“Fransa’nın Ukrayna’daki askeri taahhüdünde hiçbir sınırı olmamalı” diyen Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Ukrayna’ya NATO birlikleri göndermenin de göz ardı edilmemesi gerektiğini savundu. Dört NATO ülkesi; Fransa, Kanada, Litvanya ve Hollanda, “Ukrayna'da Rusya'ya karşı savaşmak üzere NATO birlikleri göndermeye hazır olduklarını” açıkladılar. Savaş kundakçıları kervanına katılan Polonya Dışişleri Bakanı Radek Sikorski, “Ukrayna'ya asker gönderilmesinin düşünülemez olmadığını” söyledi.
Bu açıklamalara, Alman silahlı kuvvetleri komutanlarının Alman uzun menzilli füzelerinin Rusya’ya karşı kullanılmasına dair tartışmalarının ses kaydının deşifre edilmesi eşlik etti. Dört Alman Hava Kuvvetleri subayının konuşmaları, Alman ordusunun Rus hedeflerine yönelik olası saldırılar konusunda ne kadar pervasız olduklarını gösterdi.
“Kiev’in Köprüyü ortadan kaldırmak istediğini hepimiz biliyoruz” diyen Hava Kuvvetleri Müfettişi Gerhartz, “Rusya topraklarında bulunan köprüye yapılacak saldırı Rusya’ya karşı bir savaş eylemi olacak. Bunun ne anlama geldiğini ise hepimiz biliyoruz” derken savaş histerisinin vardığı boyutu gösterdi. AB kanadının sergilediği çılgınlıkta yalnız olmadığını, dahası arkalarında ABD emperyalizminin olduğunun dolaysız kanıtını, geçen günlerde New York Timesgazetesinde yayınlanan bir makale ortaya koyuyor.
New York Times’da yayınlanan David Sanger imzalı "Biden'ın Armageddon/Mahşer Anı: Ukrayna'da Nükleer Bir Patlama Mümkün Göründüğünde" başlıklı makale, batı emperyalist blokunun olası bir nükleer savaş çılgınlığını ve buna karşı ne yapacaklarını kapalı kapılar arkasında ayrıntılı olarak tartıştığını gösteriyor.
David Sanger, 2022'nin sonlarında Biden yönetiminin yaptığı ayrıntılı ve geniş kapsamlı tartışmada, Rusya ile savaşın nükleer bir çatışmaya dönüşme ihtimalinin değerlendirildiğini ifade ediyor. ''Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın Biden'a Ukrayna güçlerinin Rus savunmasını çökerttiği ve Kırım'ı geri almaya çalışıyor gibi göründüğü olağanüstü bir senaryoda - o sonbaharda akla yatkın görünen bir olasılıktı- nükleer kullanım olasılığının yüzde 50'ye veya daha da yükseğe çıkabileceğini" söylediğini, Biden yönetiminin ise ‘Rusya'nın olası bir saldırısına karşı ABD'nin bir Rus nükleer patlamasına vereceği yanıt için’ acil hazırlıklar yaptığını bildiriyor.” (Aktaran ''Nato-Pläne für Truppeneinsatz in der Ukraine schaffen Gefahr von Atomkrieg - World Socialist Web Site)
Sanger'in uzun süreden beri ABD ordusu ve istihbarat kurumlarının sözcülüğünü yaptığını vurgulayan wsws sitesi, haklı olarak makalenin “bir haber olmaktan çok, ABD istihbarat kurumları tarafından kontrollü olarak yayınlanan bir bilgi’ olarak değerlendiriyor. Kimi bilgilerin “kontrollü” bir şekilde yayılmasının temel amacı, gündemde tutulan nükleer savaş felaketine toplumu alıştırmaktır. Diğer yandan ise “çıkabilecek olası bir nükleer savaştan Rusya’nın sorumlu olacağı” algısını şimdiden yerleştirmeye çalışıyorlar.
“Yarını yok edilen” ülkenin oligarklarıyla “nükleer savaş dansı”
Time dergisi, geçtiğimiz aylarda Kiev'deki üst düzey bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, Zelenski yönetimindeki yozlaşmaya dikkat çekmişti. Haberde, ismi açıklanmayan yetkilinin “ülkenin yarını yokmuş gibi hırsızlık yapılıyor” sözleri aktarılmıştı. Son dönemde, “Ukrayna'nın Avrupa'daki en yozlaşmış devletlerden biri olduğu” nitelemesine Avrupa medyasında sıkça rastlanmaya başlandı.
