Kapitalizm savaş demektir!

Kapitalizmin tekelci aşaması demek olan emperyalizmi yenmek için kapitalizmi yıkmak gerekmektedir. Bu da bu mücadelenin öznesi olarak işçi sınıfının örgütlenmesi ve öne çıkmasıyla mümkündür. İşçi sınıfın bağımsız çıkarları gereği anti-emperyalist / anti-kapitalist mücadelenin öznesi olması gerekmektedir. Zira sınıf düşmanlarına verdiği savaş onun arkasındaki emperyalist efendilerini de hedeflemek durumundadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 13 Ocak 2020
  • 10:02

Emperyalist-kapitalist sistem kan ve barut kokusu olmadan ayakta kalamaz. Bu nedenle dünyanın çeşitli bölgelerinde giriştikleri savaş ve saldırganlık sonucu pek çok insan ölmekte, kentler yıkıma, doğa tahribata uğramaktadır. Tüm bunlar olurken, savaş baronları kazanmaya devam etmektedir. Emperyalist nüfuz mücadeleleri vekâlet savaşları halinde şimdilik bölgesel düzeyde yaşansa da, emperyalist ülkelerin üçüncü bir dünya savaşına hazırlandığı da ortadadır. ABD-İran gerilimiyle bölgesel savaş gündeme gelirken, özellikle bölge halklarını ciddi tehlikeler bekliyor. ABD emperyalizminin bölgesel hesapları çerçevesinde İran ile tırmandırılan gerilimin bu noktaya geleceği kimseyi şaşırtmamıştır.

Öte yandan İran’ın nasıl bir misilleme ile karşılık vereceği tartışılırken, bu durumu ABD’nin bölgeden çıkması için değerlendirmek istediği açıktır. ABD’nin kirli sicili bölge halklarının haklı tarihsel tepkisini çektiği için, ABD karşıtlığı bölgede farklı bir boyut kazanabilir. Tabii burada özellikle vurgulamak gerekmektedir ki, ABD karşıtlığı anti-emperyalist olmak demek değildir. Zira bugün Ortadoğu halklarında ABD’ye olan tarihsel kin, daha çok dinci gericiliğin ve milliyetçi akımların denetiminde kalmaktadır.

ABD’nin kirli sicili Türkiye halkları içinde oldukça nettir. Ancak bu konu Erdoğan’ın iç kamuoyunda prestijini artırmak için “ey Amerika!” diye çıkışlarında görüldüğü gibi istismara oldukça açıktır. Türkiye devrimci hareketinin emperyalizm karşıtı mücadelesinin dışında Türkiye’de de ulusalcıların ve dinsel gericiliğin ABD emperyalizmi karşıtı söylemlerle konuyu istismar ettiği bilinmektedir. Her renkten düzen siyasetinin ihtiyaçlarına göre tribünlere oynamak isteyenler, kimi zaman ABD’nin saldırgan politikalarını karşılarına alsalar da, her zaman emperyalist sisteme bağlı olmuşlardır.

Emperyalizm karşıtlığı kapitalizm karşıtlığını gerektirir!

Kapitalizmin tekelci aşaması demek olan emperyalizmi yenmek için kapitalizmi yıkmak gerekmektedir. Bu da bu mücadelenin öznesi olarak işçi sınıfının örgütlenmesi ve öne çıkmasıyla mümkündür. İşçi sınıfın bağımsız çıkarları gereği anti-emperyalist / anti-kapitalist mücadelenin öznesi olması gerekmektedir. Zira sınıf düşmanlarına verdiği savaş onun arkasındaki emperyalist efendilerini de hedeflemek durumundadır.

Ancak bugün emperyalizme karşı mücadele ile kapitalizme karşı mücadele bütünselliği kurulamadığı için emperyalizm karşıtlığının içi boşalmaktadır. Türkiye kapitalizmini emperyalist sistemle bağımlı ilişkisi göz ardı edilerek “bağımsızlık” kavramı yanlış kodlanmakta, ulusalcı-milliyetçi gericiliğin işçi ve emekçiler nezdinde etki bulmasını sağlamaktadır.

Aynı durum dinsel gericiliğin denetimde tuttuğu kitleler için de geçerlidir. İşçi ve emekçiler gericiliğin denetiminde gerçek çıkarlarını görememektedir. İçeride ve dışarıda savaş konseptiyle iktidarına tutunmaya çalışan Erdoğan AKP’sinin işçi ve emekçileri bu tür hamaset yüklü konuşmalarla kendi gerçek gündemlerinden uzaklaştırdığı ortadadır. Gerici iktidarın emperyalist nüfuz savaşlarından kırıntı kapmak adına son marifet Libya’ya yönelik savaş ve saldırganlık politikasını devreye sokmak oldu. Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halklarını çok yönlü sorunlarla tehdit eden bu saldırgan politikalarını yutturmak için yine söylemde emperyalistlere meydan okunmakta, sanki Türkiye “bağımsız” bir ülkeymiş gibi milli çıkarları korumaktan bahsedilmektedir. Oysa her zaman olduğu gibi emperyalist efendiler izin verdiği koşul ve sınırlarda, onların icazetiyle hareket etmek durumundadırlar.

Son olarak vurgulamak gerekir ki, işçi sınıfı bağımsız sınıf kimliğini kazanamadıkça, gerek emperyalizm karşıtı mücadele gerekse onun yerli işbirlikçilerine ve milliyetçi-dinsel gerici uzantılarına karşı mücadele doğru bir temele oturmayacaktır. Örgütlü bir sınıf olarak tutum alabilen işçi sınıfı mücadelenin önüne geçtiği koşullarda, emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına doğru temelde tepkiler verilebilecektir. Aynı şekilde emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarının bölgesel taşeronu olma konusunda hevesli dinci-faşist iktidara karşı mücadele de ancak böyle başarı kazanabilecektir.