İkinci yılını geride bırakan Ukrayna’daki savaş, Kiev’deki işbirlikçi rejim ve gerisindeki emperyalist güçlerin beklentilerine uygun bir şekilde ilerlemiyor. Büyük umutlarla başlattıkları “Kış Taarruzu” milim ilerleme şansı bulamadığı gibi, verilen ağır kayıpların, tükenen insan kaynaklarının, çöküşün eşiğine varan savaş ekonomisinin yarattığı çıkmazı ise derinleştirdi. Öte yandan, emperyalist haydutların verdiği desteğe rağmen Ukrayna’da cephede ve cephe gerisinde savaş karşıtı sesler de yükselmeye başladı.
Bu ve benzer gelişmeler, NATO’nun “sirk maymunu” gibi kullandığı Zelenski’nin akıbetini tartışmalı hale getirmiş görünüyor. Bu tartışmalara Kiev Belediye Başkanı Vitali Kliçko ile “savaşı kazanma şansımız yok” dediği için görevden alınan eski Genel Kurmay Başkanı Valeriy Zalujni gibi isimlerin iştirak etmesi krizin derinliğine işaret ediyor. Alman istihbaratının sağladığı olanaklarla kariyerine Kiev Belediye Başkanlığı titrini ekleme şansı bulan boksör eskisi Kliçko, Alman basınına verdiği bir röportajda Zelenski’ye dönük üstü kapalı eleştiriler yöneltince bir anda hedef haline getirildi. Hamburg’da bulunan milyon dolarlık villası, mal varlığı ve Kiev Belediyesine akıtılan fonların akıbeti tartışma konusu edilerek Kliçko’nun üstü çizildi ve bu “Maydan şövalyesine” “sus” emri verildi. Konuşması gerekirse, ne söyleyeceğine Berlin karar verecektir.
Rusya’nın kontrollü bir şekilde götürmeye çalıştığı Ukrayna’daki savaş, özellikle Alman emperyalizmi tarafından bir fırsat olarak görülüyor. Coğrafi yakınlık ve tarihsel olarak Ukrayna ile girift ilişkilerinin olması, bu ülkeyi Almanya için, Rusya’yı kuşatmanın ve Asya’ya yayılmanın sıçrama tahtası ve periferisi haline getiriyor. Bu savaş, Alman emperyalizmi için tarihsel bagajını hafifletmenin, ekonomik gücünü askeri güçle tamamlayarak Kıta-Avrupa’sındaki rolünü pekiştirmenin ilk olanaklarını yaratmış bulunuyor.
Emperyalistlere göre ekonomik üstünlüğü tamamlayıp güvence altına almanın yolu modern bir savaş aygıtının varlığından geçer. Ancak Alman ordusunun bu sürece hazırlıksız yakalanmış olması ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını önleyecek güçte bir askeri donanımının olmaması ilk etapta Berlin yönetiminin hesaplarını bozdu. Minsk görüşmeleri ve anlaşması, Ukrayna’yı Alman-Fransız ortaklığıyla savaşa hazırlamak ve Rusya’ya öldürücü darbeyi vurmak üzere kurgulanmış bir ortaoyunuydu. Bu oyunda başrolleri AB şemsiyesi altında Almanya-Fransa ikilisi üstlenmişti. ABD’nin rolü ise tali plandaydı.
Her iki emperyalist gücün “balayı” yaşadığı Angela Merkel döneminde ABD’nin Avrupa’daki etki alanını daraltmaya dönük kimi hamleler yapılmıştı. Fransa’nın “yeni Napolyon’u” havalarındaki Emmanuel Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir” açıklaması ve Fransız-Alman ortak ordusu oluşturma planları daha çok ABD’nin NATO üzerinden yaratacağı basıncı dengelemeye dönük girişimlerdi. Ancak bu planı hayata geçirme konusunda başarılı oldukları söylenemez. Nitekim Ukrayna savaşı başladıktan sonra ABD-İngiltere ikilisinin savaş arabasına zaman geçirmeden atladılar.
Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun askeri gücü olmadan Ukrayna’da etkili olmayacağını anlayan aynı Macron, Paris’te düzenlenen Uluslararası Ukrayna Konferansı’nda, “Ukrayna’ya asker konuşlandırmanın düşünülmesi gerektiğini” söyleyecek kadar zıvanadan çıktı. Bu açıklamayı reddeden Almanya Şansölyesi Scholz ile Savunma Bakanı Boris Pistorius’un “hassasiyetleri” ise savaş karşıtı olmalarından değil Alman ordusu ile Alman toplumunun henüz savaşa hazırlıklı olmamasından kaynaklanıyor.
