Dünyanın birçok yerinde savaşlar ve iç çatışmalar yaygınlaşarak sürüyor. Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen gibi ülkelerde yaşananlar hala hafızalarda canlı iken, Ukrayna üzerinden Avrupa’ya taşınan savaş iki buçuk yılı aştı. Siyonist İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım savaşı ise 10. ayını geride bıraktı.
Çocuklar öldürülüyor. Bir nesil yok ediliyor. “İnsanlığın” gözü önünde insanlık yok ediliyor. Ve tüm bunlar “medeniyet” adına yapılıyor. İnsanların da buna inanması bekleniyor.
“Kapitalizm kendisi ile birlikte insanlığı da çürütüyor” veciz sözü dünyanın bugünkü tablosuna eksiksiz uyuyor.
***
Kapitalizmin egemen bir üretim tarzı haline gelmesiyle birlikte, etik değerler hızla aşındı ve ahlaki çürüme istisna olmaktan çıkarak yaygın bir hale geldi. Kapitalizmin doğasında var olan sınırsız büyüme, genişleme ve yayılma eğilimi bu ahlaki çöküşün temel dinamiğini oluşturuyor.
Sermaye sistemi kapitalizmin insan ve doğa üzerinde yarattığı yıkıcı etkiler, tüm dünyada etik değerlerin aşınmasına ve insani çürümenin derinleşmesine neden oluyor.
Bir dizi başka yerde ve özellikle de Gazze’de yaşananlara “büyük insanlığın” sessizliği bu çürümenin vardığı boyuta işaret ediyor.
Devlet-mafya-çürüme
Devletle mafyanın iç içe geçtiği Türkiye gibi ülkelerde ise çürümüşlük çok daha belirgin bir şekilde yaşanıyor.
Hırsızlık, vurgunculuk, mala çökme, adam kayırma özendiriliyor ve “erdem” sayılıyor.
Mafyalaşma, yozlaşma ve ahlaki çürümenin özellikle mafya ile iç içe geçmiş saray rejiminde zirve yapması tesadüfi değil.
Kapitalizmin temel kurallarından biri olan “sınırsız büyüme” sadece buna eşlik eden etik çöküşe ve ahlaki çürümeye götürmüyor. Buna paralel olarak ekonomik ve ekolojik yıkımlara da sebep oluyor. Çok büyük olmayan ülke ve coğrafyalarda bile aşırı hava olayları nedeniyle bir taraftan sel baskınları yaşanırken diğer taraftan kuraklık ölümcül sonuçlara yol açıyor.
Denizleri, doğal zenginlik kaynakları ve bulunduğu coğrafyadaki stratejik konumuyla büyük bir potansiyele sahip olan Türkiye ise, kendisi ile birlikte insanlığı çürüten bu sistem sebebiyle hızla yaşanmaz bir coğrafyaya dönüşüyor.
Tahılın coğrafyası Anadolu tahıl ithal eder hale getirildi. Sorunu yaratanlar, tam bir pişkinlikle “Çok şükür paramız var ki alıyoruz” diyerek bu durumu savunuyor. Bu, kapitalist sistemin yerel üretimi nasıl yok ettiğinin belirgin örneklerinden biri olarak not edilmelidir.
AKP-MHP rejiminin politikaları nedeniyle ülkenin kaynakları bir avuç sermayedara peşkeş çekilmekte, sınırsızca yağmalanmaktır. Bir avuç sermayedar kasalarını doldururken, büyük çoğunluk derin bir yoksulluğa itiliyor.
Kapitalist sistemde zenginin zengin olabilmesi için çoğunluğun yoksullaşması gerekiyor. Türkiye’de ve dünyada yaşanan da budur.
Üretim ihtiyaca göre değil azami kâr baz alınarak yapıldığı için azami emek sömürüsüne dayanıyor. Azami kâr azami üretimi tetikliyor. Azami üretim de insan ve doğanın ölçüsüz sömürüsüne yol açıyor ve sosyal krizlerin yanı sıra iklim krizi ve ekolojik yıkımlara kaçınılmaz olarak yol açıyor.
Bu çok boyutlu krizler, sistemin sadece sorgulanmasını değil, aşılmasını da zorunlu kılıyor.
Türkiye'deki etik yozlaşma, ahlaki çürüme küresel kapitalist sistemden ayrı ele alınamaz. Kapitalizmin azami kâra ve sömürüye dayalı işleyişi sadece yokluk ve yoksulluk yaratmıyor. Gezegenimizin ekolojik dengesini de bozmakta, içtiğimiz suyu içilmez, yediğimiz gıdayı yenmez, soluduğumuz havayı solunmaz hale getirmektedir.
Bu tahribatlara karşı etkin bir sınıf mücadelesinin halen gelişmemiş olmaması, yazık ki sonuçları daha da yıkıcı kılmaktadır.
Bu nedenle, kapitalizme karşı mücadele bir “yeniden varoluş” mücadelesi olarak görülmeli, insanlığın ve doğanın kurtuluşunun kapitalizmin aşılması ile mümkün olacağı döne döne vurgulanmalıdır.
Ya barbarlık içinde çürüme ve çöküş devam edecek ya da bu sistem aşılacak…