Friedrich Engels’in 126. ölüm yıldönümünde yapılmak istenen anma etkinliği ve yürüyüş, bu yıl polis zorbalığıyla engellendi. Engels’in doğduğu kentte ilki 2015’te genç komünistlerin girişimiyle yapılan miting ve yürüyüş, sonraki yıllarda yerli ve göçmen sol çevrelerin katılımıyla oluşturulan Engels İttifakı tarafından düzenlenmeye devam etti. Öncekilerde olduğu gibi bu sene de erken bir tarihte hazırlıklara başlandı. Organizasyon ekibi ve program oluşturuldu, gerekli izinler alındı; ittifak bileşenleri tarafından çağrı, el ilanları, afiş vb. araçlarla kitle çalışması yürütüldü.
7 Ağustos Cumartesi günü, saat 14.00’te Wuppertal-Oberbarmen Berliner Platz’ta başlayacak etkinlik için katılımcılar saat 13’ten itibaren toplanmaya başladılar. Wuppertal polisi de çok sayıda araçla alanın yakınında konumlanmıştı. Alanın kalabalıklaşmaya başladığı, grupların bayrak-flama ve pankartlarını hazırladıkları esnada polis tarafından korona nedeniyle maske takılması gerektiği uyarısı yapıldı. O an maske takmamış olanlar maskelerini taktılar. Bayrak ve pankartlar açılarak miting düzenine geçiliyorken bastıran yağmur nedeniyle, yanlarında veya üzerlerinde yağmurluk ve mont olanlar haliyle kapüşonlarını taktılar.
Polisin etkinlik konusundaki niyetleri de bu sırada açığa çıktı. Yağmurun şiddetlendiği bir anda, başlarında Wuppertal’de sola düşmanlığıyla bilinen iki üç polis amiri, bir grup çevik polis eşliğinde eylem kitlesine yanaşıp hedef seçtikleri bir sınıf devrimcisine şapkayla başını kapatamayacağı uyarısı yaptı. Çevrede birikenlerin büyük kısmında şapka ve korona maskesi olduğu halde, polis tek kişiyle ilgiliydi. Dil bilen genç bir devrimcinin yağmur üzerinden yaptığı tartışmada polisin porovokatif niyeti anlaşılınca, hedef alınan sınıf devrimcisi polis provokasyonunu boşa çıkarmak için çantasındaki şemsiyeyi çıkarıp şapkasını indirdi. Bu kez de aynı kişiye kimlik ve çanta aratması dayatıldı. Bunun üzerine polise bunun toplanma ve gösteri hakkına yönelik bir kasıt olduğu, başta Anayasa olmak üzere ilgili yasalarda suç teşkil ettiği, böyle bir dayatmanın kesinlikle kabul edilmeyeceği tercüman aracılığıyla aktarıldı. Ardından polisler hedef seçtikleri devrimciye ve çantasına yönelerek itiş kakışla gözaltına almak istediler. Fakat kitlenin kararlı tutumu sonucunda geri çekilip araçlarının yanı gittiler. O sırada yeni araçlarla polis yığınağı da devam etmekteydi.
Ardından miting düzeni alınarak etkinlik programına geçildi. Açılıştan sonraki ilk sırada yer alan BİR-KAR konuşması yapılırken, sigara içmek için kitlenin dışına çıkmış genç bir eylemcinin polisler tarafından göz altına alındığı görüldü. Gencin götürüldüğü yöne doğru sloganlar atarak yürüyen kitlenin önü, takviye polis güçleri tarafından kapatıldı. Bir süre slogan ve ajitasyonlarla tepkisini gösteren kitle, etkinliği devam ettirmek için alana dönerken, polis tarafından bu kez eylemin yasaklandığı, alanın boşaltılması gerektiği, yoksa polisin müdahale edeceği anonsu yapıldı. Bu sırada kitlenin çevresi de polis tarafından ablukaya alınmıştı. Kitle alanda yine yasal bir hak olan spontan eylem kararı alarak, programı devam ettirdi. Yeniden yapılan BİR-KAR konuşması bittiği anda polis kitleye saldırarak gözaltılar yapmak istedi. Bir süre devam eden arbede yatışınca, polis alandan kimseyi dışarı bırakmayacağını, herkese kimlik tespiti yapacağını, isteyenin ancak polis eşliğinde çıkabileceğini iletti.
Bu dayatma karşısında Engels İttifakı bileşenlerinin temsilcileri bir karara varmak üzere kendi aralarında bir görüşme yaptılar. BİR-KAR ve RJ temsilcileri, Wuppertal polisinin daha en baştan Engels eylemini provoke etmek üzere orada olduğunu gösterdiğini, polisin tüm dayatmalarının yasaları açıkça çiğnemek anlamına geldiğini, bu tutumun son yıllarda demokratik hak ve özgürlüklere yönelik yoğunlaşan saldırıların bir parçası olduğunu, hakları korumanın tek yolunun direnmek olduğunu vurguladılar. Alandan üniformalı suçluların keyfi dayatmalarına uysalca boyun eğerek çıkmanın politik-moral bir çöküş anlamına geleceğini, zorbalık karşısında diz çökmeyeceklerini ve haklarını korumak için topluca direneceklerini açıkladılar. Tümü Alman solundan diğer gruplar bunu reddetmemekle ve net bir tutum ifade etmemekle birlikte, polis eşliğinde gönüllü olarak kimlik tespitine gideceklerini yansıttılar ve nitekim tümü de öyle yaptı.