Tam bir savaş kundakçısı gibi konuşan Pistorius göreve geldiği günden beri Almanya’nın beş yıl içinde savaşa hazır olması gerektiğini tekrarlayıp duruyor ve medya tekellerinin de katkılarıyla toplumun rızasını imal etmekle iştigal ediyor. “Rusya’nın Ukrayna’yı düşürmesi halinde hedef ülkenin Almanya ve hatta bütün Avrupa olacağı” yalanıyla Alman toplumunu emperyalist-militarist aygıtın suç ortağı haline getirmek için çırpınıp duran bir ekip var Berlin’de. Pistorius, savaşa atanmış bir general gibi zamanının çoğunu Ukrayna’da geçirmektedir. Zira Alman emperyalizminin ordusuna ait envanteri test etme olanağı bulduğu, ordusunu eğitimden geçirip savaşa hazırladığı bir ön cephedir Ukrayna toprakları. Keza Baltık ülkeleri de Alman ordusunun postalları ve merasim geçitleriyle tanışmaya başladı.
Güney cephesi “komutanı” Baerbock
Militarizm ve silahlanma histerisi şiddetlenirken çatışmanın yeni boyutlar kazanması için, “gerekli” askeri hazırlık yapıldıktan sonra yaratılacak bir provokasyon yeterli olur. Nitekim ön provokasyonlardan birini Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock Mykolayiv kentinde sahneleme imkanı buldu ve tepe tepe kullandı. “Rus bombardıman uçağı Tupolev’in saldırısından kurtulmuş” havası veren bir propaganda eşliğinde Berlin’e dönen Baerbock Ukrayna’ya bir daha gider mi bilinmez ama bu tür sahtekarlıklara ihtiyaç duyulduğundan ve devamının geleceğinden kuşku duymamak gerek.
Birinci emperyalist savaşı Bosna-Hersek’in Saraybosna kentini ziyaret eden Avusturya-Macaristan Arşidükü Franz Ferdinand’ın bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi tetiklemişti. İkincisi ise Polonya askerlerinin Almanlara ait bir Radyo istasyonuna saldırması bahane gösterilerek başlatıldı. Üçüncüsü “vekalet” savaşlarıyla devam ederken ve Ukrayna’daki savaş daha hassas bir sürece girmişken, savaş baronlarının hizmetindeki Baerbock gibi figüranlar ahmakça davranışlar sergileyerek ateşle oynuyorlar.
ABD-AB cephesi savaşı kontrolden çıkarabilecek kapsamda Ukrayna’ya silah ve mühimmat sevk ederken Baerbock’un Güney Cephesine atanmış komutan edalarında sahne alması tesadüf olmasa gerek. Ukrayna’nın güneyinde bulunan liman kenti Mykolaiv’e “gizli tutulan” iki günlük bir ziyaret gerçekleştiren Baerbock’un Karadeniz’in soğuk sularında tatil yapmak için oraya gitmediği kesin. Hangi saiklerle gitme ihtiyacı duyduğu ve ne tür bir mesaj vermek istediği ise Mykolayiv kentinin taşıdığı stratejik önemde saklıdır. Odesa, Cherson, Kırım, Dinyaper Nehirlerine yakınlığı, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye üzerinden dış dünyayla Karadeniz üzerinden ulaşılabilir olması kenti vazgeçilmez kılan faktörlerdir. Bir diğeri ise Alman emperyalizminin kirli hesapları ve gizli ajandası gereği Güney Kafkasya’ya en kolay ulaşabileceği güzergahta bulunmasıdır. Ayrıca savaşın güney kentlerinde yoğunlaştığı ve peş peşe Cherson, Melitopol, Mariupol gibi kentlerin düştüğü sırada Mykolaiv’in elde tutulması için Alman emperyalizmi çok özel bir çaba sarf ediyor.
Ukrayna’da iki yıldır devam eden bu acımasız savaşta sadece Almanya’nın değil, başta ABD-İngiltere ikilisi olmak üzere bütün batılı emperyalist güçlerin farklı olduğu kadar ortak hesapları da var. Aralarındaki çelişkileri NATO şemsiyesi altında bugün nötralize edebilen emperyalist güçlerin yarın değişen dengeler üzerinden karşı karşıya gelmeyeceklerinin bir garantisi yoktur. Düne kadar “can ciğer/kuzu sarması” gibi görünen, AB’nin “kuruluş felsefesini” oluşturan Almanya-Fransa ikilisi bir anda birbirinden rol çalan ve çelme takmak için fırsat kollayan “müttefiklere” dönüşebiliyorlar.
Rusya’ya karşı “ortak çıkar birlikleri” oluşturan bütün emperyalist güçlerin yarın başka menfaatleri gözeterek farklı bir tutum alabileceklerine işaret eden bir dizi veri var. Pandemi sonrası tökezleyen tedarik zinciri, petrol fiyatlarındaki artış, enerji güzergahlarının kontrolü ve bunun doğurduğu maliyetlerin doğal bir sonucu olarak yükseliş trendindeki enflasyon bütün ülkeleri kesen temel sorun haline gelmiş bulunuyor. Hal böyleyken ve emperyalist güçler arasındaki çelişkiler devam ederken “zorlama uzlaşmaların” sınırı var ve ancak bir yere kadar götürülebilir. Doğaları gereği sınırlarına dayanan çelişkili ve çatışmalı süreçlerin bir yerden sonra farklılaşıp yeni bir sürecin kapılarını açmaları diyalektik yasalara uygun ve kaçınılmazdır.