Gelişmeler ışığında kapitalizm ve savaş

Pazarlara ve hammadde kaynaklarına el koymak, emperyalist hegemonya mücadelesinde üstünlük sağlamak amacına dayalı bu gerici haksız savaşlara karşı mücadele gelinen yerde daha yakıcı bir önem kazanmıştır. Savaşa ve savaşı üreten emperyalist-kapitalist sisteme karşı devrimci sınıf ve kitle mücadelesi geliştirmek günün temel devrimci görevleri arasındadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 21 Ocak 2020
  • 08:45

2020 yılının ilk günlerinde, İran’ın en üst düzey komutanı Kasım Süleymani Trump’ın emriyle öldürüldü. Bu korsanlığı “stratejik sonuçlarının bilincindeyiz” diye açıklayan ABD, bölgeye ve giderek dünyaya yayılma potansiyeli taşıyan yeni savaşı tetikleyebileceğini ortaya koydu. İran’ın tehditlerini, “sadece bölge değil, dünya sahnesi de savaş alanına döner” sözleriyle yanıtladı. “Artık ABD’nin ulusal güvenliğinin başlıca önceliği terörizm değil, büyük güç rekabetidir” sözleri de, bu çılgınlığın gerisinde neyin durduğunu yeterli açıklıkta anlatıyor.

İran saldırıyı tehditlerle yanıtlayıp intikam sözü verdi ve füzelerle iki ABD üssünü vurdu. Bu gelişmeler yeni bir dünya savaşının patlak verip vermeyeceği tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.

Böyle bir tehlikeyi ciddiye almak için fazlasıyla neden var. Zira her şeyden önce, “Emperyalist tekeller arasında dünya ölçüsünde süren kıyasıya rekabet, büyük emperyalist devletler arasında pazarlar, hammadde kaynakları, kârlı yatırım alanları ve genel olarak nüfuz alanları uğruna şiddetli mücadele biçimini aldı. Eşitsiz gelişmenin şiddetlendirdiği bu mücadele, görülmemiş boyutlara varan militarizmin ve dünya egemenliği uğruna verilen emperyalist savaşların kaynağı haline geldi.” (TKİP Programı)

Emperyalist saldırganlığın, kapitalist dünya ekonomisi ve dünya hakimiyeti açısında kilit önemde rol oynayan Ortadoğu’da yoğunlaşması dünya savaşı tehlikesini büyütmektedir. İran’ın “ABD’yi bölgede yok etme süreci başladı” türündeki iddialı tehditlerine rağmen misillemesini ABD’yi saldırıya mecbur etmeyecek dozda tutması ve kışkırtmamaya özen göstermesi, ABD’nin de sorunu bu haliyle “kapatma” tutumu sergilemesi, felaket tehlikesini ortadan kaldırmış olmaktan ziyade ertelemiş bulunmaktadır.

ABD rakiplerini de sınamış oldu 

ABD emperyalizmi uluslararası hukuku hiçe sayan korsanlığı ile öteki emperyalist güç odaklarının tutumunu da test etmiş oldu. Avrupalı emperyalistler gerilimin düşürülmesi çağrısı yaparken, bir savaş ilanı anlamına gelen egemen bir ülkenin üst düzey komutanının öldürülmesini kınamayı göze alamadılar. Dahası İran’ı suçlama yoluna giderek, ABD’yi destekleme konumunda oldular.

Almanya Başbakanı Merkel, Fransa Devlet Başkanı Macron ve Britanya Başbakanı Johnson tarafından yapılan açıklamalarda, General Kasım Süleymani’nin komutası altındaki Kudüs Gücü’nün istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerine ilişkin kaygılar dile getirildi. İran’a, bölgedeki istikrarsızlığı derinleştirebilecek bir askeri saldırıdan ve gerilimi tırmandırmaktan kaçınması gerektiği hatılatıldı. İngiltere, savaş gemilerinin füze fırlatmaya hazır olduğunu ilan etti. Rusya, “bölgede macaracı bir adımdan” sakınmak gerektiği uyarısı yapsa da, ABD karşısında itidalli bir tutum takındı. Çin ise “uluslararası ilişkilerde güç kullanımına her zaman karşı çıktığını” belirterek, suya sabuna dokunmamayı tercih etti. 

Tüm bunlar, sarsılan ve çözülen hegemonyasına rağmen ABD’nin hala da dünyanın egemeni olduğu gerçeğine bir kez daha ortaya koydu.

