ardından emperyalist merkezler gerici-faşist rejimle yola devam kararını netleştirmişti. O pazarlığın ilk konulardan birinin İsveç’in NATO üyeliği olduğunu tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok.

İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ikilisiyle zirve öncesinde buluşan Erdoğan, Washington’da verdiği sözü yerine getirerek beklenen kararı açıkladı. Pazarlık önceden yapıldığı için aslında açıklama malumun ilanı oldu. Nitekim emperyalist şefler daha önce bu konuda açıklamalar yapmış, İsveç’in NATO’ya katılacağından emin olduklarını söylemişlerdi. Hal böyleyken Saray’dan beslenen gazeteci kılıklar, “at pazarlığı” ile övünüp “bir verdi altı aldı” türünden tiksinti yaratıcı manşetler attılar.

Bu konudaki esas maskaralık Tayyip Erdoğan’ın “bizi AB’ye alın” demesidir. Emperyalist şeflerin bu lafları kıs kıs gülerek dinlediklerine kuşku yoktur. Zira dinci-ırkçı rejimi tahkim eden AKP-MHP koalisyonunun, “AB’ye girme demagojisi” yapmayı bırakalı yıllar olduğunu onlar da çok iyi biliyor. Yine bu maskaralık konusunda yapılan kimi yorumlarda “vize serbestisi” verilebilir türünden lafların edilmesi, yapılan analizlerin “derinliği” hakkında fikir veriyor. Lise öğrencilerinin bile iltica etme arayışına itildiği Türkiye’ye vize serbestisinin tanınmasının lafı bile edilemez. AKP şefine en büyük destek şaibeli seçimlerde verilmişti zaten. F-16 savaş uçakları satın almak istemesi ya da faiz lobisinden para dilenmesi gibi kepazeliklerin ise sözü edilmeye değer bir tarafı yoktur. Kişisel kazanç olarak Bilal Erdoğan hakkında açılmış yolsuzluk dosyasının kapatılması için söz alabildi mi? Bu olasıdır ama henüz belli değil.  

Savaş aygıtının genişleme histerisi devam ediyor

Güya batıyı Sovyetler Birliği’nden gelen tehditlere karşı korumak için kurulan NATO, 1990’lı yıllara kadar sadece savaş aygıtı değil, bir “iç savaş” örgütü, diğer adıyla gladio/kontrgerilla örgütü olarak da çalıştı. Türkiye başta olmak üzere üye ülkelerde gelişen işçi sınıfı hareketi ile ilerici, devrimci, komünist mücadeleyi katliamlar ve devlet terörü ile bastırma misyonuyla hareket etti.

NATO’nun olağan koşullarda 1991 yılında feshedilmesi gerekiyordu. Zira “tehdit” oluşturduğu iddia edilen Sovyetler Birliği artık yoktu. Oysa tersi oldu. Daha çok devleti bünyesine katarak devasa bir savaş ve saldırı aygıtı haline getirildi. Özellikle Doğu Avrupa ve eski Sovyet cumhuriyetlerini aygıta üye yaparak genişleme bir tür histeriye dönüştü ve ABD emperyalizminin savaş aparatı olarak kullanılmaya başladı. Nitekim NATO eski Yugoslavya, Afganistan, Irak, Libya ve daha birçok ülkede “yıkım ve ölüm aygıtı” rolünü oynadı.   

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının sebebi de ABD’nin başını çektiği NATO’nun genişleme politikasıdır. Rusya ile yapılan anlaşmalarda aksi yönde verilen vaatlere rağmen Ukrayna’yı NATO’ya alma hazırlığı, savaşı tetikleyen temel nedendir. Savaşı kışkırtanlar bununla yetinmedi, Finlandiya ile İsveç’i de NATO’ya aldılar. Şimdi ise Bosna Hersek, Gürcistan ve Moldovya için aynı tartışma başlatıldı. Bu üç ülkenin NATO’ya alınması için kapı aralandı. 31 üyesi olmasına rağmen genişleme histerisi dinmiş değil. Bu arada zirveye üye olmadıkları halde Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda gibi devletlerin katılması, savaş aygıtının sınırlarını Asya-Pasifik yönünde de genişletme çabası içinde olduğunu gösteriyor. 

Rusya’yı zayıflatmak için Ukrayna’yı yakmaya devam!