Ukrayna'nın yozlaşma batağının dibine sürüklenmesinin asıl nedeninin emperyalist vekalet savaşı olduğu gerçeğine dair ise tek laf söylenmiyor. Tersine, Ukrayna ordusunun verdiği kayıpların yerini doldurarak, Rusya'ya karşı savaşmak için 500 bin askere ve daha çok silaha ihtiyacı olduğunu propaganda ediyorlar. En az Zelenski rejimi kadar yozlaşmış olan savaş borazanı medya, “Batının değerleri” için savaştığı söylenen Ukrayna’ya daha ağır silahlar vermek ve kara birliklerini göndermekten söz eden emperyalist şeflerin işini kolaylaştırmak için iğrenç bir propaganda yürütüyor. Herkesi kendileri gibi aptal sanan kakavanlar, “Ukrayna'ya ne kadar çok silah yığılır ne kadar çok asker tedarik edilirse Rusya'nın yenilgisi ve dolaysıyla da savaşın sona ermesinin de o kadar yakın olacağı” safsatasına toplumu ikna etmeye çalışıyorlar. Oysa Ukrayna’nın savaşı kazanma şansı olmadığını NATO şefleri de kabul ediyor. Sızdırılan haberler ise, Rusya’nın olası bir yenilgisinin nükleer savaşı tetikleyeceğini söylüyor.
Savaşın başında Ukrayna'ya ağır silahların gönderilmesinin “kırmızı çizgileri” olduğunu söyleyen emperyalist şefler, Rusya’ya kısa sürede diz çöktürebileceklerini sanıyorlardı. Oysa işler umdukları gibi gitmedi. Yüz milyarlarca dolarlık silah akıtmalarına, doğrudan işin içine girmelerine rağmen, zafer kazanma hevesleri kursaklarında kaldı. Ukrayna’nın yenilgisinin kendi yenilgileri olacağını bilen savaş kundakçısı şefler, nükleer savaşa yol açabilecek çılgın bir çizgide yol alıyorlar. Bu çizgide temel dayanakları, vekalet savaşına kurban ettikleri yozlaşmış Ukrayna devletinin oligarklarıdır.
NATO güçleri Ukrayna'daki çatışmanın nükleer bir savaşa dönüşme tehlikesine rağmen savaş yangınını durmadan körüklüyorlar. Emmanuel Macron, Olaf Scholz'un Ukrayna'ya Batılı asker gönderme önerisini yalanlamasının ardından Avrupalı müttefiklerine "korkak olmayın" çağrısı yaptı. İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace ise, Ukrayna'ya Taurus seyir füzeleri göndermeyi reddeden Scholz'u, "yanlış zamanda yanlış işte yanlış adam" diye tanımlayarak hedef almıştı. Bu ve benzer açıklamalar yapan batılı savaş kundakçıları insanlığa karşı büyük bir suç işliyorlar.
İnsanlık için bir yıkıma dönüşen kapitalist-emperyalist sistemin devlet-hükümet başkanları bile bile nükleer bir felakete davetiye çıkarıyorlar. Bu gidişatı değiştirebilecek müzakereleri ise dillendirmekten kaçınıyorlar. Rusya’nın 2022'de olası bir yenilgide nükleer silah kullanacağını varsayan ABD ve NATO'nun, Ukrayna’nın yenilgisini sükunetle karşılayacakları düşünülemez. Rusya’nın askeri yenilgiyi önlemek için nükleer silah kullanacağını varsayan ABD ile NATO'nun da bundan geri durmayacağı açıktır.
“Bir yandan, birkaç elde yoğunlaşmış ve yalnızca küçük ve orta kapitalisti değil, çok küçük kapitalist ve çok ufak patronları da kendine bağlayan yaygın ve sıkı bir ilişki ağı kurmuş olan mali-sermaye, öte yandan, dünyayı paylaşma ve başka ülkelere egemen olma yolunda başka ulusal mali gruplara karşı girişilen gitgide yoğunlaşan savaşım, bütün mülk sahibi sınıfların tamamıyla emperyalizm safına geçmesine neden olmaktadır. Emperyalizmin geleceği konusunda ‘genel’ tutku, onu coşkuyla savunmak, her yönden süsleyip püslemek - günümüzün özelliği işte budur. Emperyalist ideoloji, işçi sınıfının içine de sızmaktadır. Çünkü bu sınıfı öteki sınıflardan ayıran bir Çin Seddi yoktur...” (Lenin, Emperyalizm, Sol yayınları 2009, sf. 123)
Savaş suçlularının insanlığı sürüklediği nükleer felaketi ancak uluslararası, birleşik işçi ve halk hareketi önleyebilir. Diğer sınıflarla arasında Çin Seddi olmayan işçi sınıfı ve emekçi halklar arasına sendikal bürokrasi ve her renkten oportünist-reformist partiler aracılığıyla sızdırılan “emperyalist ideolojiye” karşı mücadele, nükleer savaş tehlikesine karşı mücadelenin başarısı için temel bir görevdir.