Emperyalizmin gerici doğası

Bunalımları aşmanın bir yolu olarak, içerde gericiliğini ağırlaştırmak, uluslararası planda daha yaygın biçimde saldırganlık ve savaşlara başvurmak emperyalist burjuvazinin temel politik yönelimidir. Özellikle 11 Eylül saldırısı sonrasında ABD için değişmez bir yönelim olmuştur bu.

Hegemonyasındaki çözülme ve yeni emperyalist güç odaklarının yükselmesi karşısında ABD, dünya jandarması rolünü koruyabilmek için, uluslararası ilişkileri çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmek yoluna gitti. 11 Eylül saldırısını, yeni bir savaşlar dönemini ilan edip başlatmanın fırsatına çevirdi. Tüm dünyayı kapsayacağını duyurduğu çok yönlü savaşın açılışı Afganistan oldu. Bunun “şer ekseni” olarak nitelediği ülkelere de yönelecek bir savaşlar serisi olarak yaşanacağını ilan etti.

İzleyen gelişmeler, emperyalizmin özünde var olan militarizm, saldırganlık ve savaşları şiddetlendirdi, bir dünya savaşı tehlikesini tırmandırdı. Emperyalistler arasındaki çelişmenin giderek sertleşmesi buna yeni bir itilim kazandırdı.

Körfez savaşı, Balkan savaşı, Afganistan, Irak savaşı, Suriye ve Yemen vekalet savaşları, bölgenin toplamını ateşe verebilecek potansiyele sahip İran-ABD kavgası, yanı sıra başka bölgeler üzerinde yaşanan sayısız gerilim ve çatışmalar, trilyonların ayrıldığı savaş bütçeleri, uzayda silahlanma gibi olgular, yeni bir emperyalist paylaşım savaşının yolunu döşeyen kilometre taşlarıdır.

Geride kalan birkaç on yılda tüm emperyalist güçler dünya savaşı ve nükleer çatışma hazırlıklarını tırmandırdılar, savaş teknolojilerini modernleştirip güçlendirdiler. Çünkü onlar yeni bir paylaşım savaşının kaçınılmaz olacağı bilinciyle hareket ediyorlar. Zira, “Kapitalizmin tekelci aşaması olan emperyalizm, kapitalizmin bütün çelişmelerini öylesine keskinleştirir ki, ‘barış’ ancak yeni savaşlar için bir soluk alma dönemi olarak kalır.”

Savaşın nesnel tarihsel anlamı, hangi sınıflar tarafından ne için yürütüldüğü, savaşsız bir dünya önündeki engellerin neler olduğu, gerçek barışın nasıl kazanılacağı vb. sorular proletarya ve emekçi sınıflar için belirleyici önemdedir. Nasıl ki barış talebi ve mücadelesine kayıtsız kalınamaz ve küçümsenemez ise, şu temel önemde gerçek de asla unutulmamalıdır: “Savaş kapitalizmden ayrı tutulamaz. Bu nedenle savaşın yok edilmesi ancak kapitalizmin ortadan kaldırılmasıyla, yani sömürücü burjuva sınıfın devrilmesiyle, … sosyalizmin inşası ve sınıfların ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. ‘Gerçekçi’ olduğu ne kadar iddia edilirse edilsin, bütün diğer teori ve öneriler sömürü ve savaşı devam ettirmek için ortaya atılmış bir aldatmacadan başka bir şey değildir.”  Bu sözler, barış uğruna mücadelenin hangi bakış açısıyla ele alınması gerektiğini de ortaya koymaktadır.

Savaşa karşı mücadelenin güncelliği

Emperyalist güç odakları tarafından yürütülen gerici haksız savaşlar, dünyanın yeniden paylaşımı ve halkları köleleştirmek için yapılmaktadır.

Pazarlara ve hammadde kaynaklarına el koymak, emperyalist hegemonya mücadelesinde üstünlük sağlamak amacına dayalı bu gerici haksız savaşlara karşı mücadele gelinen yerde daha yakıcı bir önem kazanmıştır. Savaşa ve savaşı üreten emperyalist-kapitalist sisteme karşı devrimci sınıf ve kitle mücadelesi geliştirmek günün temel devrimci görevleri arasındadır. 

Ortadoğu gibi emperyalist saldırganlık ve gerici savaşların ön cephesi haline gelmiş bir bölgenin merkezinde yer almanın yanı sıra, topraklarımızın komşu halklara karşı bir saldırı üssü haline getirilmiş olması, Türkiyeli devrimcilere daha özel bir görev ve sorumluluk yüklemektedir.