Rusya’yı zayıflatıp güçten düşürmek için Ukrayna’yı ateşe atan NATO, Kiev’deki kukla başkan Volodimir Zelenski’yi hayal kırıklığına uğrattı. Zira uzun süreden beri savaş aygıtına kabul edilmek için yalvarıp-yakaran Zelenski’ye bir kez daha “sen hele bir bekle” dendi. “Uluslarını, topraklarını ve ortak değerlerimizi kahramanca savunan Ukrayna hükümeti ve halkıyla sarsılmaz dayanışmamızı bir kez daha teyit ediyoruz” laflarının yer aldığı bildiride üyelik konusunda şunlar söylendi:

“Ukrayna'nın NATO ile daha fazla bütünleşmesini desteklemek için genişletilmiş bir destek paketi üzerinde anlaştık. Siyasi diyalog, angajman, işbirliği ve Ukrayna'nın Avrupa-Atlantik'teki NATO üyeliği hedeflerini ilerletmek için müttefikler ve Ukrayna'nın eşit üyeler olarak oturduğu yeni bir ortak organ olan NATO-Ukrayna Konseyi'ni kurmaya karar verdik.”

ABD-NATO cephesinin yayılmacı hevesleri için ülkesinin cehenneme atılması suçuna ortak olan Zelenski yine parya muamelesi gördü. Savaş ateşi Ukrayna’yı yakarken Batı’daki efendilerine iki de bir “bana ağır silahlar verin, şu silahı verin bu silahı verin” diye yalvarıp duran Zelenski, aylar öncesinden “bizi NATO’ya alın” diye sızlanmaya başlamıştı. Onu kürsülere çıkartan, sırtını sıvazlayan, övgülü boş laflarla onu pohpohlayan emperyalist şefler ise, “hadi ‘büyük kahraman’ biraz daha kenarda bekle” dediler.

İçine itildiği utanç verici duruma Zelenski şu sözlerle tepki gösterdi:

“Ukrayna saygıyı hak ediyor. Vilnius'a giderken, Ukrayna olmadan bazı ifadelerin tartışıldığına dair sinyaller aldık. Bu ifadelerin Ukrayna'nın üyeliğiyle ilgili değil, NATO üyeliğine davetle ilgili olduğunu da belirtmek isterim. Ne davet ve ne de Ukrayna'nın üyeliği için bir zaman çerçevesi belirlenmemiş olması benzeri görülmemiş absürt bir durumdur…”

Kendisini kukla gibi kullanan emperyalist efendilerine kızan Zelenski, önemli bir şeyi göz ardı ediyor: Paryalara parya muamelesi yapılır!

ABD-NATO cephesi halen Ukrayna’da bir parya rejime ihtiyaç duruyor. Zira savaş aygıtının bildirisinde Rusya bir tür “baş düşman” ilan edildi. Bildiride, “Rusya Federasyonu, müttefiklerin güvenliğine ve Avrupa-Atlantik bölgesindeki barış ve istikrara yönelik en önemli ve doğrudan tehdittir” ifadesi yer aldı. NATO, Rusya ile doğrudan savaşa girmeyi henüz göze alamıyor. Bundan dolayı Rusya’yı zayıflatabilmek için Ukrayna’yı savaş ateşinde yakmaya devam kararı aldı. Zelenski ve başında bulunduğu neo-Nazi işbirlikçisi rejim bu suça ortak olmaya devam edecek.  

Saldırı tehdidi İran’a da uzandı

Vilnius zirvesinde dikkat çeken bir diğer gelişme ise, savaş aygıtının ilk defa İran’ı doğrudan tehdit etmesidir. ABD ile bazı suç ortakları uzun yıllardan beri İran’a düşmanlık yapsalar da NATO kurumsal kimliği ile ABD-İran çatışmasında doğrudan bir taraf olarak öne çıkmamıştı. Ancak Rusya’yı boğma histerisi o kadar kuvvetli ki, İran’ı da küstahça tehdit etmeye başladılar.

Rusya’ya destek verdiği gerekçesiyle İran’ı tehdit eden savaş aygıtı, ABD’nin güç kaybettiği Orta Doğu’ya da el atmayı deneyeceğinin sinyalini verdi. Bildiride İran’ın adının birden fazla kez anılması, “nükleer tehlike” ilan edilmesi ve bu bağlamda yöneltilen tehditler, NATO’nun giderek daha saldırgan daha küstah tutumlar almaya hazırlık olarak da değerlendirilebilir. İran’ın bu tehditlerden dolayı yakın işbirliği içinde olduğu Rusya’ya ile ilişkilerini sınırlaması mümkün değil. Bu ise İran’ın, -ABD-İsrail cephesinin yanı sıra- NATO kaynaklı tehditlere de maruz kalma ihtimalini arttırıyor.  