Polis ablukasındaki BİR-KAR ve RJ’liler ise sloganlar, marşlar, etkili ajitasyonlarla oturma eylemine geçtiler. Direnenleri zor ve şiddet uygulayarak birer ikişer gözaltına alma saldırısı akşam saatlerine kadar devam etti. Tuvalet vb. ihtiyaçların da engellendiği tüm bu saatler boyunca direnenlerin coşkulu ve kararlı tavırları da aynı şekilde sürdü. Gözaltına alınanların tümü alandaki polis araçlarında fotoğraf çekimi, kimlik tespiti ve birçoğu da suç isnadı tutanaklarıyla, haklarında dava açılacağı tehdidiyle bırakıldılar. Ayrıca Belçika ve Fransa’da ikamet eden iki sınıf devrimcisinin üzerlerindeki para da “dava teminatı” adı altında zorla gasp edildi. Sonrasında hastanelerden darp ve şiddet raporları alan göstericiler şimdi polis zorbalığını siyasal faaliyetle teşhir etmeye, davalar açarak üniformalı suçlulardan hesap sormaya hazırlanıyorlar.
Alman medya tekelleri dışındaki yerel yayınlarda yaygın olarak verilen haberlerde, video çekimleriyle, fotolarla kayıt altına alınmış bu gerçeklere yer verilmedi. Bu haberler genelde Wuppertal polisinin kendi suçlarını örttüğü, yasal izinleri alınmış demokratik bir etkinlik için toplandıkları halde üniformalı zorbalığa maruz kalanların suçlandığı polis açıklamasına dayanıyordu. Üniforma giymenin her türlü yasayı pervasızca çiğnemek anlamına geldiğini düşünen Wuppertal polisinin, özellikle de alandaki diğer polisleri açık bir kinle yönlendiren üç polis amirinin gangsterliğini görmezden gelenler, Berliner Platz’ta işlenen bu aleni suçlara arka çıkmış oldular.
Nazi döneminin acı derslerinin oluşturduğu hassasiyetle katı bir şekilde anayasal güvenceye alınmış gösteri ve toplanma hakkının bu denli kaba bir şekilde çiğnenmesi, Wuppertal polisinin özgüvenle suç işlemesi ve buna bir kısım basının destek vermesi elbette tesadüf değil. Etkinlik sırasında BİR-KAR adına yapılan konuşmada da vurgulandığı gibi, Almanya’daki egemen güçler şimdiden sınıf mücadelesinin giderek sertleşeceğini öngörüyor ve buna hazırlanıyorlar. Geçen yıl Engels’in 200. doğum yıldönümü için milyonlarca euro fon ayırıp istismara yönelen sermaye temsilcilerinin, sıra sol ve sosyalist grupların barışçıl anmasına gelince aşırı bir tahammülsüzlük ve zorbalık sergilemeleri de bunun bir halkasıdır. Zira mesele, sınıf ve emekçi kitle hareketinin serpileceği dönemlerde düzeni zorlayacağını düşündükleri komünistleri, devrimcileri, solu henüz zayıf bir durumdayken ezip, bu güçlerin iradesini kırmak, iddiasızlaştırıp takatten düşürmek, faaliyet kanallarını tıkamaktır. Verili koşullarda kurulu düzen için bir tehlike arz etmeyen, şimdiye kadarki politik çizgileri ve pratik tutumları üzerinden bakılırsa yazık ki bundan bir hayli uzak olan kimi sol partilere yönelik son dönemde tırmanan saldırganlık bu plan çerçevesinde gündeme getirilmektedir.
Almanya’da mevcut hükümet eliyle yeni polis yasaları çıkarılması ve polis devletinin tahkim edilmesindeki kararlılık dikkat çekicidir. Gerek buna karşı Düsseldorf’ta yapılan gösteriye azgınca saldırılması gerekse Wuppertal’de Engels anmasının zorbaca engellenmesi göstermektedir ki, önümüzdeki süreçte bu tür yasaklama ve saldırılar daha sık gündeme gelecektir. Başta toplantı, gösteri, söz ve basın özgürlüğü olmak üzere demokratik siyasal kazanımları korumanın yolu, üniformalı baskı ve zorbalığa boyun eğmemekten, birleşik ve kitlesel bir mücadele örgütlemekten, bu uğurda militan ve kararlı bir duruş sergilemekten geçmektedir. Bu çerçevede önümüzdeki dönem, Almanya’da tüm devrimci, ilerici, sol güçler payına bir sınanma dönemi olacaktır.
Kızıl Bayrak / Almanya