Dijital alan da militarize edilecek!

NATO bildirgesinde “siber güvenlik” söyleminin yer alması ve bu alanın militarize edilmesine dönük hazırlıklar, dikkat çeken bir diğer nokta oldu. Gerçekte siber alanda adı konmamış da olsa ülkeler arasında devam eden bir tür “savaş” var. Ancak bu “savaş” sadece hasımlar arasında cereyan etmiyor. ABD, NATO’daki müttefikleri dahil birçok ülkeye karşı bu “silahı” kullanıyor. Rusya’ya, Çin’e, İran’a karşı kullanım şekli farklı olsa da siber takip Almanya, Fransa gibi müttefiklere karşı da kullanılıyor. Batılı emperyalistler arasında özellikle ticaret ve spekülatif vurgunlar konusundaki rekabet siber alanda da devam ediyor. Onlar da siber alanda birbirini izliyor, ihaleleri birbirlerinin elinden kapmak için pusuda bekliyorlar.

Ancak NATO bildirisindeki tanım daha çok Rusya, Çin, İran gibi ülkeleri hedefe almaya bahane uyduracak şekilde yapılmış. Buna göre “demokrasilerin yapay zeka kullanılarak manipüle edilmesi”, NATO tarafından “silahlı saldırı” olarak kabul edilecek. Siber saldırı, silahlı saldırı olarak değerlendirileceğine göre bu, 5. madde kapsamında olacak. Yani bir ülkeye karşı saldırı başlatmak için, “şu ülke yapay zeka ile bu NATO üyesinin demokratik seçimlerini manipüle etti” diye sahte bir gerekçe uydurup NATO’nun 5. maddesini uygulayabilecekler. Bu bir gerekçe uydurularak bir ülkeye karşı savaş bile ilan edilebilecek.

Öte yandan “enerji güvenliği” konusunu da gündemine alan NATO, deniz altındaki yapıların “güvenliği” üzerinde durmaya başladı. Deniz altındaki boru hatlarını korumak bahanesiyle NATO’nun özel bir savaş birimi oluşturacağı söyleniyor. Oysa Rusya ile Almanya arasında 4 milyar Euro harcanarak inşa edilen Kuzey Akımı doğalgaz boru hattına sabotaj düzenleyen ABD ile suç ortaklarıdır. Bunu ABD medyası da yazdı. Ortaya çıkan belgeler, CIA’nın organizasyonuyla ABD ile suç ortaklarının boru hattını sabote ettiğini gözler önüne serdi.

NATO insanlığın geleceği için ciddi bir tehdittir!

30 yılı aşkın bir süreden beri genişleyen bu devasa savaş ve saldırganlık aygıtı, neredeyse bütün dünyayı merceğine almaya çalışıyor. ABD emperyalizminin hegemonya savaşında bir aparat olarak kullanılan NATO’nun insanlığın geleceği açısından oluşturduğu tehdit, hiç olmadığı kadar ciddi bir düzeye gelmiştir. Zira ABD’nin hegemonya savaşında “en büyük düşman” Çin’dir. Zirve bildirgesinde açıktan hedef alınmasa da Asya-Pasifik bölgesine el atılması da esas hedefin olacağını bir kez daha teyit etmiştir. Şimdilik Çin’in politikalarının NATO’nun çıkarlarına, güvenliğine ve değerlerine karşı zorluk oluşturduğunu iddia etmekle yetinseler de ABD hegemonyasını tehdit eden esas gücün Çin olduğunu yıllardan beri tekrarlayıp duruyorlar.

İki emperyalist güç arasında çıkabilecek doğrudan bir savaşın yaratacağı yıkım ve kıyımın boyutlarını tahmin etmek bile mümkün değil. Olayın o noktaya varması durumunda -ki emperyalist Amerikan sisteminin bir kanadı Çin’le savaşın kaçınılmaz olduğunu döne döne tekrarlıyor- tüm taraflar nükleer silah kullanacaktır. Bu ise insanlığın geleceği açısından çok ciddi bir tehdittir. Dolayısıyla NATO başta olmak üzere emperyalist saldırganlık ve savaşı kışkırtan tüm güçlere karşı halkların militarizmi reddedip barışı savunması, çok kritik bir önem taşımaktadır.